Gerçekler

50 5 0
                                    

Eve döndüğümde odama çekilip hemen uyumak istiyordum. Aslında istediğim uyumak değil sorularıma cevap bulmak için inzivaya çekilmekti. Odamın kapısını kapatıp olanları bir kere daha gözden geçirdim. Ama hafızamı sürekli o çekik gözleri doldurmuştu. Elimde değil sürekli kafamda. Sanki birisi oraya kazımıştı o bakışları. Elime telefonumu alıp karıştırmaya başladım. 9 yeni mesaj, 7 cevapsız arama. Mesajların geneli " iyi misin? Tarzında sorulardı. Cevapsız aramaların çoğuda Kübra, Zehra, Havva'ydı. İlk önce Kübra'yı aradım. Ona olanları anlatmak istiyordum. Aslında kızların hepsine anlatmak istiyordum. Ancak 3 sefer anlatacak enerjim olduğunu sanmıyordum. 2 kere aradıktan sonra Kübra telefonu meraklı bir ses tonuyla açtı. "Eylül! Nasıl oldun? Eve geldin mi?" Dedi. "Ah evet biraz başım ağrıyor. Ama iyiyim. Sen nasılsın?" Dedim. "Ben iyiyim yanına gelmemi ister misin?" Diye sorduğunda ihtiyacım olan soruyu aldığımı farkettim. Biraz daha hevesli bir ses tonuyla "evet, çok isterim. Kızlarıda çağırır mısın?" Diye sorduğumda "peki. Tamam geliyoruz." Diyerek telefonu kapadı. Oturduğum yerden doğrulup odamı biraz toparlamaya başladım. Yaklaşık 30 dakika sonra kapı çaldı. Aşağı inerek "Ben açarım." Diye bağırdım. Açtığımda kızların hepsi karşımdaydı. Eve davet ettikten sonra odama çıktık. Kızlarla biraz sohbet ettikten sonra Zehra "bayılmak nasıl bir his" dedi bir yandanda kitaplığımı karıştırıyordu. "Çok farklı. O an her şeyin bittiğini zannediyorsun. Tıpkı uyku gibi. Ama korkuyorsun bir yandanda" dedim. "Bende hep merak etmişimdir." Dedi Havva. "Geri uyandığımda en sevindiğim şey ailemin yanıbaşımda olması ve uyanmış olmamdı. Sanırım o ana kadar elimdekilerin değerini anlamamışım."
"Korkmuş olmalısın" diyip sarıldılar. Ve o an düşündüğüm şeylerden biride böylesine güzel arkadaşlarım olduğunuda farketmemiştim. En zor günlerimde yanımdalardı. "Bu arada size anlatmak istediğim bir şey var."dedim çekingen bir sesle. Hepsinin dikkati şimdi bana yönelmişti. "Dün... Kafedeyken üstümden sanki bir dalga geçmiş gibi oldu. Siz farketmemiştiniz. Bende sadece ben öyle hissetmişimdir diye düşündüm. Ama benim gibi hisseden biri daha vardı. Bugün hastaneden dışarı çıktığımda henüz güneş doğmamıştı. Ama kafedeki o çocuk çimlerde oturuyordu. Üstelik hasta bile değildi. Belkide öyleydi ama hastanede yatmıyordu. Yanına gittiğimde beni nasıl buldun tarzında bir soru sordu. Kafam karışık. Bir şeyler olmalı ki bana o soruyu sordu."
Kızlar biraz şaşkın birazda meraklı gözlerle beni süzdüler. İlk söze başlayan Kübra oldu. "Bak Eylül belkide biraz dinlenmelisin. Hayal görmüş olmalısın." Dedi. "Hayıır. Anlamıyorsunuz. Hayal falan değil." Ürpermiştim. Çünkü o bakışlar tekrar aklıma gelmişti. Yorulmuştum yatağıma geçip oturdum. "Pekala. Belkide haklısınızdır. Yarın yine konuşuruz" dedim yılmış bir sesle. Hayalkırıklığına uğramıştım. Gerçi bende öyle düşünürdüm. Ama olayın çokta gerçeküstünlüğü yoktu. Artık gerçekten uyumalıydım.

Gece gözlerimi açtığımda etrafa çöken sessizliği dinledim. Herkes yatmıştı. Ama gündüz uyuduğumdan uykumu aldığım için yatağımdan indim. Mutfağa inerek su aldım. Pencereden dışarı baktığımda gece mavisi şehri kaplamıştı. Bu rengi seviyordum. Ancak karşı kaldırıma baktığımda gözlerim fal taşı gibi açıldı. Çekik gözlü ordaydı. O da bana bakıyordu. Hemen perdeyi kapattım. Sandalyeden yardım alarak ayakta durdum. Elime sert bir cisim alarak dış kapıya yöneldim. Sessizce açarak dışarı çıktım. Hala ordaydı. Beni gördüğünde hızlı adımlarla yürümeye başladı. Beynim sakın gitme! Sinyalini verirken ruhum onunla savaş halindeydi. İstemsize onun peşinden koşuyordum. Ya da gerçeklerin mi desek?"Bekle! Lütfen yalnızca konuşmak istiyorum." Sonunda yavaşlayan adımları beni rahatlattı. Yanına gittiğimde siyah kapşonunu kafasından çıkardı. Saçları daha düzgün yapılmıştı bu sefer. Ancak benim saçlarım tam aksiydi. Kıvırcık ve dağınık. Berbat göründüğümü biliyordum. "Neden sürekli karşıma çıkıyorsun ve neden sürekli beni izliyorsun?" Diye çıkıştım ona. Sakin tavrını koruyordu. "Nesin sen?" Dedi. Ne miyim ne kadar saçma bir soruydu. Oyun mu oynuyordu? Ama yenilmeyecektim. "Sorularıma cevap ver!" Diye kükredim. Sanırım işe yaramıştı. Çünkü yüz ifadesi değişti. Kaşları çatıldı. Ve yine o bakışlar... "Seni izliyorum. Çünkü kafede aynı şey banada oldu." Dedi. "Peki o zaman gecenin bir yarısı veya sabahın köründe neden yapıyorsun?"
"Farkettin mi bilemem ama geceleri sürekli uyanıksın. Bende öyle. Bu çok değişik bir şey." Dediği şey oldukça mantıklıydı. Omuzlarım aşağı indi. Haklıydı son 1 aydır her gece uyanıyordum. "Yani?" Dedim iğneliyici bir sesle.
"Lütfen biraz mantıklı ol. Başımıza aynı şeyler geliyor. Bu kadarıda tesadüf mü? Ve dahasıda var bir rüya görmüştüm. Rüyamda gece koşuyordum. Yanımda sen vardın. Ellerimizde mor renkte bir taş vardı." İşte şimdi gerçekten korkmaya başlamıştım. Çünkü rüyanın bir benzerini görmüştüm. Ancak yanımda o yoktu. Bu sefer gerçekten çökmüştüm. Hafif sendelendim. "Eve gitmeliyim." Dedim son kez gözlerine bakarak. Tepki falan vermedi. Dış kapıyı kapadıktan sonra olduğum yere yığıldım. Haklıydı. Bu kadar tesadüf bir arada yaşayamazdı. Ama üstelemeye gerek olmadığını düşündüm. Uzaklaşıcaktım. Her gördüğümde kaçıcaktım. Çünkü bunun sonucunu görmek istemiyordum

TesadüfHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin