III

36 28 0
                                    

     Bulutlar göğü sarmıştı. Mavilikten uzak bir göğe bakıyordu otobüsün camları. Kassvet yüklü bir manzara seyrediyordu yolu. Dışarıda bardaklardan boşalırcasına yağan yağmur asfaltı dövüyor, otobüs boş yolda son sürat yoluna devam ediyordu. Feridun beyin bakışları dalıyordu sürekli, gözleri kapanmak üzereydi. Camdan dışarıyı izledi. Cama şiddetle vuran yağmur damlaları görüşünü engelliyordu. Tonlarca yağmur damlası kalabalık bir ağlama duvarı inşa etmişti camın üzerinde. Gözyaşları gibi süzülüp gözden kayboluyordu damlacıklar. Otobüsün içerisine çevirdi başını. Göz kapakları bir ton çekiyordu. Kısık bakışlarla seyretti insanları. Az önce kucağında bir bebek taşıdığına emindi bu kadının. Bebek miydi yoksa büyük bir kız çocuğu mu? Emin olamadı. Şimdi elleri boştu ama ayaklarına sarılan bir kız çocuğu vardı. Ağlıyor muydu neydi? Annesinin eteğini çekiştirdi. Annesi kınayan gözlerle Feridun beye baktı. Dilini damağında şaklattı bir iki kere ve kızının başına elini koyup kendisine bastırdı. "O kötü bir insan kızım, ona sakın yaklaşma" diye gayet duyulası bir ses tonu ile uyardı annesi küçük kızını. Kızın ağlayışı belirgindi artık. Gözyaşları aynı cama vuran yağmur damlaları gibi akıyordu gözlerinden. İçi acıdı Feridun beyin. Kendisini suçlu bir insan gibi hissetti. Ne yaptığını bilmeyen, suçundan habersiz ama kabahat işlediğinin farkında olan bir çocuk gibi kendisini koltukta büzdü, küçüldü. Bakışlarını kaçırdı.

     Bu seferde zengin olduğunu bildiği genç yapıştı bakışlarının yakasına. Nefret ve kınama dolu bakışları Feridun beyin üzerindeydi. İçerisini derin bir korku kapladı. "Ben kötü bir insan değilim ki. Ben bir şey yapmadım" diye avaz avaz bağırmak istedi ama yapamadı. Bakışlar karabasan gibi çökmüştü üstüne. Anlamazdı onlar. Yüzlerine şöyle bir bakılsa öfkeleri gayet belli ediyordu kendisini. Anlamazlardı nasıl olsa. Genç ellerini cebine attı. Bir süre bir şeyler arar gibi oldu sonra aklı başına geldi. Arka cebine davrandı ve kabarık bir cüzdanı çıkarttı cebinden. Feridun beye dengesiz adımlar ile yaklaşırken cüzdanı açtı. İçerisinden eline avucuna sığmayan, bir kısmı da yerlere saçılan para destesini çıkartıp uzattı. Feridun bey ne yapacağını bilemedi. Feridun bey ne yapacağını bilemedi. İlk önce gencin yüzüne bakıyor, nefret ağır gelince yüreğine korkup yeniden ellerine bakıyordu. Paralar dikkatini çekti. Hepsi kanlıydı. Yeşil, mavi birçok paranın arasına kırmızılar karışmıştı. Cama vuran yağmur damlasından çok farklıydı, temiz değildi. Kan doluydu avucunun içi. "Al bu paraları olur mu? Ömrümü bu kağıt parçalarına harcadım. Bana hayatımı geri ver. Ben çok gencim" diye yalvarıyor, Feridun beyden bir çıkış yolu göstermesini istiyordu. İstiyordu ama boşuna. Feridun bey daha da çok kaybetmişti. En baştan. Hiçbir şey kazanmış değildi zaten. Söz hakkı değil, yaşamı değil hayalleri ve duyguları elinden alınmıştı. Hiçbir şey kazanmış değildi zaten. Kız çocuğunun ayak seslerini duydu, sonra ciğerine basınç yapan soluklarını işitti. O tarafa doğru çekimser bir bakış attı. "Yapabilir misin sahi? Verebilir misin hayatımı geriye? Annemin de ver, o da yaşasın benimle. Hem ben daha pamuk şeker bile yemedim" dedi ve sözleri yankı gibi tekrarlandı. Feridun beyin ayaklarının dibine kadar gelmişti küçük kız.

     "Yapamam. Nasıl yapayım? Mümkün değil. Hem ben ne olacağım? Benim de yaşamam lazım. Yaşamak istiyorum ben. Sizi hayata geri getirirsem ben öleceğim bu sefer. Bir şeyler almak için bir şeyler vermek lazım. Senin hayatın benimkisinden değerli mi? Hem kim ölçüp biçiyor bu değer sistemini?" Feridun beyin sesi titriyordu, ağlamak üzereydi. Çok korkuyordu. Ölmek istemiyordu. Yaşamayı da bilmiyordu henüz. Şimdiye kadar neler yapmıştı? Nasıl geçirmişti hayatını? Kaç kere koklamıştı karısının terli vücudunu? Doymamıştı ki daha sıcak bir duş alıyor olmanın keyfine. Yo, yapamazdı. Küçük kızın ölümü hissedilemezdi, fark edilmezdi bile. Fakirdi, fakir çocuklar hep ölürdü zaten. Ama kendisi zengin ve kızdan da yaşça büyüktü. Yokluğu elbet belli olurdu. Yaşaması lazımdı onun. "Geri ver dedik sana!" diyordu annesi. Sesinde açık bir tehdit vardı. Kızının hayatını kurtarmak, onu hayata geri getirmek için yapamayacağı bir şey yoktu. Ondan cesaret bulan genç aklını kaçırmış gibi otobüsün camını yumruklamaya başladı. Feridun bey korkunun beyazlığına sarılmış, soldukça solmuştu. "Ne yapıyorsun sen delirdin mi? Öldüreceksin hepimizi dursana" diyerek gençten durmasını istedi. Genç kendisinden emin bir halde iki yumruk darbesi daha indirdi cama. Cam parçalara ayrıldığında eli de kanlar içinde kalmıştı. Ömrü boyunca kazanmak için ter döktüğü paralar avuç içinden yerlere saçılmış, artık işe yaramaz bir hale gelmişti. Eliyle sağlam bir cam parçasını tuttu, kavradı. Eliyle tarttı, göz ucuyla keskinliğini inceledi. Dudakları kıvrıldı. Gülüyordu, tehdit barındıran gülümsemesi ürkütücüydü. "Sen vermezsen ben alırım" diyerek Feridun beyin üzerine yürüdü. Sonunun geldiğini anlayan Feridun Bey son çare "Dur yapma" diyemeden gözlerini kapadı ve ağzından soluk borusuna doğru bir cam parçasının süzüldüğünü hissetti. Boğazı parçalanıyordu. Çığlık attı.

YAŞAMAK TELAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin