(duygusal bölümleri yazmakta pek iyi değilim ama umarım size levi'ın duygularını yansıtabilirim. bunları belirtmeyi de pek sevmiyorum ama anlamayanlar olabilir,sur maria'yı geri almaya çalıştıkları ve eren'in evini bulup bodruma indikleri bölümdeyiz.)(bir de ben bölümleri devamlı olarak,işte gün gün yazmıyorum. zamanda atlıyoruz işte birkaç ay sonrasına gidiyoruz vesaire devamlı olmuyor. bu da kafanızı karıştırmasın.)
-
levi ackerman..
"komutanım,maca.."
durumu algılayabilmem biraz zamanımı almıştı. birkaç dakika? ya da daha uzun,bilmiyorum. sanki beynimde şekerler patlıyordu,tuhaf bir histi.
alnımdan gözlerime doğru süzülen kanlar görüş açımı kısıtlıyordu.
maca..
eren'in kucağında bitkin bir halde uzanıyordu. onu en son görebildiğim de alevlerin arasında havada süzülüyordu ve ben,buna şahit olmama ramen hiçbir şey yapamamış ve onu seyretmiştim.
evet,o ateşler içinde yanıp can çekişirken lanet olası elimden hiçbir şey gelmemişti. tanrım,ne büyük bir ceza.
"komutanım,şırınga.. şırıngayı kullanmak zorundayız." dedi armin,göz yaşları yanaklarından süzülüyordu.
"eren,bırak onu." dedim ve eren onu çatının üzerindeki tahtaya yavaşca bıraktı.
şırıngayı sakladığım yerden çıkardım,eğer biraz daha oyalanırsam tereddütlerim yüzünden bu fikirden vazgeçecektim.
mantıklı düşünmeliydim.
"komutanım!" diye bana pekte tanıdık olmayan bir ses yükseldi.
adını bilmediğim bir asker,omzunda erwin'i taşıyarak çatıya yükselmiş ve onu yanımıza bırakmıştı.
"komutan erwin yaşıyor,sadece o ve ben hayatta kalabildik. nefes alıyor.."
işte tereddüt etmeme sebep olan durum buydu.
ona yaklaştım ve burnunu kontrol ettim. yaşıyordu,nefes alıyordu. mantıklı olanı yapmalıydım,doğru yolu seçmeliydim.
ah,işte tam olarak bu yüzden senden her zaman uzak durdum velet.
işte bu yüzden,anlıyor musun beni?
çünkü mantıksızdı,yanlıştı. sana aşık olmak tehlikeliydi,duygularımı karıştırırsam işin içinden çıkamayacağımı ve kendime de sana da zarar vereceğimi biliyordum.
böyle bir zamanda aşık olmak gibi bir lüksümüz yoktu,benim gibi birinin sevgi ya da aşk gibi saçma duyguları hissetmeye hakkı yoktu.
anlıyor musun velet? eğer biraz bile sana yaklaşsaydım sana aşık olacaktım,duygularına karşılık verecektim ve sonu ikimiz içinde iyi bitmeyecekti.
işte,bu durumlara düştüğümüzde,ölümle burun buruna geldiğimizde,bunun acısını hayatımız boyunca üzerimizden atamayacaktık. kötü etkileyecektik birbirimizi,sana kapılacaktım ve artık sadece kendi canımı değil,senin canını da korumak isteyecektim.
başımız ağrıyacaktı aptal,anlıyor musun?
üzgünüm,böyle olsun istemezdim.
seninle mutlu olmayı isterdim,her zaman içinde yaşadığın o saf temiz duygularına karşılık verebilmeyi isterdim.
ama olmadı.
eğer başka bir evren varsa,umarım orda karşılaşırız velet. kendine iyi bak.
"şırıngayı erwin'e yapacağım."
eren ve armin göz yaşları içinde üzerime atıldılar.
"az önce iğneyi maca'ya yapacaktın,kararını değiştiremezsin! maca'yı kurtaracaksın!"
eren yakama yapışmıştı ve bana bağırıp çağırıyordu.
bir tekmeyle onu kendimden uzaklaştırdım ama bu sefer,mikasa denen o asık suratlı velet kılıcını boynuma doğru tutmuş ve beni rehin almıştı.
"bana bak bücür,o şırıngayı eren'e ver ve sakın yanlış bir hareket yapmaya kalkma. yoksa seni öldürürüm. arkadaşımız ölmeyecek,anladın mı beni yer elması?"
hange onu tek eliyle kavradı ve geriye doğru düşmesini sağladı,ardından ona sıkıca sarılıp bir hamle yapmasını engelledi.
"mikasa,kendine gel.."
hange'de ağır yaralanmıştı ve titrek sesiyle,ağlayarak konuşuyordu.
"zor olduğunu biliyorum. arkadaşlarını,yoldaşlarını kaybetmek ne demek biliyorum. ama buna katlanmak zorundayız,bu bizim gerçeğimiz. dayanamayacağını hissedeceksin,ağlayacaksın,
üzüleceksin,canın çok yanacak.. ama alışacaksın. bunu yapmak zorundayız. başka seçeneğimiz yok. en mantıklı kararı vermek zorundayız. lütfen,mantıklı düşün.."mikasa'nın ağlaması ve çırpınışları böylece son bulmuştu.
bu defa da arkamdan gelen tiz bir ses duydum.
"o seni seviyordu kaptan,o seni çok seviyordu. ve sen onu ölüme yolluyorsun,öyle mi?"
acıyla gözlerimi yumdum,artık hiçbir şey görmek ya da duymak istemiyordum. tek istediğim kafamı patlatmaktı.
"mantıklı olan bu olabilir,farkındayım. son karar senin ama şunu unutma ki,maca seni kendinden bile çok seviyordu. onun sevgisini hiçbir zaman hak etmedin."
boğazım düğümlenmişti,herkes göz yaşı döküyor ve ne karar vereceğimi görmek için ağlamaklı gözlerle bana bakıyorlardı.
"defolun burdan,beni yalnız bırakın."
hange ve jean onları zor da olsa kapmış ve çatıdan uzaklaştırmışlardı. haykırışlarını ve çığlıklarını hala duyabiliyordum.
maca'ya yaklaştım.
perçemleri yüzüne düşmüş,rüzgarda savruluyordu.
saçlarını okşadım,yanaklarını okşadım,onun teninin sıcaklığını hissetmek istedim. alışmıştım artık sevdiğim insanların,yoldaşlarımın teker teker gitmesine.
ama sen..
sen bir başka yaktın canımı,maca..
"oi,velet.. beni affet olur mu? seni.."
derin bir nefes aldım.
"seni seviyorum."
daha fazla uzatamazdım,yoksa daha kötü olacaktı.
yanından ayrıldım ve erwin'e yaklaştım. hiç düşünmeden bir kolunu açıp şırıngayı hazırlamak için onu bırakmıştım ki..
tanrım,kolunu geriye doğru çekmiş,benden kaçırmıştı.
bir süre ne olduğunu anlamaya çalıştım.
erwin,ne söylemeye çalışıyorsun bana?
umutsuz gözlerle ona baktım. ah,kurtarılmak istemiyordu. benden istediği son vasiyeti de bu değil miydi? buydu..
gözlerinde onun bakışı olan başka bir velet vardı ve ben.. ben bunu yapamazdım. onu öldüremezdim,erwin'in bana verdiği son emrine itaat etmek zorundaydım.
yoksa uyandığında beni titanların arasına atar ve arkasına bile bakmazdı.
bunu düşününce istemsizce gülümsedim.
ah,erwin..
yanından ayrılmadan önce,onun için son bir kez kalbimin ortasına sertçe bir yumruk yapıştırdım.
elveda,erwin..
ve sen velet,yine kıçını ben kurtaracağım..
*