Karşılaşma

59 6 4
                                    

Bir yaz gecesindeydim çömezlikten yeni çıktığım bir yılın yazıydı. Hava yağmurluydu, evdeki herkes çoktan uyumuştu. Ama ben uyumamıştım. Uyuyamamıştım. Tuhaf bir şeyler vardı. Bugün arkadaşlarımla bir kafeye gittik. Kafe küçük, şirin, hoş bir sohbet havası olan, sıcak bir yerdi. En yakın 3 arkadaşımla sandalyelerimize oturup menüden tatlı seçiyorduk. Gözleri mavi olan Kübra çikolatalı pasta isteyerek gülümsedi. Zehra ,gözleri büyük, olan sadece içecek bir şeyler isteyerek arkasına yaslandı. Havva ise genelde ,saçları dağınık olan, profiterol isteyerek başını bana çevirdi. Bende "Aynısından" diyerek siparişleri bitirmiş olduk. Hoş bir sohbet havasına tutulmuştuk. Bir an bir dalga sanki üzerimden geçmişçesine irkildim. Neler olduğunu anlayamadan kafamı yan masaya çevirdim. Sanırsam bu ürpertiyi sadece ben hissettim. Çünkü herkes aynı mutluluğuyla sohbetine, yemeğine devam ediyolardı. Yalnız bir kişi hariç o da bana bakıyordu. Aynı yüz ifadesiyle. Gözleri çekikti ve kafasını azıcık eğmiş üstten çaktırmadan bakmaya çalışıyordu. Tesadüf olduğunu düşünüp tatlıma devam ettim.

Eve geldiğimde henüz kimse evde yoktu. Bu fırsatı değerlendirip televizyonu açıp karıştırmaya başladım. Acıktığımı düşünerek mutfağa ilerledim buzdolabında ne bulduysam çıkardım. Tam elime sürahiyi alırken aynı dalga yine üstümden geçti. Sürahi elimden düşerek yerde parçalandı. Gözlerim bulanıklaştı ve işte her yer karanlık.

"Eylül!" Dedi bir ses. Gözlerim aralanmaya başladı. Annemin yüzünü az da olsa seçebilmiştim. "Ahh. Çok şükür uyandı." Dedi rahatlamış bir sesle. Kafamı çevirdiğimde babam, kardeşim Doğa vardı. Onlarda koltuktan ayağa kalkıp yanıma geldiler. Doğa ve babam bir şeyler dediler ama henüz tam ayılamamıştım. Bir saat sonra dışarıya temiz hava almaya çıkaran annem, hala yüzünde endişe çanları çalıyordu. Onu böyle görmeye dayanamayarak. " iyiyim ben. Endişelenme" diyip zorlada olsa tebessüm ettim. Ne kadar rahatlasa o kadar iyidi. O da bana sarılarak cevap vermiş gibi oldu. Hava gökgürültülüydü. Ama korkmuyordum. Temiz havayı içime çekip gözlerimi karanlığa kapadım. Bu his beni rahatlatıyordu. Rüzgar hafifçe yüzümü okşuyor. Kıvırcık saçlarım ona uygun dans ediyordu. Her ne kadar içeri girmek istemesemde içeri girmek zorunda kaldım. Anneme dönerek "Ne zaman taburcu oluyorum?" Diye sordum. "yarın sabah." Diyerek yatağımı hazırlamaya koyuldu. Kafamı yastığa koyar koymaz yine o çekik bakışlı çocuk aklıma geldi. Titredim. Oysa daha bir dakika öncesine kadar sıcaktan ölücektim. Tüm bunlar biraz ağır gelmişti. O yüzden hemen uyudum. Sabah ilk uyanan ben olmuştum. Daha tam aydınlık olmamıştı. Ama uykum çoktan kaçmıştı. Ailemin yüzüne baktıkça ne kadar yorulduklarını anladım. Dışarıya çıkmak istiyordum. kapıyı yavaşça aralayarak aradan sıyrıldım. Hastane gerçekten çok sessizdi. Dışarıya çıktığımda özgürlüğe kavuşmuşçasına gözlerimi kapatıp ellerimi açtım. Bir banka oturup kuşları izlemeye başladım. Tek bir sorun vardı. İlerde bir karaltı vardı. Bir insandı. Siyahlar içerisindeydi. Belkide yanına gitmeliydim. Korku filmlerinde genelde böyle bir şey yaparsanız ölürsünüz. Ama ben korku filmlerinden korkmuyordum. Yanına biraz daha yaklaştığımda yüzü daha seçici geldi. Bekle bir saniye. Bu o kafedeki çekik gözlü çocuk. Bu sefer korkmaya başlamıştım. " Neden burdasın?" Dedim korkmaktan arınmış bir ses tonuyla. Kafasını bana çevirirken yine bakışlarına daldım. Sanki bir sırrı varmış ama bunu saklıyormuş gibi bakıyordu. Ve ben sanki onu anlayabiliyordum. Kaşları biraz çatılmış saçları dağınıktı. Hafifte şaşırmış gibiydi. " sen... Sen beni nasıl buldun?" Dedi düz bir sesle. Bu ifadeye o ses tonu hiç yakışmamıştı. Anlaşılan o ki yalan söylemede becerikli biri. " ben seni aramıyordum ki. Sen karşıma çıktın." Dedim aynı ses tonuyla. Bir iki adım ileri geri gittikten sonra "Cevap ver" dedi. " niye burdasın?" Diye devam etti. Kalbim gümgüm atıyordu. Kendimi sorguda gibi hissediyordum. Streslenmiştim. "Dün beni evde baygın bulmuşlar." Dedim biraz daha bitkin bir sesle. Tekrar kaşları çatıldı. "Dün kafede sana bir şey mi oldu?" Dedi. Biliyordum. Aynı şeyi o da hissetmiş olmalı. Ama ipleri onun eline veremezdim. Sorusuna karşılık soru olarak " peki ya sen neden burdasın? Sana kafede bir şey oldu mu?" Diye sordum. Sessiz kalmayı tercih etti. Bir süre ikimizde öyle kaldık. Güneş doğmaya başlıyordu. "Gitmeliyim" dedi. "nereye? Daha cevap vermedin!" Dedim bağırarak. Ancak o çoktan gitmeye koyulmuştu. Sabahın köründe üstelik hasta bile değilken ne arıyordu burda? Benim yaşlarımda olmalıydı. 16 yaşında bir genç tek başına ne yapabilirdi ki?

TesadüfHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin