Arkadaşlar hergün bölüm atıyorum sizden tık yok, kızıyorum ama... Bölümler hakkında fikirlerinizi merak ediyorum... Hu hu duydunuz mu?
"Eee, binmeyecek misin?"
Bakışlarımı birden ona çevirdim. Az önce ona hayranlıkla bakan budalada kimdi? Yoktu öyle birisi! Derhal aklımı başıma aldım ama tabii kaldıysa. Gözlerimi güzel yüzünden kopara bildiğimde, he nere kalmıştık. Of, aklım nerelere girdin yine? Bu adam bana baktığında neden beyin fukarısına bağlayıp, mantık diye dileniyordum ki? Tüm o ihtişamına yaraşan zarafetiyle arabanın ön kapısını açmış, güneşin vurduğu kumral yüzünde kusursuzluk dolaşıyordu. Ve lanet olsun ben adama çapkınca bakarken o tek kaşını kaldırmış bana tepemden hükmederek bakıyor, benden yanıt bekler gibi susuyordu.
Dilimi ağzımdaki saklandığı kuytudan sonundan çıkardım. "Kendim giderim teşekkürler."
İçimi titreten o sesle, "İnat etme, gideceğin yere kadar bırakırım..." dediğinde karnımdaki depremlerin artış şiddetini hepten attırmıştı. "Hem ailene haber vermedik..."
"Ailem mi?" dedim saf saf. Sanki bu terimi ilk defa duyuyor gibi şaşkındım. Sahi ben ağaç kovuğundan çıkmamıştım. Sonra onları neden arayacaktım ki!?
He, sahi bana araba vurmuştu doğruya! Lanet olsun, evet bana araba vurmuştu ve onları aramayı unutmuştum. Onları değil sadece, Nisa'yı aramayı unuttuğum gibi, kendimi de bu serseri mayın gibi bakıp yüreğimde patlayan adamın gözlerindeki derinliklerde unutmuş, hatta bir süre de boğmuştum.
"Bir ailen var değil mi?"
"Olmaz mı, tüm bebek değilim her halde..." Ne diyordum ben? Burada durmuş ayak üstü aile sırlarımızı ortalığa döküyordum!
"Haber vermediğin için endişelenecekler Tüp Bebekleri için..."
Evet, tek evlatları olan ben, her ne kadar erkek olmayıp soylarını sürdürmesem de babamın değimiyle, yaşlanınca hasta bakıcısı olacak ben, onları haberdar etmeyi unutmuştum ve duyduklarında olacakları düşünemiyordum. Babaannem kesin "Bu baldırı çıplak için onca zaman boşa tedavi parası harcadınız doktorlara, bak laboratuvar faresi sakatlanmış..." diyecekti.
Birden panikledim. Babamın kükreyen sesi ötelerden iliklerimi titriyor, annemin çimdikleri etlerimi acıtıyordu. Babaannem ise o nemrut kaşlarını çatmış, arsızca "Tohumuna para mı saydık." Sözlerini kulağımı çınlatıyordu.
"Sizi eve kadar bırakayım lütfen dedi..."
"Olur gidelim, sen mapusa ben mezara..." diyemedim. Onun yerine kaşlarımı kaldırıp salak salak yüzüne, "Seninle evlenelim..." demiş gibi şapşalca baktım.
Bu adamla birlikte eve gitsem... Ya babam kıçımızdan vururdu bizi, ya kolumuzdan tutup taşa tutardı eski devirlerdeki gibi. Tamam annemi ve babamı bir nevi gerçeğe inandırabilirdim ama babaannemi, asla buna inandırmazdım. Bana sanki gerdeğe girmiş genç kız namzedinde aşağılayarak kibirle bakan gözlerini, şu psikolojide hiç çekemezdim. Kafasından kim bilir ne senaryolar icat ederdi. Yo, Allah esirgesin, bunun için tırın altında kalmaya bile razı gelir, yine de onun dişleri dökülmüş çakma ağzına laf vermezdim.
"Ben kendi..." İtiraz etmeye hazırlanan laflarım onun kolumdan çekiştirmesiyle, yarıda kaldı. Adama bak, sanki babasının kızına dokunuyordu. Ben onun kıskan gibi koluma dokunmuş uzun ve güzel parmaklarına bakarken o, arabanın ön koltuğuna biraz sert ama serice çekiştirmişti beni. İtiraz etmek için ağzımı açtım çok zaman sonra ama bana öyle bir baktı ki çatık kaşlarının altından hipnoz eder gibi, sesim çıkamadım itaatkar olarak. O da biraz sert ancak canımı yakmadan nazikçe ön koltuğa oturttu. İtiraz edemeden kapıyı kapattı ve hızla yerini alarak aracı hareket ettirmişti bile. Bana kalmaksa aracın içinde öten sesi dinlemekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAMZELİM
RomanceHayaller, aptalca düşünen masum kızların saçma icadıydı ve Sevda... Asla o salaklardan olmayacaktı! Taki, Gamzeliyle karşılaşana kadar... "Sormak için geç kaldığın tek şey, ADIM olmasın" demişti ama sormadığı tek şey adı olmuştu... Keşke adını hiç b...