bölüm dört,minnet.

92 7 5
                                    


-

kulaklarımı acıtan bir ton gürültüyle gözlerimi araladım.

canım acıyordu,ilk hissettiğim buydu.

görebildiğim tek şey gökyüzüydü. masmavi gökyüzü ve bembeyaz bulutlar sanki selamlıyordu beni,ama tüm bu mavilik gözlerimi acıtıyordu.

bir ıslaklık duydum ellerimde,aşağıya doğru bakmaya yeltendim ama nafile,hareket edemiyordum.

sonra üşüdüğümü hissettim,duyabildiğim tek şey atların koşturmaca sesiydi.

ölmüş müydüm? yoksa yaşıyor muydum?

bilmiyordum..

göğsümün altındaki yara hala canımı yakıyordu,muhtemelen hissettiğim ıslaklık ise kanamamdan dolayıydı.

ah,kendime gelememiştim. biraz zorlanarak etrafıma bakınmaya çalıştım.

at arabasındaydım,bunu anlamam pek vaktimi almadı.

yanımda ise eren vardı. görebildiğim kadarıyla o da yaralanmıştı ama benim gibi değildi,bilinci açıktı ve başı sarılıydı. bitkin bir halde oturuyor,etrafa bakıyordu.

diğerleri nerdeydi?

armin? mikasa? jean?

onlar da iyi miydi?

başka bir ihtimal düşünemiyordum. iyi olmalılardı,başka bir seçenek yoktu.

bu sefer sağ tarafa bakmaya yeltendim ki..

ah,tanrım..

levi..

uzandığım arabanın yanında,atının üzerindeydi. öyle bir süratla gidiyorduk ki,bakışlarımızın birbirini bulması güç olmuştu.

ama görmüştüm işte onu,alnımdan boncuk boncuk terler süzülüyordu. onu görmek.. aklımdaki her şeyi silip süpürmüştü.

ölmüş olabileceğim düşüncesi bile yok olmuştu.

gülümsedi bana.

bana
gülümsedi.

hiçbir tepki veremiyordum,tek yapabildiğim ona bakmaktı.

tanrım,eğer gerçekten öldüysem cenette olmalıydım.

cennet dediğin böyle bir şey olmalıydı,aksi düşünülemezdi.

daha fazla dayanamayacağımı anladığımda usulca gözlerimi kapattım,tek isteğim tekrar uyanabilmekti.

ve tekrar onun bana gülümsemesi..


..


"hayır,çıkamazsın dedim. daha bir gün oldu,dinlenmen gerekiyor yoksa-"

"üzgünüm ama gitmek zorundayım. söz veriyorum birazdan geri döneceğim!" dedim ve kapıyı aralayıp revirden dışarı çıktım.

ah,yaşıyordum. şükürler olsun ki.

geri döner dönmez revire sevk edilmiştim ve tam tamına bir gündür yatıyordum. bilincim çabucak yerine gelmişti,kendimi iyi bile hissediyordum. sadece keskin bir ağrım vardı.

yine de hiçte ölümden dönmüş gibi bir havada değildim.

kimin ölüp kimin kaldığını ise bana acı bir şekilde eren ve armin anlatmıştı,iyi olduğumu görene kadar bir müddet yanımdan ayrılmamışlardı ama onları ikna edip odadan göndermiştim. o yorgunlukla bir de benimle uğraşmalarını istemiyordum.

hekim kadının arkamdan sızlanmasını duysam da tepki vermedim ve merdivenlerden yukarı çıktım.

onu görmeliydim. bir an önce.

ne durumdaydı? iyi olduğunu biliyordum ama yine de merakıma engel olamıyordum.

ve ona söylediğim onca şey..

ah,utanıyordum. artık yüzüne nasıl bakacaktım ki? onunla normal bir iletişimle nasıl devam edecektim? bu imkansızdı.

ne düşünüyordu kim bilir? ne tepki verecekti beni görünce? hislerim hakkında ne düşünmüştü?

ya da düşünmeye fırsat bulabilmiş miydi?

o an ne kadar bencil olduğumu fark ettim. o,tüm ekibini kaybetmişti. onlarca ölü vermiştik. muhtelemen bunun üzüntüsü içerisindeydi. bu durumda kendimi ya da aşkımı düşünmek büyük bencillikti.

yine de onu görmeliydim. ne de olsa ona bir can borçluydum. gerçi,o da benim canımdan bir parçaydı.

bunları düşünürken odasının kapısına varmıştım bile. tüm cesaretimi toplayarak kapısını tıklattım.

"gel."

ah,shit. here we go again.

içeri girdiğimde önündeki raporlarla ilgileniyordu. beni görünce,bir saniyeliğine kafasını kaldırdı ve bana baktı. ama bu çok uzun sürmemişti,önündeki raporlara geri döndü.

ben ise,derin bir nefes aldım.

"özür dilerim komutanım,sizi rahatsız ediyorum. ben-"

sözümü kesti.

"bundan sonra sen revirdeyken kapısını kilitleyeceğim."

acı bir tebessüm kapladı yüzümü.

"teşekkür ederim,size minnettarım."

yine gözünü raporlardan ayırmadı.

"ne için?"

"hayatımı kurtardığınız için."

"benimle beraber mücadele eden askerimin hayatını kurtarmak benim görevim,bunun için bana teşekkür etmene ya da minnettar olmana gerek yok."

afallamıştım,böyle bir tepki beklemiyordum. umursamayacağını biliyordum ama bu tepki..

"yine de teşekkür ederim kaptan.
ve.."

duraksadım,bunları söylemek benim için zordu.

"ve ne?"

"üzgünüm. takımınız için,yoldaşlarımız için.. onları koruyamadık,bunun için üzgünüm. onlar gözümün önünde ölürken ben.. onları kurtaramadım."

"bunun senin suçun olmadığını söylemiştim."

"biliyorum ama yine de.. ah,üzgünüm."

neden bakmıyordu bana?

her sefer sonrası durgun oluyordu,bunu biliyordum. ama bu sefer sanki benimle konuşmaktan kaçınıyor gibiydi.

"maca,revire dön. aldığın yara çok derin ve ölümcüldü,şu an yaşıyor olman bir mucize. dinlen ve gücünü toparla."

başımı öne eğdim,söylediğim onca şeyden sonra bana böyle umursamaz davranması canımı sıksa da bu yüzden ondan hesap soramazdım.

"söyleyeceğiniz başka bir şey yok mu?" diye sordum bir cesaretle.

"bahsettiğin konuyla ilgili konuşmayacağız maca."

yutkundum,işte bu sert bir darbeydi.

"ben buraya onun için gelmedim. sadece-"

"iyi olduğun için sevindim,şimdi revire dön ve tedavin bitene kadar revirden dışarı çıkma. anlaşıldı mı?"

hiçbir şey söylemeden arkamı döndüm ve dışarı çıktım.

bu muydu yani? bu kadar mıydı? böylece görmezden mi gelecekti?

gerçi,ben ne bekliyordum ki? sevgime karşılık vermesini mi?

bu imkansızdı.

bu gerçeğe alışsam çok iyi olurdu..

soldier | levi ackerman.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin