30

4K 456 485
                                    

Selaaaam, nasılsınız bakalım?

Kitabın bel kemiği sayılabilecek bölümlerden biri oldu bu bölüm. Ruh eşi kavramını nasıl işlediğimi ve endorphin isminin manasını da esasen öğrenmiş oluyoruz. Güzel ve tatlı bir bölüm bence ya sldjfjfj

bol yoonminli ve haliyle ben de bol bol yorum isterim🥺🫶🏻

Keyifli okumalar💛



***




Kucağıma dizdiğim bir düzine kitabı kütüphanenin en arka tarafındaki gözlerden en uzak olan geniş masanın üzerine bıraktığımda Jimin yanımdaki sandalyeyi çekip kocaman şişirdiği yanaklarıyla oflayarak oturuvermişti hemen. Sabahın çok erken bir saati olduğu için içeride bizden ve cam kenarındaki masalara dağılmış birkaç öğrenciden başka kimse yoktu. Bunu fırsat bilerek kalçamı masanın kenarına yaslayarak Jimin'e doğru eğildim ve alnındaki minik benlere birer öpücük bıraktıktan sonra saçlarını okşarken "Oflama artık." dedim. "Sorun yok, dün konuştuk bunları. Elbette ki bir açıklaması vardır."

O oturmaya ben de ayakta durmaya devam ettiğim için uykulu gözleriyle alttan bir bakış attı bana. Alt dudağını o kadar çok dişlemişti ki iyiden iyice kızarıp kabarmasına neden olmuştu. "Biliyorum ama elimde değil." Tekrar ofladı. "Stresten öleceğim şimdi."

Tek elim florasan ışıkların altında bile ışıl ışıl parlayan yumuşak saç tutamlarını şevkatle okşayıp sevmekle meşgulken diğeriyle kalçamı yasladığım ahşap masanın kenarına tutunmuştum. Pozisyonumuz kurdumun kıpırdanmasına neden olacak kadar erotikti benim için. Jimin hemen önümde, dizlerini sıkıca birbirine bastırmış, ellerini de kucağına koymuş en akıllı uslu haliyle otururken ve ben de ona tam olarak yukarıdan bakıyorken bin türlü şey geçiyordu aklımdan. Özellikle dünkü yakınlaşmamızdan sonra ondan uzak durmak da zihnimi temiz tutmak da çok zordu benim için. Bütün gece onu görmüştüm rüyalarımda ve sabahın neredeyse ilk ışıklarıyla birlikte kavuştuğumuzda da dudaklarından doyasıya öpmüştüm ama yeterli geldiğini söylemek ne mümkündü.

Gördüğüm, bildiğim en güzel, en sevilesi omega saçlarından yanaklarına oradan da çenesine kayan dokunuşlarımla birlikte kızarıp sık nefesler alıp vermeye başlarken ona olan açlığım hiç dinmeyecekmiş gibi hissediyordum. Minik çenesini iki parmağımla zarifçe kavrayıp çenesini havaya kaldırdım ve üzerine eğildim iyice. Yakınlaştığımı fark ettiğini anda sırtını dikleştirerek derin bir nefes aldı ve dudaklarına kondurmamı beklediği öpücüğe hazırladı kendisini. Elimde olmadan güldüm. Onu öpeceğimden, hafifçe nemlendirdiği yumuşak dudaklarının tadına bakacağımdan o kadar emindi ki hemen hazırlamıştı kendisi.

Ancak dudaklarımın ilk adresi dokunuşumla pembeleşen yumuşak ve pürüzsüz yanağı oldu. Nefesini iyiden iyiye kesen ama tüy kadar hafif olan bir dokunuş bıraktım onun için kavrulan dudaklarımla. En az onun kadar heyecanlıydım şimdi ben de. Kalbim yine dört nala bir ritim kazanmış, acımasızca dövüyordu göğüs kafesimi. Dudaklarım teniyle buluştuğu anda tıpkı onun gibi derin bir nefes alarak yalnızca benim için harcadığı feromonlarını özgürce doldurdum ciğerlerime.

Jimin, huylandığını belli ederek duyduğum en sevimli kıkırtı eşliğinde yana doğru eğdi başını ve omuzlarını havaya kaldırdı. "Gıdıklandım." dedi tıpkı ilk kez öpüştüğümüz günkü gibi. Ses tonu feromonlarının kokusundan bile tatlıydı. Hiç iyi gelmiyordu kalbime.

"Ne kadar hassassın." dedim bir öpücük daha bırakmak için dudaklarımı birazcık da olsa aşağı kaydırırken.

"Sen dokununca böyle oluyor." dedi Jimin de. Nefes nefese kalmıştı yine. En ufak bir temasımızda bile baştan ayağı titriyordu. Hoş, benim de ondan arta kalır yanım yoktu. Masanın kenarına sıkıca tutunan parmaklarım şimdiden zorlanmaya başlamış, sanki hiç güç kalmamıştı uzuvlarımda. Jimin tek kelimeyle aklımla oynuyor, beni tamamen çaresiz bırakıyordu.

endorphin : yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin