-
Biri kafama çekiçle vuruyor gibi gibi bir hisle uyandım. Aynı anda birden fazla gürültü duyuyordum. Göğsüm bu sesler yüzünden sıkışırken nerede, hangi konumda olduğumu kavramaya çalıştım. Kirpiklerimi kırpıştırarak gözlerimi zorlukla araladığımda, kapının önündeydim. Saat kaçtı, kaç saattir baygındım bilmiyorum ama hava tamamen karardığı için önümü göremiyordum.
Başımı çarptığım yerden kaldırırken yavaş yavaş yerine gelen bilincim ile etrafımda neler döndüğünü anlamaya çalıştım. Biri kırmak ister gibi kapıya vuruyordu, aynı zamanda telefonum da durmadan çalıyordu.
Alnımdaki keskin sızı ile kapıyı açmak için ayağa kalktım. Önce ışığı açtım. Karanlık dışarıdan gelen yağmur ve gök gürültüsü sesleri ile birleşerek beni daha da kaygınlandırıyordu.
Evimin kapısı hiç çalmazdı. Bu beni korkuturken zaten önünde durduğum kapıya yaklaştım. Kapı deliğinden kimin geldiğine bakmak için yaklaştığım esnada bir yumrukla çelik kapının içe göçmesini beklemiyordum. Korkuyla gerilediğimde kapının arkasındaki kişinin insan olduğundan şüpheliydim. Bu sıradan bir güç değildi. Kimse bir yumrukla sağlam bir kapıyı bükemezdi.
Kapıyı açmak delilikti ama öylece beklersem zaten kendisi kapıyı kırıp içeri girecekti. Hem korkmam gereken bir şey yoktu. Eldivenimi çıkarırken eğer bana saldırırsa tek bir hamleyle kurtulabileceğimi düşünüyordum. O şey her neyse ona dokunduğum an ölürdü. Korkmamalıydım. Elinde benden daha güçlü bir silah olamazdı.
Titreyen ellerim kapının kolunu kavradığında cesaret kazanmak için birkaç saniye bekleyip derin nefeslerle soluklandım. Telefonum hâlâ çalıyordu ama şimdilik bekleyebilirdi. Önceliğim kapının ardındaki canavardı.
Kapıyı araladığımda karşılaşmayı beklediğim şey kesinlikle Jungkook değildi. Saçları ve kıyafetleri sırılsıklamdı. Bir eliyle telefonu kulağına yaslamıştı, diğer eli ise ikinci bir yumruğu vurmak için sıkılmıştı. Korku yerini şaşkınlığa bıraktı.
İkimiz de tuttuğumuz nefesi verirken sıktığımız avuçlarımızı da özgür bıraktık. Jungkook kulağına yasladığı telefonu indirirken aynı zamanda dakikalardır aralıksız çalan telefonum sustu, böylece beni uyandıran gürültünün tek sebebinin karşımda dikilen kişi olduğuna emin oldum.
Anlam veremediğim bir ifadeyle bakan gözleri üzerimde geziniyordu. Değdiği her yere iğneler batıran bakışlarının gezintisi nihayet sona erdiğinde iç çekerek içeri doğru bir adım attı.
"Neden bu kadar geç açtın?" Sanki buna hakkı varmış gibi sinirle sorduğunda aklım allak bullaktı. Ellerim sanki oradaki ağrıyı ovalayarak bitirecekmişim gibi tekrar başıma gittiğinde etrafımda olup bitenleri algılamaya çalıyordum.
"Ne oldu?" diye mırıldandığımda bir adım daha atmıştı.
"Defalarca aradım, dakikalardır kapıyı çalıyorum ama açmadın. Neredeydin?" İçeri girip neredeyse kırmak üzere olduğu kapıyı kapattığında hâlâ az önce yaşananların etkisindeydim. Kapı sertçe kapandığında ürktüğüm için omuzlarım titredi. Berbat hissediyordum. Yeniden yere yığılmamak için dişlerimi sıktım. Gerginlikten terlediğim için nemlenen saçlarımı geriye atıp ona baktım. Gözleri açılan alnıma değince kaşları çatıldı. Bana yaklaştığında geriye doğru gitsem de üzerine gelmeye devam etti.
Eli alnıma doğru uzandığında dirseğini kavrayıp dokunmasına engel oldum. "Ne yapıyorsun?" Bunu yapmasından nefret ediyordum. Lanetimi umursamadan patavasızca davranıyordu.