''Seoji, bugün bölüm için son günün biliyorsun değil mi?''
''Biliyorum noona.''
''Peki neden hâlâ çizime başlamadığını sorabilir miyim?''
''Cevabını bildiğin bir soruyu neden soruyorsun noona?''
''Bunu noona'n olarak biliyor olabilirim ancak editörün olarak bilmiyorum.''
''Noona... Kelime oyunlarına hiç gerek yok. Biliyorsun işte. Akşam yayın başladığında çizmeye başlayacağım.''
''Bebeğim.. Yayın 20.00'de başlıyor ve gece yarısında senin süren dolacak. Bana dün attığın güncel haline göre 4 saatte bitecek kadar az değil çizmen gereken kısım.''
''Daha fazla çizimi daha kısa sürede halletmişliğim var noona, biliyorsun. Onu dinlemediğim sürece iyi odaklanamıyorum.''
''Ah Seoji ah! Hele bir bitmesin o çizim! Elimden çekeceğin var.''
''Endişelenme noonaa. Seni zor durumda bırakmadım, bırakmam da.''
''Başkası olsa böylesine güvenemem zaten Seoji. Sen olduğun için laf etsem bile içim rahat.''
''Bunu hissettirebilmiş olmama sevindim noona.'' Hye-Jin kıkırdayıp söze girdi.
''Şimdi gitmeliyim, patron çağırıyor. Kolay gelsin Seoji, fighting!''
''Teşekkürler noona sana da kolay gelsin.''
''Teşekkürler.''
Aramanın kapandığına dair gelen sesle birlikte Jisung telefonunu önündeki orta sehpaya bırakarak ayaklandı. Ağır adımlarla, telefonla konuşurken sürekli bayık bakan gözlerine ilişen bar köşesine ilerledi. Tezgahın arkasına geçerek alt dolaptan büyükçe bir buzu çıkartıp sakince şekillendirmeye başladı. Kendine zarar vermenin defalarca köşesinden dönse de umursamadı. İstediği gibi pürüzsüz bir küre haline geldiğinde ufakça sırıtıp elindeki malzemeleri kenara bıraktı. Raftan kristal tumbler alıp buzu yavaşça içine bıraktı. Bir eline bardağı bir eline de viski dolu şişeyi alıp göz hizasına getirdi ve viskinin buzun üzerinden bardağa nüfuz edişini keyifle izledi. Viskinin bardaktan taşmasına ramak kala durdu, bardağı tezgaha bırakıp şişeyi de yerine koyduktan sonra bardağı tekrar avucunun içine aldı. Her viski içişinde yaptığı hatta 'ritüel' diyerek kendi kendine dalga geçtiği şeyleri tekrarladı. Ufakça sallayarak buzun dönmesini sağladı. Gözlerini kapatıp bardağa eğilerek kokusunu çekti içine. Aldığı kokudan memnun bir şekilde gülümseyip ufak bir yudum aldı. Acı sıvı boğazında izlerini bırakarak ilerlemiş, yüzünü hafifçe buruşturmasına neden olmuştu. Yüzünü buruşturmasına karşın aslında boğazında kalan acı tattan memnundu Jisung. İkinci bir yudum almadan önce salona ilerleyip telefonunu aldı ve çalışma odasına geçti.
Telefonunu bilgisayarının yanına bırakıp sandalyesine oturarak arkasına yaslandı. Sandalyesini bir sağa bir sola ayakları yardımıyla döndürürken karşısındaki tabloyu inceledi. Ara sıra yudumladığı viskisi bedenini iyiden iyiye gevşetiyordu. Bir süre sonra eriyen buzun tadını değiştirmesine sinirleri bozulan Jisung, şişeyi yanına almadığı için kendisine bir küfür savurdu içinden. Bardakta kalan viskiyi tekte dikip tamamen tabloya odaklanmıştı şimdi. Henri Martin'in Vase of flowers tablosuydu karşısındaki. Vazonun üzerindeki desenler kendisine papatyaları çağrıştırdığı için almıştı bir süre önce. Papatyaları düşündü Jisung. Ona hayat dengesini öğreten papatyalar, annesinin sevdiği papatyalar, onun Minho'yla arasında köprü olan papatyalar. Papatyalar Jisung'un hayatının her evresindeydi. Çocukluğunda, gençliğinde, yetişkinliğinde. Yaşlılığında da olur muydu acaba? Yaşlılığında kendisinin bile olup olamayacağından emin değildi gerçi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
just me and you - minsung
Fiksi PenggemarRadyo programcısı Minho ve onun tek bir yayınını bile kaçırmayan sıkı hayranı Jisung. >Woosan hariç yan çift yapmamaya çalışacağım, bu ikiliye odaklanmak istediğim bir kurgu. #1 radio