8. BÖLÜM

37 14 16
                                    

Ah Açelya ah! N'olur şu telefonunu açsan!?

Açelya'yı tekrar tekrar aradım. Ama maalesef ki açmadı. Bir kaç dakika sonra yine aynı numara aradı. Telefonu açtım, kulağıma dayadım ve "yine ne istiyorsun?!" diye bağırdım. "Sakin ol Gupse, yoksa Buket mi demeliydim?" diyerek beni daha çok sinir etti.

Tam telefonu fırlatacaktım ki bir ses daha yükseldi. "şu sizin evin hemen önündeki marketin yanındaki ara sokakta bekliyorum. Çabuk ol!" dedi. O an dünyanın durmasını istedim. Çünkü tek başıma olacaktım. Her ne kadar seri katil olsamda bende bir insandım ve duyguların ne demek oldığunu biliyordum. En önemliside aşk, sevgi duygusu...

Aklıma Tarık geldi. Onun söyledikleride pek normal değildi; "Tarık'ı öldürürüm." demişti. Peki benim buradaki rolüm neydi? Açelya'yı ona vermezsem Tarık'ı öldürecek miydi?

Bütün bunları bir köşeye attım ve saçımı sıkıca at kuyruğu bağlayıp yola koyuldum.

Sokak sessiz ve boştu. Hiç şüphe etmeden, "nerdesin?!" diye bağırdım. "Buradayım." dedi birisi. Ses arkamdan gelmişti. Arkamı döndüğümde şok olmuştum. Çünkü karşımdakı kişi kısa boylu ve muhtemelen benden küçük birisiydi. Bi'de bu boyuyla beni tehdit ediyor!

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ama ne olacağı belli değildi. Bunun farkındaydım. Dalga geçmem onu küçük gördüğüm anlamına gelmiyordu.

Simsiyah saçları ve sarı, bal rengi gözleri vardı. Doğrusunu söylemek gerekirse tamda Açelya'nın tipiydi. Açelya herşeye çabuk kanan bir kızdı. Onun oyunlarına düşebilirdi ve ayrıca benim gizli işlerimi öğrenebilirdi. Başım büyük dertteydi!

O, buraya doğru geliyordu. Elleri cebindeydi. Bu yüzden dikkatli olmam gerekiyordu. Her an cebinden bir alet çıkartabilirdi. Daha fazla yaklaşmadan durdu ve "Açelya'yı benimle tanıştırmazsan Tarık'ı süyanürle öldürürüm." dedi. Tarık'ı nereden tanıyordu ve beni neden Tarık'la tehdit ediyordu? Benim Tarık için suikastçi olduğumu biliyor olabilir miydi?

Ellerini cebinden çıkarttı. Elinde iğne vardı! Tam kendini saldırmaya hazırlamıştı ki bir anda öksürdü. Karnını tuttu ve çöktü. Elindeki iğneyi düşürmüştü. Ne olduğunu anlamamıştım. Daha sonra "of!" diye bağırarak yerden iğneyi aldı ve ayağa kalktı.

Bir anda üstüme koşup atladı. İğneyi bana yaklaştırdı. Ne kadar kurtulmaya çalıştıysamda, çabalarım hiçbir işe yaramıyordu. "Derdin ne!? Ne istiyorsun!?" diye bağırdım. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp sakin bir sesle "Açelya'yı" dedi. Ağzının etrafı kan içindeydi. Öksürürken olmuş olmalıydı.

"Olmaz!" diye inkar ettim. İğneyi şah damarıma dayadı! "Bu iğnenin içinde ne olduğunu biliyor musun? " dedi. Daha sonra iğneye bakarak " bunun içinde siyanür, yani kanser yapan bir madde var." dedi. Bundan kurtuluş yok!

"Bırak! Açelya'yı sana bırakacak değilim!" dedim. Tam o sırada iğneyi şah damarıma sapladı. "Ah!" diye acıyla inledim. İstediğimi almadan ölemezdim! Tarık'ın beni sevdiğini duymadan ölemezdim! "Tamam! Açelya'yla seni tanıştıracağım!" dedim.

Bir dakika! N'oldu? Niye buradayım? Nasıl?! Çocuk hala karşımda? Bana biraz daha yaklaşıp "seninde bi' kaç tahtan eksik galiba" dedi. 'Anlamadım?' bakışları atarak anlatmasını bekledim. "Yarım saattir kendi kendine konuşup benden uzaklaşmaya çalışıyorsun. Hatta o kadar çıldırdın ki geri geri, duvara kadar geldin." diye açıkladı. "Ciddi misin?" diyerek emin olmaya çalıştım. Bu ben değilim. Ben asla böyle birşey yapmadım, yapmamda!

İç çekerek "Neyse sen Açelya'yla beni tanıştıracaksın. Değil mi?" dedi. Duraksadım. Olanları anlama güçlük çekiyordum. Nereye kadar doğruydu? Tarık için bir tehdit miydi?

Ama nasıl? Nasıl!?

SEVMİŞ KATİL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin