Buluşma 6

1.3K 7 0
                                    

Barbarların bir büyücüyle kurması kardeşliğin ilgisini çekmişti. Yapılan zorlu araştırmalar sonucunda babarların büyüye maruz kaldıkları anlaşıldı. Bu düzeyde büyüyü ancak Büyücü Kral yapabilirdi. Tek çözümün Büyücü Kralı öldürmek olduğu kolayca anlaşıldı.

Büyücü Kral'a ulaşmak çok zordu. Bu zor görevi ancak kardeşlik başarabilirdi. Nitekim kardeşlik görevi tereddütsüz üstlendi. Kardeşliğin lideri Togay geri dönüşü olmayan bir plan yaptı. Ve tüm itirazlara rağmen bu görevi kendi üstlendi ve kardeşliğin sorumluluğunu Bilge Tarcan'a bıraktı. Hikayenin bundan sonraki kısmı parça parça hikayeler, dedikodular ve söylentilerden ibaretti.



Togay hiç durmadan at sürerek savaş kampı yakınlarına kadar geldi. Asıl mesele şimdi başlıyordu. Fark edilmeden Krala nasıl yaklaşacaktı? Yol boyunca düşündüğü planı uygulamaya koydu. Ne kadar az insan öldürürse kampa girdiği o kadar geç anlaşılır ve rahatça hareket ederdi. İlk yapması gereken kampın sınırında nöbet tutan birisiyle yer değiştirmek olacaktı. Zafer sarhoşluğu üzerlerinde olan askerler çok gevşek davranıyorlardı. Su dökmek için ormana inen bir askerin gelmesini bekledi ormanda saatlerce. Akşam saatlerinde birinin gelmesini bekliyordu aslında. O kadar çok içki içiyorlardı ki daha güneş batmadan avı yolda göründü. Şans ondan yanaydı. Gelen adamın boyu kendi boyuyla aşağı yukarı aynıydı. Adam işemeye başlayınca tırmandığı ağaçtan yavaşça aşağı indi

Adam bir şarkı tutturmuştu öyle ki yanından atlılar geçse yine fark etmezdi. Togay yine de işini ciddiye aldı ve yavaşça adamın arkasından yaklaştı. Bu kadar kolay olmamalıydı ama buna ayıracak vakti yoktu. Adama yaklaştığında adamın işerken dahi içmeye devam ettiğini gördü. Kardeşliktekiler nadiren içki içerdi berrak bir zihin daima gerekli olurdu. Bu işi hançerle halletmek en iyisiydi kıs ve temiz bir iş olmasını diledi. Hançeri sol eline aldı yaklaşırken. Sağ elini adamın uzun kılıcına uzatırken sol eliyle hançeri boğazına ince bir çizik atmak için uzandı. Adam daha ne olduğunu anlayamadan boğazında ince bir çizikle yere uzandı. Togay hemen ceplerinin birinden bir bez çıkardı ve iyileşmesi mümkün olmayan yaraya, kanamasını yavaşlatmaktan çok kanın yere dökülmesini engellemek için bezi yasladın daha adamın eti soğumadan üzerindekileri çıkarmaya başladı ve yeni kıyafetlerine büründü. Adamı ormana girdiğinde gördüğü bir mağaraya taşıdı vakit geçmeden nöbet yerine dönmek için harekete geçti. Ceplerini karıştırmaya başladı. Cebinde sadece birkaç bakır para buldu. Savaş kampında para ne işe yarardı ki? Tabi ki fahişeler. Onlardan daha iyi kim bilgi verebilirdi ki ona? Nöbet yerine gitmeden ana kapıdan geçmesi gerekiyordu.

- Seni ahmak, neden bu kadar geciktin? Eğer biraz daha gecikseydin alarm vermek zorunda kalacaktım. Bu sıcakta miğfer takmak da nereden çıktı. Çıkar da güzel yüzünü görelim.


Kapıdaki nöbetçi çavuşun eli silahının kabzasını kavramıştı. Çevresindeki askerler de ondan gelecek emri bekliyorlardı. Togay gönülsüzce kafasında ki miğferi çıkardı ve somurtarak çavuşa baktı. Çavuş iğrenerek bir kahkaha attı.

- Miğferini takarsan hepimize büyük bir iyilik etmiş olursun çirkin dostum.


Togay yağmur yağmamasını dileyerek yola koyuldu. Sıradan askerler onu tanımayabilirdi. Lakin es kaza Krala ya da danışmanlarından birine yakalanırsa tanınabilirdi. Sıra planın ikinci aşamasındaydı. Revirler her zaman kampın merkezine inşa edilirdi. Hasta numarası yaparak kamp merkezine kadar gidebilirdi öteki türlü. Merkeze gidene kadar türlü kontroller yapılıyordu. Bir köşeye çekilip derisine lekeler işledi ve vücut sıcaklığını artıracak bir bitki çayı içti. Ve yola koyuldu. Merkeze gidene kadar altı tane güvenlik çemberi oluşturulmuştu. Veba belirtilerini gören kimse onu aramak istemedi. Revir beşinci ve altıncı güvenlik çemberleri arasında kalıyordu. Bu seviyede üzerindeki tüm kesici aletleri almışlardı. Derisindeki lekeleri sildi ve revire gitti. Hekim korkulacak bir şey olmadığını yalnızca ateşinin olduğunu kontrol için gece boyunca revirde kalması gerektiğini söyledi. Tam da istediği şey buydu. Planı kusursuzca ilerliyordu.



Artık risk almanın zamanı gelmişti. Tanrıya dua etmeye başladı. Tek olana yakardı durdu. Canı için değil Büyücü Kralın ölümü için. Güneş battıktan sonra planını uygulamaya başladı. Başucunda duran meşe asasına dayanarak ayağa kalktı. Bakıcıya biraz hava alacağını söyleyerek çadırdan dışarı çıktı. Bir saat kadar rahat olabilirdi. Bir saat sonunda onu aramaya başlarlar ve çok küçük bir ihtimal olsa da kampı alarma geçirebilirlerdi. Güvenlik çemberlerinin yapısı neredeyse anıydı. Tek fark merkeze ilerledikçe nöbet noktasında bekleyen asker sayısının artmasıydı. Geçişini nöbet değişim saatine denk getirmesi gerekiyordu. Nöbetçilerin en dikkatsiz olduğu saatler nöbetlerinin bitmesine yakın olan zamanlardı. Kimse nöbeti kimden aldığını umursamazdı. Nöbet değişimi için ilerleyen manganın peşine takıldı. Askerler neşeliydi. Savaşı kazanılmış sayıyorlardı. Savaşın bitmek üzere olmasına rağmen ağır zırhlar içindeydi bu nöbetçiler. Arkada giden nöbetçi pek hızlı değildi, sağa sola yalpalıyordu. Belli ki içkiyi fazla kaçırmıştı. Bir çadırın arkasına uzandı ve beklemeye başladı sarhoş adam geçerken değneğini adamın ayaklarının arasına hızla soktu ve çekti. Sarhoş yüzüstü yere uzandı ve ayağa kalkmaya çabaladı. "Ayyaş herif sürekli seni mi toplayacağım ben." diye bir ses geldi önden. Togay " Siz devam edin ben onu kaldırırım." dedi. Çavuş biraz tereddüt ettikten sonra tamam dedi. Ayyaşla uğraşmaktan bıkmıştı. Sürekli içiyor ve bir halt yapmıyordu. Burada yatıp kalması bile çavuşun işine gelirdi.



Adamı yanına çekti ve hızlıca boynunu kırdı. Üzerindeki zırhı çıkardı daha sonra da kendi üstüne giydi. Tam oturmasa da idare ederdi. Dikkatli bakmayan gözler fark etmezdi farkı. Sallana sallana yol almaya başladı. Ayyaşın su mataraları içki doluydu. Eksik olan nöbet yerinden asker gelip onu nöbet yerine götürdü. Miğfer kafasına bir boy büyük geldiği için etrafı rahatça göremiyordu. Sağındaki içki matarasını koca bir yudum alıyormuş gibi yaptı. Bir kenara çekilmiş içkisini yudumlarken askerler savaş bitince ganimetlerini nasıl değerlendireceklerini düşünüyorlardı. Söylentiye göre Büyücü Kral her sağ kalan asker için toprak vadediyordu. Herkes bilirdi ki Ceres Diyarının toprakları bire on bire yirmi verirdi. Kısa sürede zengin olabilirlerdi. Kısa tombul olan asker bu muhabbetin içki ile daha iyi gideceğini düşünerek ayyaşın belinden içki matarasını almak istedi. Ayyaş biraz dirense de sonunda kabüllendi mataranın alınmasını. Beklemediği şeyse elindeki diğer mataranın da gidiyor olmasıydı. Planlarını yeniden gözden geçirdi acilen yeni bir plan yapmak zorundaydı. Birazdan revirden onu aramak üzere askerler çıkardı.

Askerler içmeye devam ettiler. Şişman olan birkaç yudum sonra esnemeye başladı.

- Ne o dostum uyumadın mı gece?

- Aslına bakarsan çok iyi uyudum.

- O halde neden esneyip duruyorsun. İki yudum şarapla sızacak biri değilsin seni yıllardır tanırım.

- Ayyaşşş...

Adam bir şeyler döndüğünü anlayarak ayağa kalktı alarmı çalmak için bir fırsat bulması gerekiyordu. Fakat ayağa kalktığında ayyaşı gardını almış bir vaziyette buldu.



Büyük Savaşın ArdındanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin