-Bu hikayedeki karakterlerin ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamıyla hayal ürünüdür.-
17 Mart'ı 18 Mart'a bağlayan sopsoğuk bir gecede çıplak ayaklarımla Ankara sokaklarında muhtemel katillerimden kaçıyordum.
Çankaya'daki parti genel merkezinden çıkıp evime gitmek için yola koyulmuştum bundan birkaç saat önce. Murathan Mungan'ın şiirinde dediği gibi yağmur yağıyordu inceden inceden.* İçim ürpermişti, ufak bir yalnızlık buhranı çökmüştü üstüme arabanın deri koltuğuna bedenimi bırakırken. Şoförüm İshak Beye müsait yerde bulunan marketlerin birinden boza almak istediğimi söylemiştim, üstüne biraz leblebi koyup yeme fikri çok cazip gelmişti. Boza yemek bende İstanbul'dan kalma kökleri derin bir alışkanlıktır. Annemi, babamı, Aşkım'ı hatırlatan Ankara'nın soğuğuyla tezat sıcacık bir alışkanlık.
Camları filmle kaplı arabanın içinde tabletimden partinin sosyal medya hesaplarını inceliyordum. Radyo açıktı, yağmurlu havaya yakışır sakin bir şarkı çalıyordu.
Kadınlar, çocuklar hayattan göçermiş
Yani derinden derinden**Sol tarafımdaki koltukta duran dosyalar ile hemen yanında ağzı sıkıca bağlanmış torbada duran boza şişesi sırıtıyordu siyah arabanın içinde. Sonra bir şeyler oldu ve araba şiddetle sola doğru kaydı. İlk başta kaza yaptığımızı sandım, birine çarptığımızı düşündüm veya aniden çıkan bir hayvanı ezdiğimizi kurdum kafamda. Olabilecek en kötü senaryonun bunlardan biri olabileceğini düşünmüştüm, fakat yanılmışım. Saniyesinde arabanın camları kurşunlanmaya başladı, cam tanecikleri kucağıma bir bir düşerken ön koltukla arka koltuk arasındaki boşluğa eğilebilmeyi akıl edebildim. İşte ben o araçta geçen bir dakika yirmi üç saniyede ölümle tekrardan burun buruna geldim.
Sürücü koltuğundan yere doğru kaymış İshak Beye baktım dikiz aynasından. O sırada kurşunlar durmuştu aynı İshak Beyin nefesinin durduğu gibi. Hareket etmedim ki beni de ölü sansınlar, kapıyı açıp içeriye doğru bakmasınlar diye. Şakağının biraz altından vurulup gözleri açık ölen adamla aynı araçta kalmaya razıydım, beni onunla bırakıp gitmelerine çoktan hazırdım.
Olmadı, arabanın kapısı hışımla dışarıya doğru açıldı. Kolumdan çekilip asfalta atıldım ilk önce. Neden olduğunu anlamadığım bu suikast girişimi gerçekten doğru kişiye karşı mı kurulmuştu bundan emin bile değildim. Nefesimi tuttum ciğerlerimin içinde böyle sıkıca, bir karbondioksit tanesi bile kaçmayacak şekilde tıkadım soluk borumu. Gözlerimi kapalı tutup göz kapaklarımı kıpırdamamaları için azarladım bir güzel. Öldü sansınlar istedim beni, kurşunlardan biri göğsümü delmiş geçmiş diye düşünsünler istedim. Gerçi o an orada yaşadıklarımdan sonra bir daha yaşayabilecek miydim ondan da emin değildim. Yaşıyor muyum diye yüzüme atılan sert birkaç tokat yüzümde mimik oynatmadı bile, belki de girdiğim şoktan dolayı vücudum tepki veremiyordu, orayı tam tahayyül edemiyorum.
Ayak sesleri duydum bana doğru gelen, her adımında nefret barındıran yumurta topuk ayakkabı sesleri. Saçlarımın köklerinden tutup kafamı kaldırdı yüzüne doğru, mentollü sigarasının kokusunu sıktığı doldurma parfüm kokusuyla karışık olarak aldım.
"Gidici bu."
Çok sakin olmayan caddede nasıl insan öldürmeye cesaret edebildiğine kafam basmadı o konuşurken. Gırtlaktan gelen titreşimli bir sesi vardı. Beni müsvedde bir kağıt parçasıymış gibi yere fırlatırlarken delil olur diye ona ait bütün bilgileri aklımda döndürdüm durdum.
Saçlarımdan tuttuğu kafamı sertçe asfalta doğru attı. Acıdan dolayı bağırmamak için zor tuttum kendimi. Fiziksel acının yanında psikolojik olarak da acı çekiyordum. Panik atak geçirmeme ramak kalmıştı, vücudum soğuk soğuk terliyor ve titriyordum. Ölecektim, burada böyle yatarken tek başıma ölüp gidecektim.
Motor sesi tüm sokağı inletirken, dört bir yanımı egzoz dumanı sardı. Birkaç saniye çevredeki sesleri dinledim gelen giden var mı diye. Çakıl taşları dolu asfalta elimi koyup bedenimi doğrulttum. Bacağım acıyordu, sırtım ağrıyordu ve içim parçalanıyordu. Ah, efendim! Şu halime bir bakın. Ölüyorum.***
Ayağımdaki ayakkabılardan biri arabanın içinde kalmış bir diğerinin de asfalta doğru fırlatılırken topuğu kırılmıştı. Saçımın hali hal değildi, kaküllerim terden dolayı alnıma yapışmıştı. Güçlükle ayağa kalktığımda ilk işim arabadaki çantama uzanmak oldu. Yoktu, ne çantam ne telefonum ne de içinde önergelerin olduğu dosya arabada yoktu. Zaman kaybetmeden arabadan uzaklaşmaya başladım. Koşmak istiyordum ama ayağımdaki ağrı beni topuklarımdan yere çakmışlar gibi hareket etmemi engelliyordu.
Belli ki amaçları beni öldürmekten çok dosyadaki bilgilere erişmekti veya gerçekten beni öldürmek istemişlerdi, dosyanın yanımda olması ise işlerine gelmişti. Biz genel merkezden çıktığımızda takip edildiğimizi nasıl fark edememiştik peki? İshak Bey bu işin içinde olamazdı, öyle olsa arabaya çarpılmadan önce beni öldürebileceği herhangi bir anda alabilirdi canımı. Aracın plakasını görememiştim, kaç kişiler bilmiyordum, arabayı en son hangi sokakta bırakmıştım hatırlamıyordum.
Güneş batmıştı çoktan, ilerlediğim sokaklardan birinin sonu otobana benzer bir yola çıktığında yaşayabileceğime dair umutlarım azalmaya başlamıştı. Gözümün önünde siyah noktalar görmeye başlamıştım. Yürüyecek dermanım kalmamıştı. Mecnun çölleri nasıl aştı, Ferhat dağları nasıl deldi bilemem ama ben şu beş adımlık yerde nasıl sürünerek ilerlediğimi adım gibi biliyordum.
En son demir çitlerle çevrili askeri bir bölge gözüme ilişti. Belki bir Bedevi gibi serap görüyordum yaşanan olaylardan sonra, belki gündüz düşüydü bu gördüklerim. Kendimi güç bela Jandarma'nın kapısının önüne attım. Yüzüm gökyüzüne dönük bir şekilde fark edilmeyi bekledim bir umutla. Beni bulsunlar diye beklerken beynimi uyuşmaması için oyalamaya çalışıyordum. Panik atak geçirdiğim zamanlarda şarkı söylemenin iyi geleceğini söylemişti psikoloğum. Aksi gibi ölürken akla şarkı gelir mi diye düşünmemiştim daha önce. Geliyormuş dostlarım, yalnız başınıza kaldırımın bir köşesinde ölmeyi beklerken aklınıza şarkı gelebiliyormuş.
Kadınlar, çocuklar hayattan göçermiş
Yani derinden derinden**Ben, 17 Mart'ı 18 Mart'a bağlayan sopsoğuk bir gecede çıplak ayaklarımla Ankara sokaklarında muhtemel katillerimden kaçmıştım.
-
*: Murathan Mungan'ın 2006 basımlı Söz Vermiş Şarkılar kitabında bulunan Eskidendi, Çok Eskiden şiirinin bir dizesi.
**: Barış Diri'nin 8 Ocak 2021 tarihli Derinden şarkısının sözleri.
***: 1925 yılında yazılan Mihail Bulgakov'un Köpek Kalbi kitabından bir alıntı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Muhalif
General FictionEr meydanına hoşgeldiniz! Savaşmaya hazır mısınız? Belgin yıllarca dirsek çürüttüğü okul sıralarından sonra kendini meslek hayatına atarken aklında suikaste uğramak yoktu pek tabii. Ancak kader ağlarını ilmek ilmek işlemiş ve üstüne atmıştı işte. Me...