Selam, selam.
Sınav haftam ve şimdiye kadar hepsi mukemmel geçti.
Neyse iyi okumalar."Peko ne zamon yapocagoz?" Demiştim ağzım doluyken. Öyle bir bakmıştı ki ben öksürük silsilesine yakalanmıştım. Bana su uzattı. Hemen alıp kafama dikmistim. Aklıma suyu tatmadigi gelirken tüm suyu geri püskürtmüştüm.
*
Yüzü yıkanan adam bir kaç saniye sanki bu dünyadan yok olmuş gibiydi. Hemen ayağı kalkıp yanına gittim. Masadaki peçeteleri alıp yüzünü gözünü silecektim ki kolumu tutup kendine çekerek engelledi. Şok olmuş biçimde ona bakarken bana dönüp gözlerini araladı. Gözlerimin içine bakarken aşırı sinirli duruyordu. Derin bir nefes verdi. Ayağı kalkıp elimde ki peçeteleri aldı. Sinirden hırıltılılar çıkarırken bir şey diyecekmiş gibi oldu ama hemen sonra odanın dışına adımlayarak sertçe kapıyı çarpıp çıktı. Bende şoka uğramıştım çünkü bu kadar sinirliyken bir şey yapmasını beklemiştim ama yapmamıştı. Kendime geldim. Yerime geri oturup kalan yemekleri de bitirmeye çalışıyordum.
Yemeği bırakıp ayaklandım. O kadar sıkılıyordum ki ne yapsam bilemedim. Artık kameraya mal mal hareketler yaparken aklıma kapının kilitlenme sesinin gelmediği yani açık olabileceği geldi. Kapıya doğru yöneldim. "Açık olsa bile önünde adamlar vardır değil mi? Demiştim kendi kendime. Boşverip kapının kolunu indirdim. Aralanan kapıdan dışarı kontrol ettim. Kimsenin olmaması şaşırtmıştı. "Ne yapıyor? Beni deniyor mu?" Diye söylenmeden edemedim.
Koridora çıkıp odaları gezdim ama cidden hiç kimse yoktu. Çok garip olsada hiç takmadım. Bu yüzden mutfağa doğru ilerledim. Belki birazdan alt veya üst kata bile gidebilirdim. Mutfağa gidip dolapları karıştırdım. Daha yeni yemek yediğim için hiç aç değildim. Bu yüzden bulduğum kahveyi yapmaya koyulmuştum.
Mutfağa gelirsek oldukça büyüktü. Amerikan tarzı olan mutfakta dolaplar griydi. Oldukça güzel görünüyordu. Kahve makinesine kendi zevkine göre kahve ve sütü atıp karıştırdım. Gerisi kahve makinesinin işiydi. Kaynadıktan sonra yaptığım espressoyu alıp tezgahın başına geçtim. Belki dolapların birinde sigara vardır diye aradım. "Kahvenin yanına iyi giderdi." Ama aradığım sigaraya ulaşamadım. "Ahhh! Niye bu kadar sıkıcı?" Yine söylenmiştim. Kahveyi yudumlarken. Kameraya bakıp. "Nereye gittin Bay Jeon?" Dedim belki gelirdi. Gelmesini istediğimden değil. Planı anlatsın da kurtulayım diye. Bardağı dudağıma yaklaştırdığımda içecek kahve olmadığını gördüğümde kahvenin bittiğini anlamıştım. (Yok bide anlama)
"Sen gelmiyorsan ben gelirim!" Diyip kalktım ayağı. Birinci kata gidecektim. Belki orada da kimse yoksa kaçardım. Mutfaktan çıkıp ilerledim. Kendi evimmiş gibi bir rahatlık vardı üzerimde. Merdivenlerin başında bir duraksadım. Gitsem mi ,gitmesem mi diye düşündüm. Ama hayır! Gidecektim. Bej renkteki basamaklardan ağır ağır indim. İndikçe etrafı kontrol etmiyor değildim. Basamakların sonuna gelmişken duyduğum seslerle duraksadım. İki farklı ses aralarında konuşuyorlardı. Ama beni yalnız bırakma fikirleri varsa onlar için sorun teşkil etmediğimden. Basamakların sonuna kadar geldim. Ben onlara bakıyordum ,onlar bana bakıyordu. Göz kontağını bozamama gibi bir rahatsızlığım olduğu için; aralarından biri konuşmaya başlayana kadar bakmaya devam ediyordum.
"Efendinin odasına mı gidiyorsunuz?" Demişti daha yapılı olan. Bir cevap vermememle birlikte sarı saçlı olan diğeri -Yoongi- devam etmişti.
"Koridorun sonunda ki odaya git." Demişti. Anlamaz gözlerle baktım.
"Jungkook seni bekliyor." Demişti. Adıyla hitap etmişti. Samimi olduklarını düşünmeden edemedim. Göz temasını bozup o odaya ilerlemeye başladım. Yarı yolda dudaklarım bişey söylemek için aralandı. Ama sonradan vazgeçtim. Ve yürümeye devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BE VARGANT (Taekook)
FanfictionKüçük bir mafya grubuna katılmak zorunda kaldıktan sonra çıkmak için; Taehyung ona verilen görevi başarıp kurtulacak mı?