23

569 59 13
                                    

-Heeseung's pov

Hep yaptığım gibi yine duygularımın ağırlığından kaçmak için çıkmıştım dışarı. Gideceğim yer belliydi, acele etmeden geçiyordum ezbere bildiğim sokakları.

Kaçmak istediğim şey onunla ilgili düşüncelerdi ama gittiğim yer ona aitti, hatta elimde olsaydı muhtemelen direkt yanına gidecektim.

Bazen o kadar muhtaç oluyordum ki sevgisine çocuk gibi hissediyordum kendimi, ilgi çekmek için saçma şeyler yapan bir çocuk. Yaptığım şey tam olarak oydu normalde, bugünse her gün belki karşılaşırız diye gittiğim parka gelmemesini umuyordum.

Başından beri korktuğum şey buydu çünkü, tamamen gitmemi istese ne yapacaktım?

Düşüncelerim arasında görüş alanıma giren tanıdık yerle adımlarımı hızlandırdım, aniden kesilen şarkı sesiyle duraksasam bile şarjımın bittiğini anlayıp yürümeye devam ettim, şu an için önemsizdi.

Parka girip her zaman oturduğum salıncağa oturduğumda ise düşüncelerimi susturacak bir ses yoktu, esen rüzgarın uğultusu bile durmuştu. Evren sanki artık dinlemem gereken kişinin kendim olduğunu hatırlatıyordu bana.

Yavaşça sallanarak dikkatimi dağıtmaya çalıştım, ne kadar süre yaptım bunu bilmiyorum ama dizlerime giren ağrı durdurmuştu beni. Şarjım olmadığı için saate de bakamıyordum, nasıl denk gelmişse sokaktan tek bir kişi bile geçmiyordu.

Sıkıntıyla nefesimi verirken eve gitmem gerektiğini biliyordum, yine de bir süre daha durdum orda. Yapmak istediğim tek bir şey vardı ama o da pek mümkün görünmediği için yavaşça kalkıp parkın çıkışına ilerledim.

Belki de olması gereken buydu, Jake ile şimdi konuşmaya çalışsak her şey için çok erken olacaktı. Kendini hazır hissetmiyorsa da onu zorlayamazdım.

Adımlarımı zorla da olsa parktan uzaklaştırmışken birkaç dakika sonra soğuyan havayla ellerimi ceplerime yerleştirdim, hissettiğim boşlukla anında durup etrafıma bakındıktan sonra telefonumu orada unuttuğumu anlayıp oldukça yavaş yürüdüğüm yolu hızla geri döndüm. Her ne kadar çok kişi gelmese de gelen kişiler pek iyi kişilikli olmuyordu, üzgün olabilirdim ama telefonumu da kaybedemezdim.

Parkın önüne geldiğimde gördüğüm bedenle birlikte duraksadım, bakışlarım yüzüne çıktığında dolmuş gözlerini görmemle tekrar yürümeye başlayıp yanına gitmem bir olmuştu.

Beni fark ettiğinde gözyaşları dayanamayıp bırakmıştı kendini, yanakları ıslanırken birkaç adımla bana yaklaşıp kollarını boynuma sardı.
Ne tepki vereceğimi düşünmeme gerek yoktu, bir elim beline, diğer elimse saçlarına giderken içimde büyük bir duygu karmaşası vardı. Günlerdir görmeyi beklediğim ve fazlasıyla özlediğim çocuk kollarımın arasındaydı, bu güzel bir şeydi ama bu çocuğun ağlıyor oluşu büyük bir sorundu.

Tek elimle saçlarını okşarken konuşmadım, o da sevmezdi zaten bunu. Kendisi hazır hissettiği zaman konuşmaya başlardı, ondan önce soru sorup darlamama gerek yoktu.

Geçen dakikaların ardından yavaşça geri çekildi, bakışları gözyaşları yüzünden ıslanmış tişörtüme takıldığında belirsiz bir özür döküldü dudaklarından. Muhtemelen kızacağımı düşünüp kötü hissetmişti ama o an düşünebildiğim tek şey kızarmış yüzü ve parlayan gözleriyle ne kadar şirin gözüktüğüydü.

Gözlerini benim dışımda her küçük detaya takıldıktan sonra aklına gelen şeyle kaşları çatılmış, hızla bana dönmüştü.

"Telefonun neden kapalı senin?"

Sinirli ifadesine ters olarak güçsüz çıkan sesiyle kendine şaşırsa da bozuntuya vermeden devam etti.

"Mesaj attım görmedin, aradım ve telefonun kapalıydı! Jay yazdı sonra, o da ulaşamamış sana. Ne kadar endişelendik haberin var mı senin? O yazınca direkt evden çıkıp buraya geldim, burada olacağından o kadar emindim ki son ana kadar söylediğin şarkıyı düşünüyordum.."

attention #heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin