Şimdi gelelim yeni olaylara bu süreçte gizem yapamama ödülünü kendime veriyorum fkldkeşekeödkdme neyse ki bir kurtarıcı kararsız zihnimden bana bir sonuç verdi hoba ne bu ya demenizi umduğum bölüme hoş geldiniz oy ve yorumlarınızı bekliyorum sınır koymak istemiyorum ama dediğim gibi zihni karışık biriyim her an sınır koyabilirim mantıklı gelmedi değil yaniiiii neyseee görüşürüzzzzz 😽
Deneme amaçlı oy ve yorum sınırı geliyor yeey 70 oy 80 de yorum diğer bölümlere göre veriyorum bu sınırı normalde yapmayacaktım ama çok moralim bozuldu yazasım gitti falan filan bir deneyelim bakalım olmazsa kitapları kaldırırım bilemiyorum ani tepkiler verebilirim her an bakalım bu tamamiyle size bağlı bir durum görüşürüz (bölüm bittiktwn sonra yazılmıştır)
...
Sonunda ölmüştüm, kendimi yüksek bir binadan atmıştım. Hem de şov falan yapmadan. Yani filmlerde ki gibi aşağıda beni tutacak her hangi bir ekipman yoktu ya da ikna etmek için bir uğraşta bulunacak kişiler.
Öğrendiklerimin altında ezilmektense, yüksekten atlayıp paramparça olmak daha mantıklı gelmişti.
Yazık olmuştu benim güzel aileme, o kadar benim için uğraşıp iyileştirmişlerdi. Yaptığım nankörlük bile sayılabilecek bir düzeydeydi.
Peki ben neden acı hissediyordum, ölünce bitmiyor muydu bu işlem? Birazcıkta üşüyordum sanki, sanki kış günü küçükken eski ailemin, beni ceza adı altında yaptığı eziyetlerden sonra ağlamamı duymamak için kilitledikleri kilerdeymiş gibi bir his.
Dur bir saniye, bu yoksa şu film şeridi şeysi mi, ahhh o gerçek miydi? Eski anılarımın zihnime dolacağı olası bir durum olabilirdi ama hissiyatı neden bu kadar gerçekti ki?
Yavaş yavaş etrafımı algılamaya başladığımda, ellerimle yanlarımı kolaçan ettim. Toprak hissetmiyordum demek ki gömülmemiştim.
Ayrıca o kadar yüksekten düşmüştüm kolumu da hareket ettirebilmem imkansız gibiydi.
'He olum mezarda olabileceğine inanıyorsun, kurtulacağına inanmıyorsun vay be. '
Daha sonra düşüncemin absürtlüğüne kıkırdadım ama aniden gelen acıyla yüzümü buruşturdum.
Boğazım saatlerce ağlamış hissiyatı veriyordu. Nereden bildiğimi araştırmaya gerek bile yoktu.
Yavaş yavaş gözlerimi açarken, tanıdık duvarlarla korkup ayağa kalkmaya çalıştım. Kesinlikle en doğru karar bu değildi.
Kiler olduğundan mütevellit diğer odalara kıyasla buz gibi olan, her hangi bir penceresi bulunmayan, bu yüzden de karanlığın ağababası olan ayrıca kabuslarımın ana karakteri olan o odadaydım.
'Hey oğlum 20 yaşına girdin sen, bunlar gözünü artık korkutmamalı. Nesin sen 5 yaşında bebe mi? ' diyip kendimi telkin ettim.
Cidden koskoca adamdım artık ayrıca intihar ettim, ölümden değilde buradan korkmam çok manidardı gerçekten.
Kendimi oturur pozisyona getirip yavaş yavaş neler olduğunu düşünmeye başladım.
Elimi almış uzun saçlarımla oynuyordum. Ne yapıyordum, ne yapıyordum? Uzun mu, saçlar mı?
Pardon en son yanlış hatırlamıyorsam bu saçları tedavim yüzünden Eren ve Serdar abimle kesmemiş miydik?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Baştan -erkek versiyon-
Tiểu Thuyết ChungBu kitap reenkarnasyon içerir. Abilerim kurgusudur. Tam mutlu olacağım beni seven kişiler varken kanser ile olan savaşımı kaybetmiştim demek çok isterdim ama hayır kanseri yenmiş olmama rağmen öğrendiklerimin acısıyla hayatıma son vermiştim tabii...