Anahtarları cam kasenin içine koyduktan sonra. Eve bir göz attım. Kimse gelmemişti henüz. Odama çıkıp kendimi koltuğa attım. Kulaklığımı takıp sakin bir piyano müziğiyle gözlerimi kapayıp kendimi derin bir karanlığa bıraktım.
"Eylül! Biz geldik. Nerdesin?" Bu sesle annemlerin geldiğini anladım. Dirseklerimden güç alarak ayağa kalktım.
"Burdayım."
"Yemek yedin mi? Bir şeyler yapmamı ister misin?
"Hayır. Aslında hiç iştahım yok."
"O halde giyin misafirliğe gidicez."
"Gelebileceğimi hiç sanmıyorum. Size iyi eğlenceler." Diyip arkamı döndüm ama bu sözler işe yaramamıştı.
"Hayır küçük hanım sizde geliyorsunuz. Hem senin okulundan biride varmış. Tanışmış olursunuz"
Gitmek istemiyordum ama kaçışıda yoktu. Kısacası bu muhabbeti uzatmanın anlamı yoktu.
"Tamam. Ben yukardayım."
"Bir saate kadar hazır ol." Dedi tehditkar bir sesle.
Oflayıp odama çıktım. Üstüme ne giyeceğimi bilmiyordum. Çok düşünmeden bir gömlek altına kot pantolon üstünede orta boylarda bir hırka giydim. Saçlarım zaten kıvırcık olduğu için biraz daha dalgalandırıp odadan çıktım. Annem çok şıktı babamda öyle. Hatta Doğa bile. Kendime bakıp utanmam gerekirdi. Ancak umrumda değildi. Annemle babam memnuniyetsiz bir halde beni süzdükten sonra neyse ki dışarı çıktık. Arabaya bindiğimizde hiçbirimiz tek bir kelime dahi etmedik. Gittiğimiz ev dış yapı olarak harika denecek kadar güzeldi. Böyle bir yere geleceğimizi bilseydim eğer daha güzel bir şey giyebilirdim. Kapıyı bir bayan açtı.
"Hoşgeldiniz efendim!" Diyerek elleriyle evi işaret etti. Hepimiz içeri girerken ev sahipleride geldiler. Kapı girişinde kısa bir muhabbetten sonra nihayet içeri girdik. Evin içi muazzamdı. Bizim okulda kim böyle bir evde yaşıyor diye merak etmedim de değil yani. Koltuklara oturduktan sonra yine sıkıcı bir muhabbet başladı. Sonra içeri benden biraz büyük bir kız girdi. Kızın saçları altın sarısıydı. O da benim gibi giyinmişti ama o daha güzel duruyordu. Hepimize hoşgeldin dedikten sonra. Evin sahibi
"Bak Ezgi bu da Eylül"
"Tanıştığımıza menmun oldum" dedi memnun bir sesle.
"Bende" diyerek tebessüm ettim.
"İsterseniz siz beraber takılın" dedi ev sahibi. Hiç bu kadar sevinmemiştim. Bu ortam beni bayıyordu.
"İyi olur. Hem birbirimizi tanımış oluruz. Eylül nasıl olur?"
"Benim içinde iyi olur" dedim.
Yukarı çıktığımızda ev bir kez daha muhteşemliğini gösteriyordu. Odaların her biri düzenliydi ve temizdi.
"Ah seni kardeşimle tanıştırıyım. Sizin okulda daha bugün başladı okula." Dedi.
Aklıma hemen yeni çocuk geldi. Ne yani bu ev onun evi miydi? Düşündüklerime yeni bir şey daha eklenmiş oldu.
"Ege, arkadaşımla tanışmalısın.
Ege odasında kulaklığını takmış bilgisayar oynuyordu. 5 10 saniye beni süzdükten sonra
"Her neyse." Diyip tekrar bilgisayarına döndü. Hiç bu kadar rencide olmamıştım. Ne sanıyordu kendini.
"Sen ona aldırış etme. O hep böyle burnu havadadır." Dedi Ezgi.
Söylediklerine başımı sallayarak cevap verdim. Yaşadıklarımdan sonra en son umrumda olan şey olurdu. Ezgi'nin odası biraz daha resmi gibiydi. Kız odasından çok iş hayatına atılmış birinin odası gibiydi. Koltuğa geçip oturdum. Ellerimi birleştirip bacağıma koydum. En azından Ezgi'nin sohbeti iyidi. Hatta o kadar çok konuştuk ki saatin gece 11'e geldiğini anlamadım. Annem gil beni aşağıdan çağırınca gidiceğimizi anladım. Ezgi'yle vedalaştıktan sonra aşağı indim. Montumu giydikten sonra sonunda arabaya bindik. Arabanın camları buğulanmıştı. Ellerimle camı biraz sildikten sonra geceyi izledim. Sonunda bizim küçük 2 katlı müstakil ev gözüktü. Doğa omzumda uyuyakalmıştı. Babam onu yavaşça kucağına aldı ve anahtarı bana vererek "Kapıyı kitlersin" dedi. Hepsi içeri girdikten sonra arabanın bagajından eşyaları almaya koyuldum. Kapağı kapattığımda gözlerime inanamadım. Arabanın buğulu camına "Kristal" yazılmıştı. Ellerim titremeye başladı. Etrafıma baktım ama hiç kimseyi göremedim. Arabayı kitleyip eve doğru koştum. Kapıları kitleyip perdeleri kapattım. Eve sessizlik hakimdi. Arabanın anahtarını cam kaseye koyduktan sonra odama çıkıp üstümü çıkardım. Çekik gözlüye ulaşmam gerekiyordu. Daha ismini bile bilmiyordum. Nasıl olurda bilmem. Beynimde korku çanları çalıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ne yapmalıydım? Sanırım çekik gözlüye verdiğim sözü tutmalıyım. Rüyalarımı takip etmeliyim. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Bir süre sonra karanlığa alıştım. Gözlerimi açtığımda odamdaydım. Gece ve sessizlik etrafı kaplamıştı. Rüyamdaydım. Aşağı inip dışarı çıktım. Arabadaki kristal yazısı gitmişti. Sanırım rüyalarda bazı ayrıntılar siliniyormuş. Korkmamalıydım. Sonuçta "Uyan" dediğimde uyanacaktım. Yol boyunca uzanan karanlığı takip ettim sonra çimlerle kaplı alanı dümdüz takip ettim. Normalde buraya hiç gelmezdim. Gerçekten korkardım buradan. İleride bir kulube gördüm. Kulube, tahtadan küçük müstakil bir evi gibiydi. Yağmurdan aşınmış odunlar hala ıslaktı. Evin bacasından duman çıkmıyordu. Demek ki biri yaşamıyordu. Evin etrafınında bir süre dolaştıktan sonra tehlikeli bir şey olmadığını gördüm. Ama gökyüzü öyle değildi dolunay kırmızıydı. Aslında tam kırmızıda denmezdi. Kırmızı turunca arası bir renkti. Burda birçok şey farklıydı. Ama beni rahatlatan bir şey vardı. Gerçeklikten uzaktı. Her ne kadar kötü olsada rüyaları severdim. Önce pencerelerden içeri bakmaya çalıştım ancak beyaz bir naylonla kapatılmıştı ve de çivilerle tahtalar takılmıştı. Kapıya geldiğimde tokmağı yavaşça çevirdim. Tokmak ıslaktı ve de yapış yapış. Ellerimi üstüme silerken hala pijamalı olduğumu gördüm. İçerisi küf kokuyordu ve bir o kadarda karanlık. Ellerimi duvara sürerek lambayı aradım ama ip gibi bir şey buldum. İpi çekince etraf aydınlandı. Etrafa bakmaya çalıştım. Daha çok yakacak, balta ve de keskin malzemeler vardı. Ardından bir ses duydum ses giderek yaklaşıyordu. Ayak sesleriydi hemen lambayı kapatıp elime keskin bir madde alıp kendimi odunların arkasına attım. Düşüşüm sertti. Ellerim kanıyordu. Ve acıyordu. Acımaması gerekirdi demi. Rüyalarda fiziki olarak acı hissetmek mümkün müydü? Ayak sesleri içeriye daldı. Lambayı yaktı. Demek ki birileri hala buraya geliyordu. Biraz homurdanma sesi duydum. Sonra bana yaklaşan ayak sesleri. Nefesimi tutmuştum. O an yer yarılsada içine girsem diye düşündüm. Elimdeki cismi iyice kavradım. Ama beklediğim gibi olmadı. Bir odun demetini alıp kulubeden çıktı. Ucuz atlatmıştım. Artık buradan çıkmalıydım. Cismi yere bırakıp kapyı yavaşça araladım. Daha sonra koşar adımlarla yola çıkmaya çalıştım. Ta ki arkamdan bir el beni kavrayana kadar. Anında çığlığı bastım. Eğer gerçekte olduğu gibi burda dursaydım. Çığlığımı kimse duyamazdı. Çünkü evlerin olduğu yerden epey uzaktaydım. Arkaya doğru bir tekme savurup o ellerden kurtulmayı başarmıştım. Ancak yine tek duyduğum homurdanma sesiydi. Bir insandı bahçivan gibi giyinmiş ve beni öldürmek istercesine bakan gözleri vardı. "Uyan" diye bağırdım. Ancak bir şey olmuyordu. Ne yani rüyamda mı kalmıştım. Ancak düşünmeye vakit yoktu. Hemen koşmaya başladım. Tek duyduğum deli gibi atan kalbimdi. Tek bir hedefim vardı o da kendimi eve atmaktı. Ancak düşüncelerim yarıda kesilmişti. O eller beni tekrar yakaladı. Bir çığlık daha koptu. Konuşmuyordu sadece homurdanıyordu. "Ne yapıyorsun?" Diye bağırdım ama bileklerimden tutup beni yere fırlattı ardından bana vurmaya başladı. Canım çok acıyordu. Yerde bulduğum taşı kafasında parçaladım o da sendelendi ancak düşmedi. Ama bu bir fırsattı. Yerden tekrar doğruldum. Karnına bir tekme geçirip tekrar koşmaya başladım. Artık hedefim ilerideki eve ulaşmaktı. Delicesine koşuyordum. Arkama bakamıyordum. Çünkü sanki ona baktığımda beni yakalayacakmış gibi hissediyordum. Arkamdan uzaklaşan bir homurdama sesi geliyordu ve de dövüş sesleri dönüp baktığımda bir adam homurdayan adamı dövüyordu. Çok vaktim yoktu. Koşmaya devam ettim binaya ulaşmaktansa kuyunun içine atlamyı tercih ettim. Düşüşüm sert olmuştu. Kesin morarmıştır diye düşündüm. Ama hayatta kalmak pardon rüyada kalmak daha önemliydi. Bir süre sonra yeniden ayak seslerini duydum. Adranelin seviyem tavan yapmıştı. Ve yaklaşan sesler durdu. Kafamı yukarı çevirdiğimde yüzünü seçemediğim bir adam bana bakıyordu.
"Çık oradan." Dedi sakin bir sesle.
"Kimsin?" Diye sordum tereddüt edercesine.
"Çok vaktin yok acele et!" Dedi. Bu ses beni kendime getirdi. Taşların arasındaki boşluklarla yukarı tırmandım. Gördüğüm yüz beni şaşkına uğrattı.
"Ege! Senin burada ne işin var?"
"Asıl sen ne yapıyordun bu adamla ne kadar tehlikeli biri senin haberin var mı?"
"Rüyalarımı takip ediyorum. Rüyamda ne işin var?"
"Kafayı mı yedin yoksa benimle oyun mu oynuyorsun? Şu anda rüya falan görmüyorsun. Gerçeği yaşıyorsun."
Gözlerim fal taşı gibi açılmış ona bakıyordum.
"Ge gerçek mi?" Kekelemiştim. Kendimi cimciklemeye başladım. Ama başım dönüyordu. Vücudumun kayıp gittiğini farkedince tüm her şey bir karanlığa büründü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tesadüf
Teen FictionBöyle küçük bir tesadüfün büyük bir etkisi olacağını kim bilebilirdi ki?