Ekim, 2019
Bulduğu kağıtları ve kartonları, çuvala yerleştirirken karanlık bastırmadan eve gitmenin hayalini kuruyordu, genç kız. Son on beş dakikadır, çıkmaz sokaktaydı. Konteynırdaki kağıtları toparlamaya çalışıyordu.
Okulların etrafındaki konteynırlar, diğer konteynırlara göre daha iş görür durumda olurdu. Özellikle bu kolej birkaç aydır ekmeklerine yağ sürüyordu. Okulun ne öğrencileri ne de hademesi geri dönüşüme dikkat ediyordu. Gelişi güzel atılan yığınlarca kağıt ve karton oluyordu.
Toparladığı kağıtları çuvala yerleştirdikten sonra yere çökmüş, guruldayan karnını susturmak için evden çıkmadan önce yaptığı ekmeği cebinden çıkartmış koca bir ısırık almıştı. Karnı açtı. Uzun süre yürüyecekti. Eve dönmesi en azından bir saat sürerdi. Mırlayarak yanına gelen yavru kedinin başını okşadıktan sonra ekmeğin içindeki beyaz peynirden kediye vermişti. Bazen kendini yavru kedilere benzetirdi.
"Ucube!"
Asi, duyduğu ses ile irkilmişti. Bir an ona seslenildiğini düşünmüştü. Ama hemen sonra, muhtemelen çöp konteynırının etrafında birikmiş yığınlara itilen çocuğun çıkarttığı gümbürtüyle muhatabın kendisi olmadığını anlamıştı. Duyduğu ses, bir erkeğe aitti. Konteynırın arkasında kaldığı için onu görmedikleri kesindi. Asi de yere çöktüğü, önünde konteynır ve el arabası olduğu için kimlerin olduğunu görmüyordu. Hoş, görse de tanıyacak hali yoktu.
"Sen kimsin de pasta alıyorsun? Bir de not yazmış! Aptal!"
Asi yerinde huzursuzca kıpırdandı. Aptal bir kolejin aptal zorbalarına denk gelmek günün şanssızlığı olmalıydı. Eğer bir ya da iki kişiyseler onları korkutup kaçırabilirdi. Fakat üçten fazla kişiyseler elinden gelen yeterli olmayacaktı. Neticede süper kahraman değildi. Arka cebindeki kelebeğe uzanıp bir süre beklemeye karar verdi.
"Rüzgar, abicim çocuk sağır seni duyamaz ki!"
"Doğru!" diyen ses en başta konuşan çocuğa aitti. İsmi Rüzgardı demek.
Bir iç geçirdikten sonra oflayan ses biraz daha yakınına gelmişti. Hışırtılar ve hıçkırığa benzer sesler de duyuyordu Asi. Kaç kişi oldukları mühim değildi. Onlar gibi olmayan bir çocuğa neden zarar vermek isterdiler ki?
Saçlarını dikkatle toplayıp kapüşonunu başını attıktan sonra ayağa kalkmış, önündeki konteynıra olabildiğince sertçe vurarak sokaktakileri korkutmayı amaçlamıştı.
Sokakta dört liseli vardı. Üçü ayakta dikiliyor, biri doğruluyordu. Yerde, çöp poşetlerinin üstünde kilolu, saçları neredeyse kırmızıya çalan bir erkek daha duruyordu.
Arka cebindeki bıçağı hiç düşünmeden çıkarıp karşısındaki çocuklara gösterirken "Siktirin gidin," diye bağırmıştı Asi. Sesini tok ve gür çıkartmaya da dikkat etmişti. Sokakların, bir kız çocuğuna öğrettiği ilk şey "erkek" gibi olmaktı. Pınar da o da, nice arkadaşı da, bir erkek çocuğu gibi büyümüştü. Buna mecbur bırakılmışlardı. Erkek çocukları bile çoğu zaman onlardan daha güçlü daha iri kıyım erkekler tarafından zarar görürken bir kız çocuğunun daha şiddetli bir zarar görmesi kaçınılmazdı.
İsminin Rüzgar olduğunu öğrendiği çocuk kaşlarını yukarı kaldırmış alaylı bir ifadeyle "Ups," demişti. Bir adım ilerlemiş önünde duran çocuğun karnına basmıştı. "Size bir soru," derken karşısında biri yokmuş gibi davranmaya başlayan Rüzgar, ayaklarının altındaki çocuğa olabildiğince yüklenmişti. Yeni aldığı ve binlerce lira döktüğü ayakkabısının altındaki çocuktan nefret ediyordu. Rüzgar, Kaan'dan bir yaş küçük olmasına rağmen ondan daha uzun, yapılı ve güçlüydü. Bununla beraber okulda da sınıfında da ilgi gören bir çocuktu. Kaan ona göre daha yalnız daha kendi hâlinde biriydi. Ama Rüzgar her zaman dahasını isterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tu vas me detruire
Fanfiction"Yanacağını bilerek ateşe dokunur muydu insan? Kendini alevlere bırakır mıydı? Küle döneceğine bile bile kaybolur muydu yakıcı sıcağında?" Alaz'ın çıplak göğsüne dokunurken yanacağımı da küle döneceğimi de biliyordum. Fakat ben bir anka kuşu değildi...