Beyaz ışık... Daha önce hayatımda hiç bu kadar parlak bir ışık görmedim. Somut ama bir o kadar da soyut gibi bir yere geldim. Burası sanki... Lunapark. Evet, lunapark. İyi ama ben neden lunaparktayım? Yanıma bir kadın geldi. Bu kadının saçları kar kadar beyaz ve gözleri bir okyanusu andıracak derecede maviydi. Bana sakin bir ses tonuyla selam verdi ve kendini tanıttı. Bende aynı şeyi yapacaktım fakat bu kadın benimle ilgili her şeyi biliyordu. Aklımda binbir türlü soru vardı. Hepsini teker teker sormaya başladım. Ancak kadın sorularımı daha sonra yanıtlayacağını söyledi ve bulunduğum durumu açıkladı. Ben komadaymışım! Evet, yanlış duymadınız komada. Ve yaklaşık olarak 4 yıldır yatıyormuşum. Fakat kadının bana bunları neden söylediğini bilmiyordum. Bunu kadına sorduğumda şartını kabul etme karşılığında beni komadan uyandırabileceğini, aksi takdirde öleceğimi söyledi. Bende kadının şartını sordum. Şart avcı olmamdı. Avcılık nasıl bir şey bilmiyordum. Tam soracakken kadın da bunu bana açıkladı. Avcılık bir kaç grup insanın yaptığı bir şeydi. Ve görevimiz kötü olan insanların içine giren kötü ruhları çıkartmaktı. Bu kötü ruhlar insanlara iradesi dışında kötü şeyler yaptırıyordu. Adam öldürmek gibi... Bunları duyduktan sonra insanları kurtarabilme ve komadan uyanıp hayatıma devam etme isteği ağır bastı. Bende kabul ettim.
Uyandığımda mavi ve beyaz renkli bir hastanedeydim. Biraz doğruldum ve kendime gelmeye çalıştım. Sonuçta dört yıldır yatıyordum ve kaslarım kasılmıştı. Peki bundan sonra ne yapacaktım? Nereye gidecektim? Annem ve babam neredeydi? Aklımda delice sorular dönüyordu. Ve bu soruların tek cevabı takım arkadaşlarımdı. Ve belki de şu kadın. Ama o kadın öbür dünyada ve ben oraya nasıl gidileceğini bilmiyorum.
Ben tam bunları düşünürken içeriye birisi girdi. Bu kişi zayıf ve kısa boylu, ayrıca saçları kıvırcık olan birisiydi.- Merhaba, siz kimsiniz?
X: Seni korkuttuysam özür dilerim. Ben Mun. Sende Mi-sun'sun. Öyle değil mi?
- Evet, ben Mi-sun'um. Takım arkadaşım mısın?
Mun: Evet. Hadi gel, sığınağa gidelim.
- Sığınak mı?
Mun: Evet, geç kalmayalım.Mun'un talimatı ile oturduğum yerden kalktım. Bir arabanın yanına geldik. Hemen bindim ve gitmeye başladık.
Yol boyunca konuşmadık ve pek de konuşulacak bir konu yoktu. Sonuçta daha yeni tanışmıştık ve ben yeni komadan uyandığım için hayatla ilgili pek bir bilgim yoktu. En sonunda ikimizinde ortak noktası olan bir konu hakkında konuşma açtım.- Mun, bir şey sorabilir miyim?
Mun: Tabii, sorabilirsin.
- Sığınak denen yerde kaç kişisiniz?
Mun: Benimle ve seninle birlikte yedi kişi olduk.
- Nasıl insanlar? Oraya gittiğimde nasıl davranmalıyım?
Mun: Hiç strese girme. Doğal davran yeter. Biz seni her hâlinle severiz.Doğal hâlimle... Sığınağa geldiğimizde saray gibi bir yerle karşılaştım. Burası hayatımda gördüğüm en büyük yerdi.
Mun: Hadi içeri geçelim. (Mun kulağıma yaklaştı.) Unutma, doğal davran.
Bende kafamla onaylayıcı bir işaret verdim ve içeri geçtik.
İçeri geçtiğimde beni bekleyen 4 kişi ile karşılaştım. İçlerinden en yaşlısı gibi gözüken yanıma yaklaştı ve kendini tanıttı.Bayan Chu: Merhaba, ben Chu Mae-ok. Sen bana kısaca Bayan Chu de.
- Memnun oldum, bende Mi-sun.
Bayan Chu: Senden bahsetmişlerdi ama bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum. Çok güzelsin.Küçük bir kıkırtı fırlattım ve teşekkür ettim. Sonrasında herkes kendini tanıtmaya devam etti. Bir tanesinin adı Hana, diğerinin Jeok Bong ve diğerinin Mo-tak olduğunu öğrendim. Fakat Mun benimle ve onunla birlikte yedi kişi olduğumuzu söyledi. Yedinci kişi neredeydi? Bayan Chu, Hana, Mo-tak, Jeok Bong, Mun ve ben. Toplam altı kişiyiz.