9.Bölüm " Yolculuk."

17 4 3
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

9 | BÖLÜM :

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

9 | BÖLÜM :

Doğduğun an hayatını seçemezsin. Ne yaşayacağını , görünüşünü, senle birlikte olanları ve öyle görünenleri. Tanrıda bu hayatı sevip sevmediğini sormaz. Her kesin hayatında mutlaka bir çıkmaz anı olmuştur. Kalbinin paramparça olduğunu hiss ettiği anlar. Kim Jisoo kalbini 2017'de kayb etmişti. Minik bedeni toprağa verirken tüm kalbini yok etmişti. Fakat sonra birisi geldi.

Güzel saçları, güzel derin çekik gözleri , gülüşüyle insanın içini ısıtacak türden bir gülüşü olan bir melek. Kim Jisoo bu meleği sevdiğini bir türlü kabullenmiyordu. Kabullenmek istemiyordu çünkü bu melek daha minikken toprağa verdiyi bedene benziyordu. Gülüşü, gözleri, güzel sözleri hepsi ona miniğini hatırlatıyordu. Ne kadar kendini uzaklaştırmaya çalışsa da o kadar tutuluyordu ona. İnkar etse bile yine de yüreğinin onu istediğini biliyordu.

Masada oturmuş yiyip içerek şakalaşıp gülen arkadaşlarının arasında bi tek onu izliyordu. "Leşlerde bittiğine göre güzel bir tatili hakketik bence." Son görevleri dahil gerçekten de bitirmiştiler. Şimdi sadece Clubtan gelecek yeni görevi bekliyorlardı. Bu da uzun bir zaman demekti. "Valla haklı çocuk. Saçlarımı yaptırıcam ben sonra tatile gideriz."

Namjoon hayretle sevgilisine döndü. "Daha 2hafta önce yaptırdın ya?" Seokjin oflayarak konuştu. "Canım benim güzellik bedel ister." Elini havaya kaldırarak konuşmasına güldüm. "Tamam tamam neyse de nereye gidiyoruz?" Jungkookun sorduğu soruyla herkes arasında kısa bir bakışma geçti.

Gözümü devirdim. "Harika gidiyoruz ama nereye bilmiyoruz yani." Jimin tableti açarak bir şeyler yazdı sonra bize gösterdi. "Neden kamp yapmıyoruz ki? Böyle ormanlık alanda güzelce." Aslında bu iyi bir fikirdi. Çünkü hem kendimin hem de arkadaşlarımın dinlenmesine ihtiyaç vardı. Bir süre her şeyden uzak olmak iyi hiss ettirecektir.

Herkes onaylayınca da toplanmaya başladık. Kimisi bavulları hazırlıyor, kimisi arabaları düzenliyordu. Diğerleri de bir işe tutunmuşlardı. Elimin altındaki ekipmanları düzenlerken bir anlık karşıdaki elini tutmuş üzgün duran Jennie'i gördüm. Hemen yanına gidip parmağını elimin arasına aldım. Yemek yaparken kesmişti.

Yandaki dolaptan yardım çantasından bir yara bandı çıkardım ve eline yapıştırdım. "Yemin ederim o kadar adam kes gel burda parmağını kes ya." Söylediğim şeye kıkırdadı. "Napalım senin kadar başarılı değilim." Kendimi güzel gülüşünde kaybetmişken Taehyungun sesiyle dikkatimi o tarafa verdim. "Hazırsanız gidelim."

Son dokunuşları yaptıktan sonra herkes arabaya yerleşmişti. Arabayı bu sefer Namjoon kullanıyordu. Yolda giderken güzel sohbetler edilmişti. Herkes gülüp şakalaşıyordu. Bunun yanı sıra tabii Yoongiyle Jimin, Taehyungla Jungkook ve Lisayla Rosé yanyanaydılar. Kafamı yanıma çevirdim bir anlığına. Kafasını omzuma koymuş melekleri bile kıskandıran güzelliği ile Jinle konuşuyordu.

Ben onu izlerken birden Hoseokun sesiyle irkildim. "Eyvah, lan para almayı unuttum." Anlık Lisa cebinden neredeyse avucuna bile sığdıramadığı bir avuç para çıkarttı. "Merak etme bende kanka." Herkes şaşkın olmuş şekilde bakarken Jungkook sordu. "Nerden buldun ki parayı?" Lisa sessizce yutkundu. Hoseok'a yeni gelmiş gibi yerinde irkildi. "Lan yoksaaa."

Jennie'nin ağzından:

Gözleri açmış vaziyette sorarken kaşlarımı çattım. "Noluyor?" Diye sordum. Lisa bıkkınlıkla konuştu. "Ya hani şu adam vardı ya kızıl dişleri olan hah bak o işte..." Bir dakika adamın dişini mi söktü o? Ehh normaldi. Yoongi "Manyak amina koyim." Diyip yeniden sevgilisinin saçlarını okşayarak sarılmaya devam etdi. O sırada Namjoon konuştu. "Geldik çoçuklar."

Saate baktığımda neredeyse bir saat yirmi dakikada buraya varmıştık. Etrafa bakmaya çalıştım. Evet gerçekten güzeldi. Etrafı bürüyen yeşillikler, parlak güneş, mis gibi yağmurdan sonra olan o toprak kokusu, sincap, kuş ve diğer hayvanların sesleri bir melodi gibi kulağıma işliyordu.

Çantamı omzuma attım ve arabadan inmeye çalıştım. Jisoo benden ilk inmişti. İndikten sonra arkası dönük şekilde etrafa bakarken elini uzattı. Bunu beklemediğimden affalladım ilk önce. Kısa sürede kendime gelip elini heyecandan titreyen elimle tuttum. Ellerimizi kenetleyip ileri gitmeye devam etti. Sanırım kalbim şimdi duracaktı. Tek umudum kalbimin sesini duymamasıydı.

Sonrasında Jungkook ve ben konuşup yürürken önümüzde de Taehyungla Jisoo yürüyordu. Kamp yerini seçmeye çalışıyorlardı. Taehyung elini ağaçlık olan yere uzatırken Jisoo kafasıyla bunu onaylamadı. Kendisi ise elini mağara denebilecek yer olan tarafa uzattı. Garip şekilde ikiside birden elleriyle taş, kağıt, makas oynadılar. Bu hallerine ikimizde gülerken kazanan taraf Jisoo olmuştu.

Arkasını bize dönüp "Arkamızı mağaraya taraf yapıcaz. Eğer ki bir tehlike olursa korunmamız daha iyi olacak. Herkese bakarak konuştuktan sonra bana baktı. Göz kırptı sırıtarak... ellerimbir birine dolanmış gibi hiss ediyordum. Utançtan parmaklarımla oynarken. Jungkookun güldüğünü işittim. Elimle omzuna küçük bir yumruk attım.

Yarım saat sonra*

Her şey yerleştirilmişti. Çadırlar kurulmuştu. Ortaya bir ateş yakıp etrafında sohbet ediyorduk. Bununla da kimin kimle kalacağı belli oldu. Taehyungla Jungkook, Yoongiyle Jimin, Lisayla Rosé, Namjoonla Jin ve Hoseok. Aslında bakılırsa Hoseok Taehyungla ve Jungkookla kalacaktı. Jungkook razı olmuştu bile... fakat Taehyung kabul etmedi. Sanırım özel işleri vardı.

Tabikide Jisoo ve ben aynı çadırda uyuyacaktık. Şimdiden düşünmekten kıpkırmızı olduğuma kalıbımı basarım. Elimdeki mashmelloyu ateşte kızartıp yemeye başladım. Fazla kızarttığım için ağzımın kenarına bulaştırdım. Ofladım ve kaşlarımı çattım sinirle. Mendile uzanacağım sıra Jisoo elini çeneme koyup parmağıyla sildi. Sonra parmağını yaladı. "Ufacık şey için o güzel kaşlarını çatma. "

Ağzım açık şekilde kalmışken. Kendime geldim hemen bu gün kesin ölecektim heyecandan. Yanaklarımı sıcaklığını hiss etdim. Elimi kalbime koyup susması için yalvardım. İlerleyen dakikalarda eski aptallıklarımızdan konuştuk.

Geç olduğu için herkes toplanıp çadırlara girdi. Ben geçmiş uzanırken Jisoo çadırı kapatıp yanıma uzandı. Yorgundum ve uykulu olduğum için esnedim. Jisoo bana yerinde dönerken sordu. "Çok mu uykun var?" Kafamı olumlu anlamda salladım. Kolunun birini açtı. Bir elinde yanına vurarak pat patladı. "Gel." Çekingenlikle kollarının arasına girdim. Anında beni saran kollarının sıcaklığıyla daha da sokuldum ona.

Belimi sarıp daha kendine çekti beni. Elinin biriyle saçlarımı okşayıp bir öpücük kondurdu. Ben daha da onun hareketleriyle mayışırken zorlukla konuştum. "İyi geceler Jisoo." Diğer eliyle de belimi sardı. Gözlerim ve bilincim tamamen kapanırken onun sesini duydum. "İyi geceler meleğim." Güzel kokusunda huzur bularak uyudum. Bu anın sonsuza kadar devam etmesini çok isterdim. Hiç bitmesin isterdim.



▪︎ Merhaba okuyan kalmış mı bilemem ama atıyım dedim. Anaannemi kaybettiğim için bir şey yazamadım. Bir de dersler sıkıntı tabi.
Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın. İyi geceler öptüm her birinizi.





Born Red // Texting+Düz Yazı✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin