0.3

34 9 21
                                    

5 yıl önce - Jisung 18 yaşında, Minho'nun programını keşfettiği gün, Minho 23 yaşında

Jisung gece rüyasında annesini görmüş ve kan ter içerisinde uyanmıştı. Mezarına çağırdığını düşünerek dersten sonra gitmeye karar vermişti. Son sınıf oldukları için öğretmenin dersi erkenden bitirmesine sevinmişti çünkü annesinin yanında daha uzun süre kalabilirdi. Okuldan çıkıp kulaklığını taktı ve son ses müzikle durağa ilerledi. Fazla beklemesine gerek kalmadan otobüs gelmişti. Annesinin mezarının en yakınına giden otobüs buydu. Bundan inince de en az 15-20 dakika yürümesi gerekiyordu. Söz konusu başka biri ya da bir şey olsa asla uğraşmazdı bu kadar. 1 saat yolu anca annesi için giderdi.

En sevdiği yer olan cam önünün boş olmasıyla oraya ilerleyip bahar melteminin yüzünü okşamasına izin verdi. Kendisinin de ineceği son durağa geldiğinde acelesizce indi otobüsten. Annesine o kadar odaklanmıştı ki kulağında çalan şarkıların farkında bile değildi.

Adımları ağırdı Jisung'un. Annesine gitmek istiyordu ancak bu sefer gidişi öyle olmayacaktı. Kararlıydı. Tamamen gidecekti annesinin yanına. Ağır ağır ilerleme sebebi ise şüphesi değil korkusuydu. Annesi kızar mıydı ona? Bıraktığı notta yazan şeyi gerçekleştirmemişti Jisung. Papatyalar gibi huzur vermemişti insanlara. Kaçmıştı onlardan hep.

Düşünceleriyle yürürken uçuruma vardığını anca denizin sesini duyduğunda fark etmişti. Kafasını kaldırıp mevsime inat eder gibi sert esen rüzgarla tanıştırdı kirpiklerini ve saçlarını. Gözlerini kapatıp rüzgarı hissetti bir süre. Ceplerine sakladığı ellerini çıkartıp kulaklığını indirdi ve kenara ilerledi.

''Anne. Ben geldim.''

Sesi titriyordu Jisung'un. Gözleri yanıyordu. Rüzgardan diyerek kandırmaya çalıştı kendini. Ama sadece çalıştı.

''Özür dilerim çok geç kaldım bu sefer. Uzun zamandır yokum. Cesaret edemedim anne. Oğlun korkak biraz. Yanlış anlama, buraya gelince yapacağımı bildiğim şeyden değil kızmandan çok korktum. Benden son istediğin şeyi gerçekleştiremedim anne. Özür dilerim. Çok özür dilerim. Senden sonra daha da korkunç geldi insanlar. Sen varken sana sığınırdım. İnsanlar daha çekilebilir gelirdi. Papatyalar gibi olamadım anne. Senin gibi olamadım.''

Bir dal sigara çıkartıp yaktı Jisung. Rüzgar tıpkı annesinin burada olsa engel olacağı gibi engel olmaya çalışırcasına daha sert esmişti. Ancak Jisung'un buna olan ihtiyacı, rüzgara galip gelmişti.

''Kokunu çok özledim anne, orada kokunu alabilirim değil mi? Kokuna sahip hiçbir şey kalmadı. Çok aradım ama bulamadım. Benzeri bile yok kokunun. Gerçekten eşin benzerin yok senin. İnsanlar, sevdiklerini kaybettiklerinde hep onlara benzeyen insanlarla karşılaştıklarını söylerler. Sana benzeyen yok anne... Burnunun ucundaki ben ne güzeldi ama! Çok yakışırdı sana. Bende de aynı yerde olsaydı keşke. Sana benzemeyi hep çok istedim biliyor musun? Hiç söyledim mi bilmiyorum, yok hatırımda öyle bir şey. Ne dışım benziyor ne içim anne. Sana benzemek istedikçe farklılaştım. Sen severdin mesela insanları. Herkesin iyi tarafına odaklanırdın. İyiliklerini görmeye çalışırdın. Zaten bu yüzden o adamla evlenmedin mi? Neyse neyse bozmayayım ikimizin de moralini. Ben senin gibi olamadım işte anne. İnsanlar korkutucu geldi bana hep. Kötü taraflarını gördüm. Güvenemedim kimseye. Daha 18 yaşındayım ama 50 yaşına gelmişim gibi hissediyorum. İnsanlar yoruyor anne. Sen böyle öğretmemiştin. İnsanları daha güzel anlatmış, göstermiştin bana. Meğer güzelliklerinin sebebi senmişsin. Sen gidince kötü yüzleri çıktı ortaya.''

Düşen bir damla yaşını hırsla sildi.

''Sana zararı dokunan herkesin tek tek yıkılışını izlemek, sen gittikten sonra bu hayatta bana zevk veren tek şey oldu anne. Hepsi yaptıklarının karşılığını aldı.''

Derin birkaç nefes.

''Yanına gelmeden önce seninle biraz radyo dinlemek istiyorum. Eskiden hep yapardık.''

Yere oturup bacaklarını uzattı, sağ ayağını sol ayağının üzerine attı. Cebinden telefonunu çıkartıp en sevdiği radyo uygulamasına girdi. Rastgele bir frekans açıp telefonu kucağına bıraktı. Ellerini geriye yaslayıp ağırlığını ellerine verdi. Çalan şarkıyla gülümsedi.

''Sen çok severdin bu şarkıyı anne. Ne şanslısın bak?''

Şarkı yavaşlayarak bittiğinde bir adamın sesi duyuldu.

''Merhaba! Programa bir şarkıyla başlamak saçma gelmiş olabilir size. Ancak benim cesaretimi toplamam gerekiyordu. Aylardır üzerine çalışmama hatta yıllardır hayalini kurmama rağmen çok farklıymış, ah tanrım! Daisy Radyo'ya hoş geldiniz. Umarım kendi kendime konuşmuyorumdur. Uzun zamandır bugünün hayaliyle yaşıyordum ve sonunda buradayım. Bugün saçmalarsam heyecanıma verin lütfen. Umarım dinleyenler olur ve umduğum gibi bir sonuç alabilirim.''

Jisung duyduğu sesle büyülenmişti. Melek gibiydi sesi. Çok nahif ancak netti. Heyecanlı olduğunu söylemesine karşın hiç titrememişti şimdiye kadar. Tüm ilgisi bu adamdaydı şimdi.

''Beni bu hayata bağlayan şey bugünün hayaliydi. Bunu programa başlamadan hemen önce yani dakikalar önce fark ettim. Eğer dinleyen birileri varsa ve bu tür bir şeyleri soguluyor, boşlukta hissediyorsa; belki de henüz o ana gelmemişsinizdir? Geldiğinizde çok tuhaf ve güzel hissettiriyormuş biliyor musunuz? Tekrar aynı hissi yaşamayı çok isterim. Kim bilir belki sırada başka bir şey vardır?''

Jisung hızla ayağa kalktı.

''Özür dilerim anne. Biraz daha bekleteceğim seni. Sanırım henüz vakti değil. Bir daha ziyaret için çok bekletmeyeceğim, söz veriyorum.''

Üstünü başını silkeleyip telefonundan kulaklığına bağlanarak melek sesli adamı dinleyerek uzaklaştı genç, annesinin mezarı olan denizden. Rüzgar işe o gün ilk defa yumuşakça dolaştı gencin saç telleri arasında.

Şimdi

Jisung aklına dolan anılarla gülümseyerek sağa döndü yatağında. Saatlerdir defalarca bir sağa bir sola dönmüş yine de uyuyamamıştı. Alışmıştı ama alışamamıştı da. Yıllardır uyku problemi vardı Jisung'un. Bunun için hap kullanıyordu. Vücudu artık resmen bağışıklık kazandığı için bazı geceler kullanmayarak dengelemeye çalışıyordu. Bu gece de onlardan biriydi. Sonuç olarak saatlerdir uyumayı bekliyordu. Uyuyamamanın getirdiği sinirle yatakta doğruldu, göz bandını hışımla çıkartıp attı yan tarafına. Uykusu vardı var olmasına ancak dalamıyordu bir türlü.

''Bari biraz çalışayım.'' diye kendi kendine mırıldanarak kalktı yatağından. Katlanan lacivert saten şortunu düzeltti. Ev terliklerini ayaklarını sürte sürte giyip çalışma odasına adımladı. Annesinden kalan tekstil şirketini 18 yaşında devralmış, 5 yıldır orayla ilgileniyordu. Annesi her zaman yurt dışına açılmayı hayal etmişti. Jisung da şimdi bu hayali gerçekleştiriyordu. Ünlü yurt dışı merkezli markalarla anlaşmalar yapıyor, onlar için üretim sağlıyordu. Ya da kendi ülkesindeki yurt dışına açılmak isteyen markaların önünü açıyordu.

Masasının başına geldiğinde önce gözlüğünü alıp taktı ardından oturdu. Parmak uçlarıyla gözlüğün dağıttığı saçlarını düzeltti. Şirket işlerini pek sevmediği için oflayarak bilgisayarını açtı. Asistanından gelen mesaj ve mailleri kontrol ettiğinde herhangi bir sorunla karşılaşmadığına sevindi. Şu an sorunlarla uğraşacak kafa yoktu Jisung'da. Asistanı gelecek olan stajyerler hakkında bilgilendirmişti sadece kendisini. Bir de mülakat yapılacaktı.

Stajyerlerin ve mülakatı yapılacak kişinin bilgilerine kısaca bir göz attı. Kim Seungmin, Seo Changbin ve Lee Felix gelecek olan stajyerlerdi. Bang Chan ise mülakata girecek kişiydi.

Bu konunun üzerinde çok durmayıp diğer belgeleri incelemeye koyuldu. İşleri bitip saate baktığında, saatin çoktan 6.05 olduğunu gördü. Anlaşılan yaklaşık 4 saattir belgelerle uğraşıyordu. 1 saat sonra işe gitmek için evden çıkması gerekecekti bu yüzden kalkıp elini yüzünü yıkadıktan sonra giyinme odasına ilerledi. Siyah klasik bir takım giyip, ortasında annesinin kendisine son bıraktığı papatyanın bulunduğu saatini düzeltti ve son olarak da parfümünü sıktı. Tamamen hazır olduğuna kanaat getirince anahtarını ve telefonunu alarak çıktı evden.

~~

Her lahzanız muteber insanlarla dolu olsun

Gökkuşağıyla kalın🌈

just me and you - minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin