Uyarı: Bölüm içinde tetikleyici ögeler bulunmaktadır.
Madde kullanımı vardır.12 yıl önce
Aralık, İstanbulMontunun cebine ellerini sokup mümkün olduğunca kendini sıcak tutmaya çalışan genç kız, İstanbul'un acımasız kar soğuğunda pek de başarılı olamıyordu. Ayakkabıları su geçirmeye başladığı için çoraplarına kadar ıslanmıştı ve bu üşümesini daha da artırıyordu.
Adımları sık ve hızlıydı. Bir an önce sığınacağı bir yer arıyordu. Yetimhaneden kaçtığından beri bulabildiği en güvenli ve sıcak yerlerde kalıyordu fakat aynı yerde sürekli kalamıyordu. Bunun ilk sebebi kendinden daha büyük erkek çocukların harabe binalara girip içki içmesi ve madde kullanmasıydı. Alkoliklerden korkardı küçük kız. Babasını hatırlardı.
Babasını özlüyordu.
Annesini de özlüyordu ama babasına duyduğu özlem daha büyüktü. Yedinci yaş gününde o çok sevdiği rengarenk lunaparka gitmek için öylesine diretmişti ki, babası ona hayır diyemememiş kızını ve eşini de alıp lunaparka gitmek için aracına binmişti.
Arabada çalan şarkıyı hatırlıyordu. Son ana, her şey karanlığa gömelene kadar babasına eşlik ederek Erkin Koray'ın meşhur şarkısını söylemişti. Birden önlerine çıkan arabayla karanlığa hapsolmuştu. Son gördüğü şey gözünü alan sarı ışıklardı. Babasının savrulurken koluyla ona siper olması gözlerinin önünden gitmiyordu. Annesinin çığlıkları ise hâlâ kulağındaydı.
Gözlerini açtığında uyuşturucu etkisindeki sarhoş bir adamın kazaya sebep olduğunu öğrenmişti. İlk kez o gün duymuştu, beyazın adını.
Başını iki yana sallayıp o güne ait anlarından kurtulmaya çalışmıştı. Başarısız bir denemeden sonra ayak izi olmamış kar birikintilerine zıplamış, bir çocuk tekerlemesi söyleyerek zıplamaya devam etmişti. Babasının öldüğü günü hatırlamak istemiyordu. Mümkünse en derinlere gömmek ve bir daha çıkarmak istemiyordu.
Nihayet birkaç gündür kalmaya çalıştığı mahallede ısınabileceği bir ateş bulduğunda zıplamayı bırakmış ardından önce etrafını kolaçan etmiş sonra da ürkek adımlarla ateşin başına geçmişti.
Ellerini uzattığı ateş, kara meydan okurcasına sıcacıktı.
Islak tabureye otururken ellerini ateşin yakınından çekmemişti. Biraz ısınmak istiyordu. Sonra aç karnını doyurmanın bir yolunu bulacaktı. Ve tabii kalacağı bir yere de ihtiyacı vardı.
Siyah spor ayakkabılarından sonra çoraplarını da çıkarmıştı. Ayaklarını ısıtırken çoraplarının kurumasını sağlamak iyi olacaktı onun için. Hasta olamazdı. Hasta olursa ölür giderdi. Çürürdü.
Ellerini ve ayaklarını ateşe uzatıp mantonun başlığını başına geçirdi. Başını hafifçe yukarı kaldırdı ve dolunayı izlemeye başladı.
Çatırdayan ateşin keyfini dolunayı izlerken çıkartıyor bir yandan da hayaller kuruyordu.
Annesini düşlüyordu.
Ondan aldığı kıvırcık saçlarının tutamlarında parmaklarını gezdirdiğini, annesinin kokusunu içine çekerek göğsünde uyuduğunu, annesinin ona masallar anlattığını...
Çok değil birkaç yıl önce gerçek olan anlar, şimdi nasıl bir hayalden ibaret olabilirdi.
Kolundaki ince mavi lastiği gerdi ve bıraktı.
Acıyı sadece bu şekilde hissetmeliydi.
Annesini düşlemesi bile aptalcaydı.
Onu terk etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tu vas me detruire
Fanfiction"Yanacağını bilerek ateşe dokunur muydu insan? Kendini alevlere bırakır mıydı? Küle döneceğine bile bile kaybolur muydu yakıcı sıcağında?" Alaz'ın çıplak göğsüne dokunurken yanacağımı da küle döneceğimi de biliyordum. Fakat ben bir anka kuşu değildi...