H
Ilık bir ekim akşamı, neden ve nereye gidiyorum hiçbir fikrim yok ama gidiyorum. Farkında olmadan geleceğimi tamamen etkileyecek o tesadüfe doğru yürüyorum.
Attığım her adımda içimdeki sinir biraz daha artıyor. Bana iyi gelecek bir şey arıyorum, varlığından şüpheliyim ama bulmak istiyorum onu.
Kader sanki düşüncelerimi bilerek ona götürüyor beni, sadece basit bi tesadüf olarak adlandırmak istemediğim o ana.
Yürürken geçtiğim sokakları inceliyorum, buraya tekrar gelmek isteyeceğimi tahmin ettiğim için mi yapıyorum bunu?
Ara sokaklardan geçip uzun bir süre yürüdükten sonra sonunda onu buluyorum, kimsesiz kalmış o sokağı.
Sessizlik arasında adımlarım öncesine göre yavaşlıyor, ses çıkarmaktan korkarak yürüyorum artık. Küçük bir heyecan oluşuyor içimde, her geçen saniye adımlarım beni daha da yaklaştırıyor ona.
En sonunda bir park buluyorum; hava karardığı için açılan sokak lambalarının ışığıyla biraz da olsa aydınlanmış, boş bir park. Bekliyorum bir süre, adımlarım bilinçsizce parkın içine doğru ilerliyor.
Uzun süredir yürüdüğüm için acımaya başlayan dizimin etkisiyle salıncaklardan birine oturuyorum yavaşça, evden çıkarken almayı akıl edebildiğim sayılı şeylerden olan kulaklıklarımdan bir ses doluyor kulaklarıma; breathe, son günlerde takıntılı olduğum şarkı bu.
Kapanan gözlerimle birlikte salıncağın zincirlerine yaslıyorum başımı, birkaç dakika öncesine göre oldukça sakinim şimdi. Hiçbir şey olmamış gibi sessizce şarkıyı mırıldanmaya başlıyorum, çok utanç verici bir şey olmasına rağmen parkın boş olmasına güvenerek yapıyorum bunu.
Hafifçe esmeye başlayan rüzgar yüzümü okşarken bir hareketlilik hissediyorum yanımda, demirlerden gelen gıcırtı sesi karışıyor şarkı sözlerinin arasına. Birine yakalanmış olmanın verdiği utançla susup gözlerimi açıyorum hemen, o an görüyorum onu; hafifçe dağılmış saçları, soğuk olan havaya rağmen açıkta kalmış kolları ve parlayan gözleri. Birden büyük bir merak oluşuyor içimde, herhangi birinin gözleri bu kadar parlak olabilir mi? Ağladığı için mi böyle olmuş yoksa?
Farkında olmadan kaşlarımı çatıp ona bakmaya başlıyorum, gökyüzüne baktığı ve karanlık olduğu için net bir şekilde göremediğim yüzünün bana dönmesini bekliyorum.
Bakışlarımı hissetmiş ve rahatsız olmuş olacak ki bana dönüyor yavaşça, ağlamıyor ama zor durduğu belli. Gözgöze geldiğimizde gülümsüyor, deniyor en azından. Dudakları kıvrılırken gözlerinden birkaç damla düşüyor.
Hatırlamaya çalışıyorum onu, belki daha önce görmüşümdür diyorum ama içten içe böyle birini unutamayacağımı biliyorum.
Güzel bir gülüşü var, onunla birlikte ben de gülüyorum. Hayatımda ilk defa gördüğüm bir yabancı birden tüm duygularımı altüst edip gülümsüyor bana, ne yapabilirim ki?
Konuşmadan öylece duruyoruz bir süre, rahatsız olur belki düşüncesiyle nefes alırken bile sessiz olmaya çalışıyorum.
Hızlanmaya başlayan rüzgarla birlikte gözlerim bedenine kayıyor tekrar, yanına bir hırka bile alamadığı için sinirleniyorum bu sefer. Ayaklanıp hırkamı çıkardığımda yerde olan bakışları beni buluyor, yapmak istediğim şeyi anlamış ama nedenini sorgular bir şekilde bakıyor.
Herhangi bir sebebim ve açıklamam yok, hiçbir şey söylemeden ona uzatıyorum elimdeki hırkayı. Öncesinde emin olmak istercesine tekrar bana bakıyor ama alıyor. Giydiğinde içinde kaybolduğu için gülümsüyorum, o da gülüyor benimle birlikte, öncekinden farklı bir gülümseme ama bu, öylesine değil sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
attention #heejake
FanfictionJake: papatya cayi miyim ben amk niye bu cocuk her sinirlendiginde beni cagiriyosunuz