Lee Minho.. Toprağın Veliaht Prensi.. Tüm Krallığın korktuğu ve bakışlarıyla ezildiği varis.. Her ne kadar çekici bir yüze sahip olsa da bakanların bir daha bakmak istemeyeceği korkunç bakışlara sahip bir Safkan.. Yürürken çıkardığı sesten bile korkan halk, krallığın başına geçecek olan kişinin bu denli duygusuz olmasından oldukça rahatsızlardı. Şayet hiç kimse onun kadar sinirli ve duygusuz bir safkanı Kral olarak istemezdi.
Ailesinin bile bu şekilde tanıdığı oğulları aslında bambaşka bir kişiliğe sahipti. Merhameti vardı, sevgi duygusu da üzüntü duygusu da belirgin bir hâlde kalbinde yer alıyordu. Sadece bunu görmek isteyen görebilirdi. Sinirli veliaht aslında duygulara kör değildi... Yüz hatları keskin ve çekiciydi. İnce ve kalkık bir burun, keskin kedi gözleri, gözlerine doğru düşen uzun, bir kısmı yeşile boyanmış saçları ile bir heykele benziyordu. Ama gösterişi, benliğinin önüne asla geçmiyordu...
~
Geniş, uzun ve her türlü bitkinin bulunduğu koridorda, sert adımları ile yürürken yanında, onun kadar sert adımlı general ile konuşuyordu Veliaht Prens Minho.. Adımları her ne kadar sert olsa bile yavaştı. Tabii konuşması ise bir şeye acelesi varmış gibi hızlıydı.
"Taç takma törenini halk arasında yapmak istemiyorum. Küçük ve hızlı bir şey olsun. Babamın durumunu tüm dünya öğrendi bile.. Yakışık kalmaz." Boş koridorda yankılanan tok sesi ile konuştu Safkan Toprak, babasının yaşlandıkça hafızasının silinmesi, tüm Krallıkların kulağına ulaşmış, tüm halkın diline düşmüştü. Oğlunu bile hatırlamayan yaşlı Kral, yatağa düştüğü sırada Krallık içerisinde Veliaht Prens Minho'nun, tahta geçmesini kesinleştirmişti.
"Annen şanlı bir tören yapmak için diretiyor. Oğlunun tahta geçişini tüm insanlık görsün istiyor. Ona söz geçirmek imkansız, biliyorsun." General, yakın arkadaşı olan prens ile resmi konuşmaz, yakınlıklarını bu şekilde belirtirdi. Prens ise bu durumdan şikayetçi değildi. İlk ve tek dostunun onunla resmi konuşması onun için yakışık kalmayan bir durumdu.
"Kraliçenin dediğini yapmayacağımı biliyorsun Changbin. Ona söz geçiremeyeceğinizi biliyordum. Ben onunla konuşurum. Sanki Kralın durumu hoşuna gidiyormuş gibi davranıyor. Bunu kesmez ise yanlış anlaşılacak." Prens Minho'nun keskin sözleri ile sessiz kaldı ordu generali Changbin. Anne ve oğul birbirlerine çok benziyordu. İkisi de inatçı ve kendi bildiklerini yapma dürtüsüne sahipti.
Ve bu baş edilemezdi...
Uzun koridorun sonu göründüğü esnada arkasını döndü Safkan Toprak. General arkadaşının da onu taklit etmesini bekleyip yürümeye devam etti. O sırada konuşmak için dudaklarını araladı general.
"Kralın durumu ne olacak? Henüz 70 yaşında bile değil. Bu şekilde yaşaması acı verici olmaz mı?" Generalin dediği ile derin bir nefes verdi Minho. Bu konu onu da yoruyordu. Babasının eşi dışında hiç kimseyi hatırlamaması onu da çok üzüyordu.
Kralın yemek bile yemeyi unuttuğu sıralarda yanına gittiğinde 'Sen de kimsin?' sorusu kalbini ağrıtacak türdendi. Bu babasına düşkün olduğunu göstermezdi tabii. Sadece, 29 yıllık hayatında ona sevgi dışında, kendisini korumayı, halkını ve ailesini korumayı öğretmesi bile yeterliydi onun için. Saygı duyuyordu ona...
"O artık, iyileşemez Changbin... Tüm hekimleri çağırttık ama hiç biri bu hastalığın çaresini bulamadı. Gittikçe çürüyecek diyenler bile oldu. Artık yapacak bir şey yok." Minho'nun umursamazca konuşuyormuş gibi yapması generale işlemezdi. O bilirdi onun kalbini, iyiliğini. Minho'nun bilmesini istemediği zamanlarda öğrenmişti. Küçücük bir kedinin açlıktan öleceği sırada Minho'nun nasıl da telaşlandığını ve bir muhafızdan su ile yemek istemesini kendi gözleri ile görmüş ve duymuştu.
Duygusuz Veliaht Prensin duygusuz olmadığını bir tek o biliyordu...
İkili, sessizce yürümeye devam ederken normal adım sesleri dışında, daha hızlı adım sesleri ortamda yankılandığında Safkan Toprak olduğu yerde durdu. Arkasına döndüğünde bir muhafızın hızla kendilerine doğru koştuğunu gördü. Sabırla, muhafızın elindeki zarfı ona uzatmasını bekledi.
Koştuğu için nefes nefese kalan genç, Veliaht Prensin önünde durduğu esnada saygı ile eğilmiş, keskin bakışları görmezden gelmeye çalışmıştı. Aynı şekilde generalin önünde de eğildikten sonra zarfı, iki eliyle prense doğru uzattı.
"Prensim, Elementler Kurulundan bir zarf geldi. Kraliçe, zarfı size getirmem için emretti." Veliaht prens, zarfı hızla açıp yazanlarda göz gezdirdikten sonra hızla geri katlayıp genç muhafıza vererek arkasına döndü.
"Zarfı odama bırak." Cümlesinden sonra, koridor her ne kadar bitki ile dolu olsa bile boğucu geldiğinden bahçeye çıkmak için hareketleniyordu ki genç muhafızın tekrar konuşması ile olduğu yerde kaldı.
"Prensim, kardeşiniz Prens Yoon Ji'nin savunma dersine sizin de katılmanız için Kraliçenin kesin emri var." Muhafızın çekinerek konuşması ile Minho yeniden derin bir nefes verince olduğu yerde gerileyen genç muhafız korkuyla yutkundu.
Veliaht prens korkutucuydu...
Prens Minho, bir şey demeden hızla oradan uzaklaştığında general arkasından göz devirerek hızla ona yetişmeye çalıştı.
"Ne yazıyordu zarfta?" Hızla yürüyen Minho'ya sesini duyurmak için yüksek sesle konuştuğunda Prens Minho kaşlarını çattı. Yüksek sesten oldu olası nefret ederdi.
"Elementler Kurulundan. Toplantı zamanını belirlemiş. Bir de bazı ıvır zıvırlar için planlarının olduğunu söylüyor. Ne için uğraşıyorlarsa artık..."
_______
Yeşil göz>>>>
Yeşil saç>>>>
Veliaht Prens Minho'nun saçları bu şekilde, uzunluk da aynısı şekerlerim~
Alta geç baby~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐊I𝐍𝐆𝐃𝐎𝐌 𝐎𝐅 𝐄𝐋𝐄𝐌𝐄𝐍𝐓𝐒~ °HYUNLİX & MİNSUNG°
FanficDünya tarihinde, insanlık gittikçe büyüyüp yayılmış, soylular gelişmişti. Hüküm süren krallıklar ve halklar meydana gelmişti. Bir gün, şafak çökerken eşsiz bir çocuk dünyaya geldi. Bu çocuk normal değildi. Büyük bir element gücüne sahip olan ilk ve...