25

4K 555 204
                                    

İlk temasımız oldukça yumuşaktı.

Dudaklarımız değdiği ilk anda ikimiz de titreyerek birbirimize sokulmuştuk ama daha fazlasını isteyen ısrarcı kurtlarımıza rağmen Jimin'in sıcak dudaklarına minik bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekilerek gözlerinin içine baktım derhal. En ufak bir pişmanlık, tereddüt ya da herhangi bir negatif duygu görseydim onu öpmeye devam etmek gibi bir niyetim olmayacaktı ama gördüğüm tek şey doyumsuzluk ve şehvetti. Jimin, iyice kısılan siren gözleriyle öyle bir bakıyordu ki bana öpülmek, kucaklanmak ya da dokunulmak için duyduğu arzuyu iliklerime kadar hissetmiş, göz bebeklerinde yer edinen şehvetle yanıp kavrulmuştum içten içe.

Olabildiğince nazik ve anlayışlı olmaya çalışıyordum ama ona karşı koymak mümkün müydü?

Jimin'den birkaç adım uzaklaşıp birbirimize kavuşmanın getirdiği heyecanla öylece bir köşeye bıraktığımız eşyalarımızı, Jimin'in çantasını ve onun için getirdiğim kitabı aldığım gibi tekrar yanında bittim ve elini tutarken "Gidelim." dedim.

Jimin bir şey söylemedi. Parmaklarını parmaklarımın arasından geçirip peşime düşerken en az benim kadar heyecanlı olduğunu biliyordum. Bahçedeki meraklı bakışları geride bırakarak hem sağlık bilimlerine hem de mühendislik fakültesine ait yüksek binaların baktığı arka alana doğru yürümeye başladık seri adımlarla. Durup selam veren, nasıl olduğumu soran ya da yokluğumda bile maçı kazandıkları için hem beni hem de takımımı tebrik eden insanları geçiştirerek kalabalığın içinden sıyrıldık ve birkaç dakika içinde nihayet yalnız kalabileceğimiz tek yer olan terk edilmiş basketbol sahasına ulaştık.

Burası çok eskiden kampüsteki öğrencilerin kullanımı için yapılmış bir yaşam alanıydı ancak zaman içinde daha iyi bir tesisin yapılmasıyla öylece unutulup gitmişti. Pek kimse buraya gelmezdi. Hele de öğle yemeği saatinde öğrencilerin çoğu ya caddedeki lokantalarda ya da bahçedeki kamelyalarda olurdu. Şu an için biraz da olsa rahat edebileceğimiz tek yer burasıydı. Sahanın yan tarafında artık kullanımda olmayan ancak zamanında öğrenci kulüplerine tahsis edilmiş olan iki katlı betonarme bir bina vardı. Binanın büyük bir kısmı tıpkı basket sahası gibi sarmaşıklar ve yabani bitkiler tarafından esir alınmıştı. Hoş ancak tüyler ürpertici bir görüntüsü vardı.

Jimin elimi daha sıkı tutarken "Felix buradan bahsetmişti." dedi ve ardından kıkırdadı. "Muhtemelen Changbin'le öpüşecek bir yer ararken bulmuşlardır."

Tıpkı onun gibi güldüm ben de. "Üzgünüm, daha iyi bir yer buluncaya kadar sabredebileceğimi sanmıyorum."

"Ben de öyle."

Jimin ikimizi de terk edilmiş binanın verandasına çekti ve kolları boynuma sarıldı derhal. Elimdeki kitap çantayla birlikte ikinci kez yeri boylarken tek elimle zarif çenesini kavrayıp diğerini ise ince ve kıvrımlı beline sardım. Onu kendime doğru çektiğimde hiçbir şey söylemeden kavuşturduk dudaklarımızı. Artık daha hızlı, daha sert ve daha talepkardık ikimiz de. İlk öpücüğün getirdiği o iç gıcıklayan heyecan bir yana birbirimize doyamıyormuş gibi bir halimiz vardı. En azından ben ona doyamadığıma emindim. Sıcak bedeni ellerimin altındayken bile ona doymam mümkün değildi sanki. Dolgun dudakları benimkilerin arasında ezilip giderken bana yasladığı gövdesi de durmaksızın kıvranıyor, elimin altındaki beli geriye doğru bükülerek müthiş bir açıyla kıvrılıyordu.

Islak öpücüklerime ara vermeden dudaklarımı sola doğru kaydırdım ve Jimin'in dudaklarının köşesini bulana dek devam ettim. Dilim dudaklarının birleştiği köşeye değdiğinde kısık sesli bir inilti utangaç bir tavırla döküldü ağzından. Elleri ensem ve omuzlarım boyunca gezinerek üst kollarıma ulaştı, sıkıca tutundu bana. Ağzını aralayıp dilimi kabul ettiğinde ise baştan ayağa ürperdiğimi hissettim. Tekrar ve tekrar. Cehennem alevi ayaklarımı yalıyormuş gibi bir yangın düştü içime. Jimin'in sıcak ağzı ve ağzı kadar sıcak olan dili dilimi kabul ederken alev alev yanıp kül oldum sanki.

endorphin : yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin