Kadehini kaldıran Serhan davetlilerinde göz gezdirirken Yaman'ın evine dönüşünü kutlayan cümlelerle konuşmasını bitirmişti.
Bundan belki on belki on beş gün önce Yaman'ın Neslihan hanımın oğlu olduğunu öğrenmiştik. Kendimi o an yetimhanede izlediğimiz Yeşilçam filmlerinde gibi hissetmiştim. Onu hor gören aşağılayan ve dövdüren adam babası, ölesiye kavga eden adam kardeşi ve tüm bunlara rağmen ona anlayışla yaklaşan kadın annesi çıkmıştı. Bu kadarı ancak Yeşilçam filmlerinde olurdu.
Bir de Rüya vardı tabii.
Hikayenin asıl kızı; ismine münhasır peri kızı, Rüya.
Yaman'ın yanındaydı şimdi. Elleri birbirine kenetlenmiş bir şekilde konuşan adamı izliyor arada bir de birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı ve bu mideme sancı olarak dönüyordu.
Elime tutuşturulan kadehteki içkiyi kafama dikip kadehi kokteyl masasına bırakıvermiştim.
Bu gece Yaman'ın hayatı için yeni bir başlangıç olacaktı. Umut için de böyleydi. İkisi yeni bir hayata adım atarken Cesur ve ben hayatımıza kaldığımız yerden devam edecektik.
Servis yapan garsonların birinden kaptığım yeni kadehle kalabalığın uzağına ilerlemeye başlamıştım. Adımlarım hızlı ve seriydi. Bir an önce derme çatma evimize dönmek ve kendimi yatağıma bırakmak istiyordum.
Havuzun gerisindeki küçük havuz evinin arkasına vardığımda kendimi çimenlerin üstüne atmış, sırtımı toprağa vermiştim. Yıldızlar ışıldıyordu. Serindi ama can sıkan bir soğuk yoktu.
Yanıma bıraktığım kadehin etrafında işaret parmağımı gezdiriyor, yıldızları seyretmeye devam ediyordum. "Evine Hoş Geldin Ali" partisinden birkaç metre uzaklaşmak iyi gelmişti, inkar edemezdim.
"Sokakların kızı alışkın değil tabii," deyip hemen yanıma oturan Alaz'dan başkası değildi. Pervasızca kucağıma eğilmiş yanımdaki kadehi alarak kafasına dikmişti.
Bu çocukta rahatsız edici yığınla şey vardı.
"Diğer tarafta bunun fazlası vardı niye başıma ekşidin ki?" diye sordum. Alaz güldü. Sonra yanıma uzandı.
"Sıkıldım." dedi, dümdüz bir sesle.
Cevap vermeyip yıldızları seyretmeye devam ettim.
Küçüklüğümden beri yaptığım bir şeydi bu. Yıldızları seyretmek ve hayal kurmak.
"Zor olmuyor mu?"
Başımı yan çevirip Alaz'a baktım. "Ne zor olmuyor mu?"
"Yaman'ı Rüya'yla görmek?"
Kıkırdamadan edemedim. Tekrar başımı düzleştirip yıldızlara baktım.
Yaman'ın hayatına Rüya'dan önce de birileri girmişti. Ve çoğu beni tehlike olarak görmüştü. Oysa ben bir tehlike olmanın çok uzağındaydım. Yaman'a aşık değildim. Aksine bir abi olarak görüyordum onu. Biraz fazla düşkündüm sadece. Bunun sebebi de Yaman'ın hayatımı kurtarmış olması, o günden beri de elimi bırakmamış olmasıydı. Evet, Yaman'ı kaybetmekten korkuyordum ama bu korkuyu, öz ailesine adımladığında da hissetmiştim. Eksilmek istemiyordum.
"Yaman'dan hoşlanmıyor olmanın en büyük sebebi bu
değil mi? Rüya." Başımı Alaz'a çevirdim. "Yıllardır görmediğin abine kavuşmuş olmanın mutluluğunu yaşamıyor musun hiç?"O da güldü. Dudaklarını birbirine bastırıp derin bir nefes alıp verdi. "Abimin hayaleti hep bu evdeydi," dedi ve kısa bir esin ardından devam etti. "Abim kaçırıldıktan sonra bile onun için servis açılırdı. Her yılbaşında, bayramda ve doğum günlerinde ona hediye alınırdı. Odası her zaman temizlenirdi. O hep buradaydı."
Dikleşti. Bacaklarını karnına doğru çekti ve kollarını bacaklarına sardı.
Neden bilmiyorum ama o an, Alaz için de diğerleri için de üzülmüştüm.
"Annem, Ali'nin kaçırıldığı ilk zamanlar yataktan çıkamıyordu. Hep ağlardı. Ağlamadığı zamanlarda da öylece duvara bakardı."
Kendi kendine bir kez daha gülüp başının yanına vurdu. Refleksle tuttuğum eli sıcacıktı.
Önce elime sonra yüzüme baktı. Bir süre, birkaç saniye, öyle kaldık. Elini yavaşça elimden çektiğinde omzunu silkti. "Bir gün sırf o mutlu olsun diye Ali'nin en sevdiği pijamalarını giyinip yanına uzanmıştım. Saçlarını okşamış yüzünü sevmiştim. Uyandığında ne yapmıştı biliyor musun?"
Bir kez daha güldü.
"Beni sarsa sarsa yataktan indirdi. Üstümdekileri çıkardı ve bağırdı."
Kahkaha atmaya başladı.
Şu an birisi yanımıza gelse Alaz'ın büyük bir eğlence içinde kahkaha attığını düşünebilirdi fakat öyle bir acıyla kavruluyordu ki kahkahası mutlulukla değil küçük bir çocuğun haykırışıyla çağlıyordu.
"Yani," diye devam etti. "Hayatımızda bir şey değişmedi. Ali bir hayalet gibi aramızda yaşıyordu. Şimdi sadece ete kemiğe büründü."
Dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı sol omzuma yasladım.
"Rüya bir paravan sadece," dedim sessizce. Başını bana çevirip dolu gözleriyle yüzüme baktıktan sonra nefesini dışarı bıraktı.
Beni duymuş muydu bilmiyordum. Önemli de değildi.
"Değil," dediğinde beni duyduğunu anlamıştım.
"Rüya bir paravan değil. O yani Ali kaybolduktan sonra sadece Rüya yanımda oldu benim. Ben de abimi kaybetmiştim. Ve annemle babamın aksine bir çocuktum. Onlar kendi dünyalarına o kadar vermiştiler ki kendilerini ne beni ne Çağla'yı görebildiler. Beni sadece Rüya gördü."
Beni sadece Rüya gördü.
Bu cümle zihnimde birkaç kez yankılandı.
Beni de yalnızca Yaman görmüştü.
Cevap vermedim. Verecek bir cevabım yoktu zaten. Ne diyebilirdim ki?
Ayağa kalkıp parti alanına geri dönmek için hareketlendiğimde bir çıtırtı duymuştum.
Tanımadığım bir erkek sesi duyduğumu anladığımda omzumun üstünden arkaya baktım.
Bizden biraz uzakta, havuz evinin yanındaki çardakta, duran ve konuşan bir adam vardı. Kırklarının ortasında biriydi. Belki.
"Ali benim oğlum mu?" diye bağırdığında Alaz da başını arkaya çevirmişti.
Rüya'nın annesi olduğunu öğrendiğim ama adını bilmediğim kadın görüş alanıma girmişti.
Alaz hızlı bir hamleyle kolumu tutmuş ikimizi birden taş evin arkasına sürüklemiş, sırtımı duvara yaslamıştı.
Nefesini yüzümde hissediyordum.
"Sana bir soru sordum, Neslihan inkar ediyor ama ben eminim. Ali benim oğlum." diye bir kez daha bağıran adamla irkilmiştim.
Alaz ise bomboştu. Donuk ve hissiz görünüyordu.
"Onu kaçıran sendin," dedi kadın. Başımı yan çevirip kaşlarımı çattım. Yaman'ı kaçırtan ve bunu bilen birileri vardı ve bu birileri bu ailenin tanıdığıydı. Düşman içlerindeydi.
Birilerinin onları duyduğunu, gerçeklerden haberdar olduğunu gösterme güdüsüyle iki yanımdaki kollardan kurtulmak için hareketlendiğimde aklımdan dahi geçmeyecek bir şey oldu.
Alaz beni ben daha üç adım atamadan tuttu. Tekrar duvara yasladı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı.
Sıcaklığını hissedebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tu vas me detruire
Fanfiction"Yanacağını bilerek ateşe dokunur muydu insan? Kendini alevlere bırakır mıydı? Küle döneceğine bile bile kaybolur muydu yakıcı sıcağında?" Alaz'ın çıplak göğsüne dokunurken yanacağımı da küle döneceğimi de biliyordum. Fakat ben bir anka kuşu değildi...