Buluşma 7

1.3K 6 4
                                    

Adam bir şeyler döndüğünü anlayarak ayağa kalktı alarmı çalmak için bir fırsat bulması gerekiyordu. Fakat ayağa kalktığında ayyaşı gardını almış bir vaziyette buldu. Her şey çok çabuk olup bitti. Togayın bileğinden kayan ince hançer bir an için nöbetçi askerin dikkatini çekti. Bir anlık dikkatinin dağılması askerin sonunu getirdi. Hayalarına gelen sıkı bir tekmeyle iki büklüm olunca. Boynunu ve omuzlarını kaplayan zırhların arası çok hafif açıldı ve sanki o boşluğu sinek ısırdı. Hiçbir şey hissetmiyordu. Bağırmaya bile mecali yoktu. Demek ölüm böyle bir şeydi: hiçbir şey hissetmiyorsun. Peki neden hala yıldızlar görünüyor, neden vaat edilen ödüller hala gelmedi? Asker yanılıyordu. Togay öldürmemiş sadece felç etmişti. Asıl öldürücü darbeyi askeri sırt üstü yatırıp kalbine tek ve temiz bir darbeyle yaptı. Artık ödülünü alabilirdi asker.

Ay ışığında ilerlemeye başladı. Nöbet değişimine daha çok vardı. Bir saatten fazla vakti vardı nöbet değişimi için. Revirdekiler onu burada aramazdı fakat nöbet yerinde bıraktığı leşi çavuş bulabilirdi. O yüzden tedbiri elden bırakarak hızlandı. Kralın çadırını ayırt etmek çok güç olmadı. Kampın merkezi olarak hakim bir tepe seçilmiş tüm ağaçlardan temizlenmişti işte bu tepenin üstündeydi çadır. Çadırın arkasına kadar fark edilmeden gitmeyi başardı. Kralın gölgesinin yanında iki tane dev gibi muhafız vardı. Belki de söylentiler doğruydu. Büyücü barbarların veliahtına ve onun küçük kardeşine muhafızlık yaptırıyordu. Eğer denilen kişilerse işi çok zordu. Tek tek onlarla rahatça başa çıkabilirdi. Ama 1 saniyelik vakit kaybı bile işine gelmezdi. Uyum içinde dövüşmeleriyle ünlü bu kardeşlerle dövüşmek ise dakikalarca vaktini götürürdü. Ve onları katletmek istemiyordu. Yattığı yerden içerideki konuşmaları dinliyordu. Uzun bir toplantı olacak gibiydi. Ayağa kalkarken ince keskin hançerini çadır bezine takarak o momentumla çadır bezini yardı ve içeri daldı. Kralın kurmayları "suikast" diye haykıramadan onun işi bitmişti. Artık bu çadırdan çıkamazdı boynuna barbar kılıcının inmesini bekledi ama bir şey olmadı.

Barbarlar vahşice kurmaylara bakıyorlardı. Güçlü bir büyünün bu kadar çabuk bozulacağını tahmin etmemişti. Aslında büyünün doğasıydı bu. Büyüyü yapan kişi ölürse yaptığı bütün büyüler bozulurdu. Yıldız ve Ay kardeşler ne olduğunu hatırlamasa da karşıdakilerin düşman olduğunu net bir şekilde hatırlıyorlardı. Ortalarındaki yaşlı adama baktılar. İkisi birden sırıttı:

- Togay Bey.

- Demek hatırladınız beni yiğitlerim. Haydi bileğinize kuvvet.

Togay ve barbar kardeşler güçlü olabilirdi ama karşılarındaki kişiler de sıradan askerler değillerdi. Büyücünün generallerinden ve seçkin subaylarından oluşan konsey çevrelerini sarmışlardı. Kampta alarm çanları çalıyor ve muhtemelen çadırın etrafı sarılıyordu.

Ve kıran kırana bir dövüş başladı. Adil olduğu söylenemezdi. Bire karşı sekizdi. Müttefiklerin avantajı alanın dar olmasıydı. Küçük kardeş geride kalmış yayını serice ateşliyordu. Daha ilk dakikada müttefikler yara almadan 8 kişiyi devirmişlerdi. Togayın elindeki ince hançeri küçümseyen bir general Togayın üzerine hamle etti. Ağır kılıcını sağa doğru Togayın boynunu budamak için savurdu. Togay kolayca bu darbeden eğilerek sakındı. İnce hançer savunmasız kalan sol kaburgaların üzerindeki zincir yeleği bir kağıt gibi yırtıp bağırsakları dışarı döktü.

Yıldız Beyin ağır baltası pek iyi iş çıkarmıyordu. Nitekim o da bunun farkına varmış. Kısa kılıcını çekmişti. Karşısındaki subay çok hızlıydı. Öldürücü olmasa da vücudunda bir çok kesik açmıştı. Yıldız dikkatle izlediğinde adamın dans ettiğini anladı. Ve ezbere bir danstı. Sürekli kendini tekrar eden bir dans. Bu ahengi nasıl bozacağını biliyordu. Kamasının kınını gevşetti ve dansa devam etti. Soldan iki kısa darbe ardından seri olarak göğse gelen hafif darbeler. Ardından sağdan gelen ağır yıpratıcı darbeler. Ve asıl can alıcı olan boyna inen yanıltıcı darbe. Boyna inecekken son anda manevra yapıp kollara inen darbeler. Dansçının fark etmesini istemeyerek yine darbeleri yemeye başladı. Fakat son hamlede kendini savunurken gevşettiği kınından hançeri çıkartarak subayın boğazına sapladı. Üst düzey komutanlar iyice çadırın kapısına meyillendiler. En iyisi askerlere bırakmaktı bu işi.

Çok uzaklardan bakan gözler Büyücü Kralın kamp merkezinin alev aldığını gördüler.

Büyük Savaşın ArdındanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin