𝔘̈𝔠̧

122 14 20
                                    

" I was never there "

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

" I was never there "

" Han So-Hee? "

" Jeon..? Jeon Jungkook? " hala tuttuğu kolumu yavaşça serbest bıraktı. Altı yıl önce bıraktığımız biz, biz değildik sanki. O bana şaşkın bir ifadeyle bakarken bende ondan geri kalmamıştım. Yüzü incelmiş, daha da zayıflamıştı; zamanla saçlarını uzatmış, belli ki kızılın koyu tonlarına boyamış , gözlerini ise buğulamıştı. " Ben Jeon'un sen olduğunu bilmiyordum... Çok değişmişsin. Arkandan yaklaşınca tanıyamadım. " dedi.

" Sen de öyle. " Yutkunduktan sonra elindekine baktım, " Elindekiler nedir? "

" Adli Tıp görevlisiyim. Davanın incelemelerinin hepsini ben yapıyorum. Bunlar da son cesedin son olması için çıkardığım sonuçlar, analizler. " dosyayı bana uzattı.

Aldığım gibi sayfaları çevirmeye başladım, " Güzel, So-Hee. Teşekkür ederim, gidebilirsin. " çok kaba olmadığımı umarak arkamı döndüm. Ama sesi çıkmadığına göre olması gereken buydu. Onca zaman sonra halini hatrını sormak için kahve içmek istesem bile bu teklifi yapanın ben olmamam gerektiğini hissetmiştim.

Ofisime geçtikten sonra perdelerin kapalı olduğundan emin oldum, kapımı kilitledim ve kravatımı gevşettim. Uzunca nefes verdim kendimi koltuğuma attıktan sonra. Masamdaki çerçeveden kendi yansımamı görebiliyordum. Saçlarım dağılmış , gömleğim ütüsüz... Beni bu halde mi görecektin So-Hee?

Dilimi şaklattım,elime dosyayı aldım ve az önce odaklanamadan göz attığım sayfaları daha dikkatli okumaya başladım.

Barmenin ölüm saatinden uzun bir bıçakla (pala, katana, kasap bıçağı...) yüzünün kesildiğine kadar her şey vardı ama cesetin kendi DNA'sı dışında başka bir DNA yoktu üzerinde. Dosyanın sonlarına doğru mekan araştırmalarının notları da düşülmüştü; onu bulduracak her şeyden yoksun detaylar...

Yüksek sesle inledim.

Lanet adamı bulmak için elimden gelenin en iyisini yapıyorum ama yok, yer yarılıyor içine hopluyor!

Üstüne duş almak için eve gitmem gerekiyordu, dosyamı masanın üzerinde bıraktım bende. Ha bir de mantıklı olmasa bile yapmam gereken şeyler vardı. Saat de neredeyse ikindiyi geçiyordu.

Kapımı tıktıklamak üzere olan Jennie ile karşılaştım kapıyı açtığım gibi. Elime tutuşturdu elindekini, " Görmek istersin dedim. "

 "

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Paint the Seoul Red | LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin