"Her kim olursan ol. Benim için bir önemin yoksa ölebilirsin." Dedim ve Caner'e iki el ateş ettim.
Bu sefer beni vurmasından korkmamıştım. Çünkü B6C LR sadece 13 kurşun alabiliyordu. Buraya geldiğinde ise silahta sadece 1 kurşun vardı. Nereden bildiğimi sormayın bile. Zaten 1 kurşununun kaldığı gözle görülebilir hâldeydi.
Caner isimsiz adam acıyla inledi. Eğildiğim yerden ayağa kalkıp " Beni kandırmaya çalışmamalıydın." Dedim. Caner'de " Böyle olmaması gerekiyordu! O kimliğe ben ne kadar para verdim!" Dedi. Tecrübeli olduğum için ona bir tavsiyede bulunmak istedim. "Ben olsam kimliği veren kişiye güvenmezdim. Adam resmen seni dolandırmış. Ayakta uyuyormuşsun oğlum." Dedim. Caner bayılmıştı.
Daha sonra Caner'in elinden silahı alıp benim kilitlendiğim odaya götürdüm. Ve oraya bağladım. Anlamıyordum. Bir insan neden becerikli biri olmak yerine o becerikli kişiyi almak isterdi ki? Hele o çok güvendiğim kız... dış görünüşünü beğenmiştim ve ona aldanmıştım!
Hava kararmıştı. Artık bu olayı çözmek istiyordum. Belki de şuan tüm öğrencileri kaçırmışlardı. Ben ise hâlâ burada duruyordum. Acele etmeliydim ama ne yapacağımı da bilmiyordum. Tam anlamıyla cehennemi yaşıyordum. Caner'in yanına oturdum. Sırtımı duvara yasladım ve dizlerimi karnıma çektim. Karanlık sanki beni içine çekiyordu. Birşeyden korkuyordum, ama neyden korktuğumu bilmiyordum. İçimdeki bu huzursuzluğun ne zaman gideceği belli değildi. Acaba şuan Tarık ne yapıyordur...
Ayağa kalktım ve bulunduğum odadan ayrıldım. Hızlı adımlarla okulda dolaşmaya başladım. Sonra aklıma kulağımdaki telsiz geldi. Düğmesine bastırıp konuştum. "Abi! Nerdesiniz siz?! Ben burada neylerle uğraşıyorum siz ne yapıyorsunuz!" dedim. Evet, Akif'e abi diyordum. Çünkü gerçek bir abi gibiydi. Ben ona abi derken oda bana Buket diyordu. Yani iş arkadaşlarım bana 'Gupse' diye hitap ediyordu ama Akif abim ise bana Buket demeyi tercih ediyordu.
Telsizden ses geldi "Buket, affet ama sen biraz yan pozisyonda kaldın. Biz suçluyu bulduk." Dedi abim. Ne yani beni yem olarak mı kullanmışlardı?!
Tekrar düğmeye basıp "Abi o zaman emir gelsin beni alsın bu cehennemden." Dedim. Çok geçmeden "Emir şuan meşgul. İstersen Ahenk gelsin seni almaya." Dedi abim. Bunu duyduğuma sevinmiştim. Çünkü Ahenk'le aramız çok iyidi.
Biraz sonra Ahenk geldi ve beni arabaya aldı. Çok merak ettiğim için "Ben yokken ne oldu?" diye sordum. "Neler olmadı ki Gupse." dedi gülerek. Ahenk, koyu kahverengi saçlara ve koyu kahverengi gözlere sahipti. Kişiliği ise ergenden farksızdı. Sürekli duygu değiştiriyordu.
Arka koltuğa oturdum. Çünkü benim için en rahat yer orasıydı. Siyah peruğumu çıkardım ve derin bir nefes aldım. İşte o zaman peruğun kafama ağırlık yaptığını anladım. Dışarıda sarı sokak lambaları yanıyordu. Bu, bana küçüklüğümü hatırlatıyordu. Daha fazla dayanamayıp kendimi uykunun ellerine bıraktım.
Keşke kendim uyansaydım ama Ahenk beni uyandırdı. "Ne oldu?" Dedim uykulu bir şekilde. Ahenk ise sert bir tavır takınarak "birşey mi olması gerekiyordu? Kalk kalk saat gecenin biri!" Dedi. O an şok oldum. Çünkü babam biraz sonra eve gelecekti. Korkuyla arabadan çıktım ve etrafa bakındım. Neyseki bizim evin yanındaydık. Bu sayede hemen eve gidebilirdim. Ama çantam Emir'in arabasındaydı. Göreve gitmeden önce çantamı o arabaya bırakmıştım. Telefonum o çantadaydı. Keşke çantayı alsaydım. Daha kolay kurtulurdum.
Ahenk'e "Benim çantam Emir'in arabasındaydı! Oraya gidip gelirsem eve geç kalırım!" Dedim. Bana 'merak etme' der gibi baktı ve sürücü koltuğunun yanındaki kapıyı açarak içinden çantamı çıkardı. O an o kadar mutluydum ki...
Çantayı aldım ve Ahenk'e veda ettikten sonra koşar adımlarla eve girdim. Ev her zamanki gibi sessizdi. Bir kardeşim vardı. Ama oda yemek ve lavabo haricinde odasından asla çıkmazdı. Hatta bazen okul çıkışı babamın çalıştığı yere gider, babama yardım ederdi. Buda benim işime gelirdi. Çünkü okul çıkışı sürekli görev verirlerdi ve eve geç gelmek zorunda olurdum. Ama kardeşim Açelya babama bundan asla bahsetmezdi.
Üstümü çıkardım ve sıcak bir duş aldım. Ama su canımı yakmıştı. Çünkü oradaki kapıya yumruklarımı savururken parmaklarımın boğum yeri zedelenmişti. Üstümü giyindim ve yatağa oturup rahat bir nefes aldım. Bugünün heyecanı bana yeterdi bu yüzden daha fazla şey yaşamak istemiyordum. Yatağa yattım ve gözlerimi yumdum. Gözlerim kapalıydı ama bilincim değildi. Odaya birisinin geldiğini duydum. Ayak sesleri yaklaşıyordu. Yatağa oturdu ve sessiz, sakin bir şekilde konuştu. Bu ses o adama aitti!
Sertçe yutkundum. Nefes alamıyor gibiydim. Bana söylediği şeyler hiç hoşuma gitmemişti. 'Ne kadar istemesende sen ya bize yardımda bulunacaksın, yada bizim tarafımızdan öldürüleceksin. Hemde onun sevgisini kazanamadan!" Hayır! Ölmek istemiyorum. Bu emeklerim boşuna gitmeyecek!
Gözlerimi araladım ve etrafa bakındım. Gece lambasının loş ışığında bir gölge vardı. O adam olabilirdi. Her an boğazıma yapışabilirdi. Bu yüzden önce benim saldırmam lâzımdı.
Yattığım yerde tüm gücümü topladım. Doğruldum ve karşı tarafa bir yumruk savurdum. Ama yumruğum boşluğa düşmüştü. şok içinde odaya bakındım. Rüya gibiydi ama hiç kimse yoktu. Olanların şokuyla zorla uyumaya çalıştım.
☆☆☆☆☆
Sabah erken kalkmadım. Çünkü okul yoktu. Kalktığım anda ilk işim evi dolaşmak oldu. Ama hiçbir ize rastlamadım. Dün gece olanlar beni çok sarsmıştı. Hatta bir ara 'acaba rüyamıydı' diye düşünmeye başlamıştım. Ama rüya olması imkansızdı...
Telefonu aldığım anda cevapsız on yedi aramayla karşılaştım. Arayan abimdi. Bende ona geri dönüş yaptım. "Alo, abi günaydın." Dedim.Bu sefer çalışmak istemediğimi söyleyecektim ki bana Tarık hakkında bilgi aldığını söyledi. Tarık şuanda bir kavgadaymış. Peki o bölgeye gitmeli miydim? Abime sorduğumda izin verdi. Ama Tarık'ın beni çatışırken izlemesinden tabii kide hoşnut olmayacaktım. Kesin yine saf rolüne düşecektim. Ama kurtarmaya değerdi. Hızlıca giyinip evden çıktım. Babama "baba ben markete gidiyorum. Bay bay." Dedim ve en sonunda zafere ilk adımı attım...
Kapıdan çıkar çıkmaz bana atılan konuma doğru koştum. Var gücümle koşuyordum ama sanki yol dahada uzamıştı. Korkuyordum... Tarık'a birşey olmasından korkuyordum.
Sonunda savaş mekanına gelmiştim. Binanın arkasında biraz durdum ve soluklandım. Yeterince nefes alınca elimdeki ufak çantayı yere atıp ortama giriş yaptım. Koşmaktan at kuyruğu olan saçlarım dağılmıştı. Eminim ki şuan yolunmuş bir halim vardı. Ama umursamak istemiyordum. Çünkü hem Tarık kötü durumdaydı, hem de o adam bana bakmıştı. Bu adamın kocaman bir cüssesi ve elindede kelebeği vardı. Adamlar dört kişiydi. Birisinin elindede job vardı. Çok geçmeden adamın sesi duyuldu. " n'oldu Tarık? Seni kurtarması için kadın mı çağırdın?" Dedi. Onun bu kzı erkek ayrımcılığı beni sinirlendirmişti.
Tarık şokla bana baktı. Ardından "Buket git buradan!" Diye bağırdı. Ama onun söyledikleri benim için şuan sadece iki çift etkisiz laftı. Tüm gücümü toplayıp "kadın ha!" Diye bağırarak yumruğumu adamın suratına geçirdim. Tarık ikinci şokunu geçiriyordu. Kenarda duran üç adamda öyle beni izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMİŞ KATİL
ActionO'nu seviyordum. Onu üzenleri tek tek öldürmek istiyordum. Ama bu his başka bir şeye dönüştü. 11 yaşımdan beri insanları öldürmekte ustalaşmıştım. Yani azılı bir seri katil olmuştum. Polise yakalanmaktan korkmuyordum. Çünkü yakalanmayacağımı biliyor...