4

8 1 0
                                    

-Bu hikayedeki karakterlerin ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.-

Dünkü röportaj faciasından sonra hastaneye kaçışımız pek tabi televizyonlarda oynatılıp duruyordu. Akif Yanan instagram sayfasındaki Haktan Sabancı ve Hande Erçil videosunu arşivleyip benim hastane görüntülerimi paylaşacaktı yakında, hissedebiliyorum.

Güvenli topraklarda yani internet camiasında korunup kollanıyordum ama, buna da şükür. #BelgınSozbay'ın altına yazılanlar hasta yatağımda gülümseme sebeplerim olmuştu. Zaten koskoca ülkede adına hashtag açılan üç kadın milletvekili vardı. Bir ben, iki Serra Katıgül, üç Emine Ülkü Türkan, Emine Hanım siyaseti bıraktı zaten.

-Bu yolda dönenler oldu mum gibi sönenler oldu yar göğsüne baş koymadan vurulup düşenler oldu, bir sen kaldın geride Belgin Sözbay.

-Bu dava sensiz olmaz Belgin bAşkanım Allahın varsa ayağa kalk ve patriyarkaya diren meclis kadın.

-Moderniteyi reddet *Angela Merkel'in fotoğrafı*
Geleneklerine sahip çık *Benim fotoğrafım*

Beni bu mentiondan çıkarın ya.

- Mecliste kimi destekliyorsun diye soruyolar... Belgin Sözbay diyorsun... cevaptaki havaya bak... ananı avradını çok havalı...

-Sen uyursan herkes ölür Belgin Başkan, demokrasi meşalesi dayan.

Yemin ediyorum Allah bizi yaktı siz yine gülüyorsunuz ya.

Adımı zaten piyasada biliyorlardı, meclisteki çıkışlarım Sözlü Gazetesinde sürekli kendine yer ediniyordu. Ama bu silahlı saldırıdan sonra beni tanımayan elli yaş üstü kesimde de bir göz aşinalığı olacağını tahmin edebiliyordum. Genç, ağzı iyi laf yapan siyasetçiye hasret kalmış yalnız ve güzel ülkem gerçekten.

Hazırlanmış bir şekilde bizimkilerin hastaneden çıkış işlemlerimi yapmalarını elimdeki telefondan twit okurken bekliyordum. Ve evet benim üç silahşörler yine yanı başımdaydı. Yine, yeni, yeniden. Sadece lavaboya giderken yanımdan ayrılıyorlardı, mahremiyet deyince de siz gerçekten çocuklar.

Üzerimde bulunan kahverengi eşofman takımının üstünü düzeltip fermuarını çektim. Çıkmadan önce yüzüme takacağım siyah medikal maskeyi elime aldım, hastaneden gizlice çıkmaya çalışacaktık. Görüntü alınmasını sevgili korumalarım istemiyordu, açık hedef haline gelmemden endişeleniyorlardı.

Hayırdır İngiltere Prensiyle mi konuşuyorum?

Annemle babam odaya döndüklerinde koltuk değneğimin yardımıyla yürümeye başladım. Annem bir adım geride durup düşersem diye tetikte bekliyordu. Ayşen Hanım, o bir elli dokuz boyunuzla beni nasıl tutacaksınız acaba Ayşen Hanım? Hayır kıyamadığım içinde bir şey demek istemiyordum kendisine, beni böyle koruyacağını düşünüyorsa amenna.

Emre Ubeyli, amenna adam, sen ve ben daha iyilerini hak etmiştik.

Asansörle giriş katta indiğimizde kapüşonumu kafama geçirip Umay'ın yanında tin tin yürümeye devam ettim. Acil çıkış kapısını kullanacaktık, oradan direkt araca binip vın turizmle evime geçecektik.

Özledim biliyor musun Ertem, minik apartman dairemi özledim.

İlk Ankara'ya geldiğimde bir hevesle milletvekili lojmanlarına gitmiştim ama iktidar partisinin vekillerinden bana sıra gelmediği için tıpış tıpış Kızılay'da bir apartman dairesine yerleşmiştim. Balkonu olan ferah bir evdi ancak tek sorun yirmi bir yılını İstanbul boğazına bakarak geçirmiş olan bana yetmiyordu. Camı açınca denizi görememek, sahilde iki yürüyüş yapamamak bazen canımı sıkıyordu. En vurucusu da vapura binmeyi özlemekti, rüzgar üşütürken güneşin ısıttığı yolculukları özlemiştim. Martılara bakıp bir keyif sigarası yakmayı, çayımın yanındaki simidi martılara atmayı, sabahın erken saatinde kalkıp babamla balık tutmayı özlemiştim. En çok da onu özlemiştim, Aşkım'ı.

MuhalifHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin