Kaderin varlığına inanır mısınız?
Belki de dünyanın kuruluşundan bile önceden, her bir insan için yazılmış ve uzunluğu bile ayarlanmış kitaplar misali, şaşmanın olanaksız olduğu bir yol...
Sanki her şey özenle yerleştirilmiş gibi... Bir yapbozun eksiksiz parçalarının teker teker yerlerine yerleşmesi gibiydi kader...
Belki inanmıyordu, belki de hiç düşünmemişti o ana kadar Veliaht Prens. Kaderin varlığına karşı ilk bakışı babası ile olan son konuşmasıyla oluşmuştu. Ve bugünlerde aklını kurcalayan bir konu olmuştu.
Safkanlar kader miydi? Veya kaderi değiştiren mi?
Ya da hem birbirlerinin kaderleri olup hem de safkanlar olarak insanlığın kaderini değiştirenler mi?
İşte bu sorular Minho'nun dalgınlığına sebep olan sorulardı.
"Bay Lee, dalgınsınız... Bir sorun mu var?"
Kendisine yöneltilen soruyla beraber hafifçe irkilen Veliaht Prens, yeşil bakışlarını, mavi irislerle birleştirdi. Hemen ardından oturduğu yerde dikleşip boğazını temizledi.
"Herhangi bir sorun yok. Sadece düşünüyordum."
Kaldıkları handa birkaç saat daha dinlenip sabahın ilk ışıklarıyla ayaklanmışlardı. Ne yapacaklarını bilmeseler bile bir şeyler yapma arzusu yatıyordu içlerinde.
Prens Han ve Lord Hwang, karınlarını doyurmaları için küçük bir kahvaltı istemeye gitmişlerdi. Uyandıklarından beri dalgın olan Veliaht Prensi fark etmiş olan Safkan Buz ise yalnız kaldıkları an bunu sormak gibi bir zorunluluk hissetmişti.
"Özel değilse.. Anlatmak ister misiniz?"
Gelen soruyla beraber yeniden gözleri buluştu ikilinin. Yeşil olan ufak bir analizin ardından başını salladı.
"Sizce de tüm bu olanlar planlanmış gibi değil mi?"
Prens Felix, kendisine yöneltilen soruyla beraber anında cevap verdi.
"Evet öyle.. Peşimizdekiler her şeyi önceden-"
"Öyle değil.."
Sözünün kesilmesi ile şaşıran Prens kaşlarını çattı. Nasıl bir plandan bahsediyordu anlamamıştı.
"Demek istediğim, varlığımız ve amaçlarımız... Dördümüz de aynı amaç için doğup büyümüş gibiyiz. Bunun kader olduğunu yeni kavrıyorum. Olanlara tesadüf diyemeyecek kadar büyük bir kader.."
Prens Felix hak verircesine başını salladı. Belirli bir inancı yoktu fakat kaderin varlığını mantıken kabullenebiliyordu.
"Öyle.. Peki sizce, kaderimizin sonu görülebilir mi?"
Beyaz saçlı olan pek de rahat olmayıp gıcırdayan yatağa oturduğunda yeşil saçlı olan cevapladı."
"Belki? Emin değilim... Her an her şeyin olabileceğini dün iyice kavramış olmamız gerekiyor..."
Beyazlı tekrar başı ile onay verdi.
"Haklısınız.."
Güneş görmeyen ve neredeyse saat olmasa akşam saatleri denilebilecek odada büyük bir sessizlik oluştu.
Her ne kadar mecbur olsalar bile garip geliyordu yaşananlar. Bir ay öncesine kadar dört Safkanın da, küçük ve aynı odada birlikte kalacak bir yakınlıkları yoktu. Ancak şu anda aynı odada, aynı kader ve yolda birlikte yürüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐊I𝐍𝐆𝐃𝐎𝐌 𝐎𝐅 𝐄𝐋𝐄𝐌𝐄𝐍𝐓𝐒~ °HYUNLİX & MİNSUNG°
FanfictionDünya tarihinde, insanlık gittikçe büyüyüp yayılmış, soylular gelişmişti. Hüküm süren krallıklar ve halklar meydana gelmişti. Bir gün, şafak çökerken eşsiz bir çocuk dünyaya geldi. Bu çocuk normal değildi. Büyük bir element gücüne sahip olan ilk ve...