"Çocuklar içeri!" diye bağırdığımda bütün çocuklar koşarak camiye girdi. Ben de arkalarından girerken annemi aradım.
"Alo anne" dedim fısıldayarak. "Akşama kardeşimi istemeye geleceklermiş. Derse girmem lazım şimdi."
"Kızım-"
Telefonu kapatıp derse girdim.
.....
Siyah bol elbisemi giyip üstüne siyah şifon şalımı bağladım. Hayır böylede çok cenazeye gider gibi olmuştum!
Hızlıca çıkarıp böğürtlen mavisi bol elbisemi giydim ve üstüne de siyah şifon şalımı bağladım. Ay hayır bu mavi de içime sinmemişti!
Hızla siyah elbisemi geri giyip bordoya benzeyen gül kurusu şalımı taktım. Evet sonunda olmuştu!
Odamdan çıkıp içeri girdim. "Vay Hira hanım mağarasından çıkabilmiş sonunda." diyen kardeşime bakıp göz devirdim. "Sanki seni istemeye geliyorlar sabahtan beri hazırlanıyorsun." diyen anneme dönüp "Ya anne ne sabahtan berisi. Yarım saat oldu en fazla."dedim.
"Kızım bak eğer abisini falan seviyorsan baştan söyle gelmişlerken seni de verelim." diyen babamla gözlerim sonuna kadar açılmıştı. "Baba sen de mi ya? Nedir bu beni yollama merakınız. Ben olmasam bu ayıya nasıl bakacaksınız?" deyip işaret parmağım ile kardeşimi gösterdim.
Bir annem babama bir de babam anneme baktı. Ve aynı anda konuştular. "Ben vazgeçtim sen evlenme."
Kırkırdayım koltuğa oturdum. Odaya giren kız kardeşimle yerimde dikleştim.
O kadar güzel olmuştu ki! Bulut pembesi renginde elbise ve siyah başörtü takmıştı. Siyah birazcık elbise ile uymamış gibiydi ama söylersem telaş edip kırılacağı için başörtüsü hakkında konuşmadım.
"Çok tatlış olmuşsun." dedim. Gülümseyip anne ve babama baktı. Babam gülümseyerek kardeşime bakıyor annem ise gözlerinin dolduğunu gizlemeye çalışıyordu.
Kapı çalınca herkes ayaklandı. Annem göz yaşlarını sildi, kız kardeşim Pınar aynanın karşısına geçip başörtüsünü düzeltti, erkek kardeşim Murat oflayarak telefonunu kapattı ve saçını düzeltti. Bende Pınar'ın koluna girip kapıya sürükledim.
"Hadi aç." dedim. Açıkçası hiç tanışmadan isteme olmasını doğru bulamamıştım. Eve gelir gelmez babama bunu söyleyip ertlemesi gerektiğini bu işin oyuncak olmadığını anlatmıştım. Babam beni anlayışla dinleyip bana katılmıştı. Bu düşüncelerimizi annemle de paylaşmıştık. Annem de katılınca geriye kalan Pınar'a söylemekti. Ancak Pınar hazırlanmakla meşgul olduğu için odasından çıkamamıştı. O yüzden maalesef babam vermeyince öğrenecekti.
Pınar derin bir nefes alarak kapıyı açtı. Elinde pembe lale demeti olan sarışın bir çocuk duruyordu. Hemen arkasına babası ve annesi daha sonra ise abisi vardı. Sadece ailecek gelmişlerdi. Böylesi daha iyi olmuştu. O kadar kişi boşuna gelmiş olmayacaktı. Annesi çarşaflı yeşil gözlü bir kadındı. Babası ise tombul kahverengi gözlü kumral bir adamdı. Hepsi içeri geçip oturunca biz de geçip oturduk.
Anneler birbirleri ile babalar da birbirleri ile sohbet etmeye başlamıştı. Sonunda kahve yapma sırası geldiğinde Pınar'ın kulağına "Hadi mutfağa kahve yapalım." dedim. Başını sallayıp ayağa kalktı ve mutfağa gitti. Bende arkasından gittim. Kahveleri hazırladı. Tam birine tuz koyacakken durdurdum. "Koymaman daha doğru olur." dedim. Kaşlarını çatıp "Neden?" dedi. "Anlayacaksın." dedim. Tuza üzgün bakışlar atıp geri yerine kaldırdı. Kahve tepsilerini eline alıp içeri girdi. Bende arkasından girip oturdum.
"Kızım sen bizim büyük oğlan ile aynı camide ders veriyorsun değil mi?" dedi Zülal teyze. Başımı sallayıp "Evet." dedim. Kahveler dağıtılınca Hüseyin amca konuştu. "Gelelim gelme sebebimize. Allah'ım emri Peygamberin kavliyle kızınız Pınar'ı oğlumuz Selim'e istiyoruz." dedi. Babam bana baktı. Başımı sallayıp söylemesi gerektiği konusunda cesaretlendirdim. Önüme döndüğümde Selim'in abisinin bana baktığını gördüm. Gözümü çekip babama baktım.
"Ailecek fikrimiz bugünlük istemeyi ertelemek fikrinde. Çocuklar tanışmadan hemen sözlenmelerini doğru bulmuyoruz. İstemeye gelmeden önce güzelcene tanışsınlar birbirlerini tanısınlar ve eğer bir ilişki yürüyebileceklerse öyle gelirsiniz. Buraya kadar zahmete ettiniz kusura bakmayın." dedi.
Hüseyin amca anlayışla başını sallayıp "Doğru söylüyorsunuz." dedi. "O zaman biz kalkalım daha rahatsızlık vermeyelim." dedi ve ayaklandılar. Pınar'a baktığımda kıpkırmızı olduğunu gördüm. Koluna vurup dudaklarımı kımıldatarak 'Kalk da uğurla.' dedim. Gözünü devirip kalktı ve gülümseyerek uğurladı.
Gittiklerinde kendimi koltuğa attım. Pınar karşımda dikildiğinde kaşlarımı kaldırarak ona baktım. "Senin fikrindi değil mi? Benim senden önce evlenmemi istemedin kıskandın bu yüzden babam ile konuşup ikna ettin." dedi. Kaşlarımı çatıp "Ne diyorsun sen?" dedim. "Ya anlaşamasaydınız. Belki dinsiz imansız işsiz biri çıkacaktı." dedim. "Ya istemeden sonra tanışırdık!" diye bağırdı. "Hep kıskancından yapıyorsun." dedi. Ayağa kalkıp "Laflarına dikkat et!" dedim. "Etmiyorum. Boşuna mı hazırlandım. Niye bir haber bile vermediniz!?" dedi. Tam bağıracakken araya Murat girdi. "Pınar sus artık. Odandan çıkabildin mi haber verelim. Koca sevdasından gözün kör olmuş. Belki psikopatın teki. Nereden emin olabiliyorsun? Sözlenmek çocuk oyuncağı mı? Ayrıca ertelendi red edilmedi." dedi. Pınar dişlerini sıkıp odadan çıktı ve kendi odasına girip kapıyı çarptı.
.........
....................... .......Merhabalarrr!
Uzun bir bölümle karşınızdayımm. Umarım yorum atarsınızz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cami Görevlisi -ARA VERİLDİ
Ficción GeneralAyakkabılarımı çıkardım tam camiye gireceğim an önüme tutulan bir sopa ile durdum. "Şey..." dedi başı eğik bir erkek. "Ben şimdilik cami Görevlisiyim. Kadınların girişi buradan değilmiş. Bana yaşlı bir amca burada durup giren kadınları uyarmamı söyl...