2. Bir kere baksan ne olurdu?

6.3K 470 31
                                    

Etrafımda bir hengâme oldu. Uğultular duyuyordum, kulak tırmalayan ve aynı anda sağır eden sesler. Hatta birilerinin beynimi delercesine bağırarak "Bir şey oldu mu? Adamın birisi itti gördünüz mü? Ay yavrum, ambulans çağırın... Öldü mü, öldü mü?" diyen kısık seslerini. Bilincim yerinde miydi? Onu da bilmiyorum.

Acaba birisine araba mı vurmuştu? Gözlerimi açabilsem bakacaktım ama kıpırdayamıyordum. O anda, bedenimdeki sıcaklık çekilinde, vücudum ani bir acıyla sarsılırken, bir anda havalandığımı hissettim ve havada asılı kalan bacağımdan nükseden dehşet acıyla, sesimden bağımsız çığlığımı koyuverdim.

Sanırım arabanın çarptığı salak kişi bendim ve canım yandığı için sımsıkı kapadığım gözümü, açıp neler olduğuna bakacak halde değildim. Dirayetimden bağımsız şekilde hıçkırırken, yanağıma doğru usulca, acı içinde sıralanan yaşları hissediyordum ama ayağım mı yoksa bacağımın mı daha fazla acıdığını bir türlü kestiremiyordum. Beni her kim kucakladıysa, kuvvetliydi belli ve uzun boyluydu. Çünkü onun attığı her geniş adımında, ayağım biraz daha sallanıyor ve benim canım ruhumdan sökülür gibi daha fazla çekiliyordu. Ben feryatlarımı tutamayıp acı içinde çığlık attıkça, kulağımın dibine sokulmuş dudaklar usulca soluyarak içime işliyor ve garip bir yatıştırıcılığa sahip ses kulağımın dibinde "Özür dilerim... Geçecek birazdan, sabret..." diyordu. Nazik ve telaşla söyleniyordu belli ama onun söyledikleri beni yatıştırmak yerinde, daha çok zıvanadan çıkıyordu.

Kollarım bilinçsizce adamın boynuna dolanırken, gözlerimi hafifçe kıstım ve sadece etrafımı saran kalabalığı baktım. O acılı halimde bile 'inşallah bir tanıdık beni bu halde görmez' diye dua ederken, ayağım bir daha sallandı ve gözlerimi son bir teslimiyetle sımsıkı kapattım.

Beni kucaklayan adamın nefesi yüzüme vururken "Kapıyı açar mısınız?" dediğinde birilerine, ancak kendime gelebildim. Ne kapısı? Elim kafama, oflayarak tanışırken, ıpıslak olmuş kirpiklerini birbirinden sökerek gözlerimi hafifçe kıstım. Ve hemen birkaç santim dibimde duran yüzle burun buruna gelince, irkilerek ve neredeyse canımın acısını bile unutarak "Bırak..." diye bağırdım. Deli danlar gibi kollarında tepinirken, adamın çenesi şakağıma vurunca, acı içinde inledim. Üstelik adamın yüzü, gözlerimdeki yaşlar sebebiyle tam seçememiştim ama onun bir adam olması ve beni kucaklaması hırçınlaşmam için yeterli bir sebepti.

Sanırım az önce bayılmamıştım ama şuurumu kaybetmiştim. Ve bir araba bana çarpmış, onun nazik şoförü de beni insaniyet namına kollarına almıştı! Aman ne güzel!

Kollarına?

Lanet olsun!

Bu düşünce beynimde şimşek hızıyla geçerek defalarda şiddetle yankılanırken, ben debelenmeye geç kalmıştım ve o adam beni aracın arka koltuğuna uslu bir çocuk gibi yatırıp, çoktan aracın kapısını kapatmıştı. Lanet olsun... Yüzünü bile tam görmediğim yabancı bir adamın arabasında, arka koltukta tek başıma uyunuyordum ve o anda canımın acısından sebep, başka bir şey düşünemiyordum.

Son anda biraz geç olsa bile mantıklı yanımı devreye aldığımda, itiraz ederek öne atıldım. Derin derin soluyarak, "Hey dur, indir beni..." diye acı içinde dişlerimin arasından tısladım ama şoför kapısın da kapı çoktan kapanmış, o adam benim sisli gözlerimin görüntüsün arasında yerine yerleşmişti.

"Birazdan hastanede olacağız, dişini sıkman gerek." Dedi daha sakin bir tonda. "Üstelik iç kanama olduğunu sanmıyorum çok sert vurmadın, sadece ayağında bir sorun var gibi..."

"Nereden biliyorsun sen, doktor musun, müneccim mi? Ölüyorum işte ben..." diye hayıflanırken nazlıca, sanırım acıdan değil ama çenemden bir gün ölecektim!

GAMZELİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin