2.Bölüm

111 13 5
                                    

Başlamadan bir votenizi alırım. Bol bol yorum yapmayı unutmayın.

"Kızın mı o akşam otel de yeğenim mi vardı?"işte buna şaşırmıştı. Ona kızımı 3 yıldır göstermedim bundan sonrada göstermiycektim. "Vardı tabi lan Gökçe 'yi geçtim, onca insanın hayatından bahsediyoruz." O yangın da deliye dönmüştüm içeriye giremiyorum her yer yanıyordu herkes çıkmıştı. Ama kızım hariç onu kurtarmam gerekiyordu onu da kaybedemezdim. "Sana tek bir soru sorucam Abidin, bunu neden yaptın"

2 gün önce
Bugün İpek'in doğum günüydü. Gökçek'ye söz vermiştim annesinin mezarına götüreceğime dair. Üstümü giyip, canım kızımın odasına girdim.

Üstü açıktı örttüm. Annesinin ki gibi kırmızı saçlarını öptüm, öyle masum uyuyordu ki gerçek dünyadan habersiz. Annesinin nasıl öldüğünden habersiz, babasının kim olduğundan habersiz...

Yerinde huzursuzca kıpırdandı, biranda lacivertlerini, yeşillerime dikti."Günaydın babacım" derken ki gülümsemesi, Dünya'nın da böyle olmasını istedim. Ama hayır bu imkansızdı,"günaydın güzel kızım" annesinin ki gibi bembeyaz tenine sulu bir öpücük kondurdum. "Yaa baba böyle öpme" yanağını sildi, yine öptüm ama bu daha suluydu."baba böyle öpme sevmiyorum" benim iki yanağımı da öptü nazikçe bir o kadarda masumca "bak ben ne güzel öpüyorum, sen de böyle öp sene babacım" dediğine güldüm ve nazikçe annını öptüm ama masumca değildi. "Tamam güzel kızım hep böyle
öperim "

"Hadi hazırlan annenin yanına gidelim"işte bunu dediğim de yüzündeki burukluğu bir tek ben anlarım "tamam babacım ama siyah elbisemi giymek istiyorum, sen dedin annenin en sevdiği renk siyah diye" bunu dediğim den beri en sevdiği renk siyahtı, o 4 yaşında bir kız çocuğuydu. Onun yaşıtları, Pembe, mor, kırmızı, mavi severdi. 4 yaşında bir erkek çocuğunun en sevdiği renk siyah değildi. O niye siyahhığı seviyordu, sevmemeliydi, sevemezdi. "Tamam babam onu giy" kocaman gülümsedim yataktan kalkarak onuda kucağıma alıp yataktan aşağı indirdim. "Ben aşağı iniyorum, nazlı ablan giydirir sana tamam mı Gökçem ?"
Minicik kafasını tamam anlamında salladı. Kıpkırmızı saçlarını yere eğillerek tekrar öptüm, ve dışarı çıktım kahvaltı hazırdı. En baş köşeye oturdum, "Nazlı hanım, Gökçeyi hazırlayıp getirir misiniz?" Kafasını salladı."tabi Uraz Bey hemen getiriyorum" onları beklerken kızımın tabağını doldurdum. Zeytin, peynir, domates, ve bol bol sucuklu yumurta ile tabağını doldurdum. Sucuklu yumurtayı çok severdi annesinin aksine. Kendi tabağımı doldurmaya başladım, biraz siyah zeytin, peynir, ve domates. Yukarıdan aşağı koşarak inen bir adet Gökçe gördüm, gülmeden yapamadım. "Kızım koşturma, düşüceksin" yanıma geldi " ama baba hemen annemin yanına gitmek istiyorum" çoktan yemeğe başlamıştı. Kendime çay ona süt doldurdum, sucuklu yumurtayı büyük bir keyifle yedi, bende onu izlemekle yetindim.

"Hadi baba gidelim, yemeğimi bitirdim" kocaman güldü yine. "Gidelim babam" ayağa benden önce kalktı çok heycanlıydı.

Evden çıktık, arabanın arka kapısını Gökçe için açtım. "Güzel kızlar binsin lütfennn" gülerek arabaya binmişti. Bende kemerini bağlayıp, sürücü koltuğuna geçtim.

Aynadan baktığım da kırmızı saçlı bebeği ile oynuyordu. Ona doğum gününde ben hediye etmiştim, "baba yolumuz uzun mu?" Elindeki bebeğe bakarak söylemişti. "Uzun değil babacım, hatta geldik bile" mezarlık tabelasını gördüm.

En az kızım kadar heyacanlıydım. Arabayı yolun kıyısına koyup arabadan indim, Gökçem de kapısını açmam için hâlâ inmemişti. Kapısını açıp,"Güzel kızlar insin lütfen" dedim kemerini çözüp. Oda gülerek aşağı indi, elinden tuttum. İpek'in mezarına doğru yürüdüm küçük adımlarla kızımda benle birlikte geliyordu. Kadınımın, mezarının yanına gelmiştik. İpek samancıoğlu

Kırmızı gül sadece kırmızı gül o gülleri severdi ama kırmızı olanları. Saçları kadar kırmızı olanları...

Mezarının her köşesine kırmızı gül dikmiştim, yavaşça mezarını suladım. "Baba artık annem gelse olmaz mı?"

Bu kıza şimdi ne denirdi. Gözleri dolmuştu o lacivertleri sulu olunca hiç güzel olmuyordu. Gözlerinden bir damla düştü, yanakları ıslanmaya başladı. Yere çöktüm ve önce yanaklarını silip, yanaklarını nazikçe öptüm. Sarıldım, kulağına "annen gelmiycek güzel kızım o artık Melek oldu" diye fısıldadım. Daha çok ağladı, bende daha çok sarıldım. "Babacım annen yok ama o bizi görüyor senin ağlamanı istemez diyi mi" kafasını kaldırıp meraklıca baktı "annem beni görüyor mu?" Kafamı sallıyıp olabildiğince gülümsedim "evet babacım annen bizi görüyor, anneni mutlu etmek ister misin?" Yine aynı şaşkınlıkla bana baktı "evet baba, annemi mutlu etmek istiyorum"

"O zaman gül babacım hep annen, senin gülmeni çok severdi canım kızım" minicik suratın da kocaman gülümsemesi yer aldı. "Baba biliyomusun bundan sonra asla ağlamıycam" kafasını boynuma gömdü. Bende minicik sırtını sıvazladım, kollarımdan mahrum bırakarak ayağa kalktım.

Annesinin mezarına kafasını kaldırıp bakıyordu. Kocaman bir gülümsemeyle kucağıma aldım, daha rahat girebiliyordu.

Birden kafasını göğüsüme koydu. Ah uyuyordu uykucu kızım, kırmızı saçlarını öptüm. Birden izlenme dürtüsü ile kafamı kaldırdım, etrafa baktım hayır kimse yoktu. Ne oluyordu bana.

Mezarlıktan çıktım arabamın yanına geldim,bir elimle kızımı tutuyor diğer elimle arka koltuğun kapısını açtım. Kızımı arka koltuğa yatırdım, en sevdiği oyuncağını elinden alıp yanına koydum.

Sürücü koltuğuna oturdum, arabayı sürmeye başladım. Eve gidip, Gökçe'yi eve bıraktım. Emniyete gittim

1 gün sonra
Bugün ***** otelinde bir balo vardı. Emniyet düzenlemişti, kızımla birlikte gidecektik. Siyah bir takım elbise giyip, saçlarımı da jole yardım ile arkaya attım.
Kızımın odasına girdim, yine uyuyordu, kırmızı saçlarını öptüm.

"Gökçe hadi uyan kızım" gözlerini yavaşça açtı. "Hadi ama baba, biraz daha uyumak istiyorum" gözlerini yine kapattı. " Baloya gitmek istemiyor musun?" Gözlerini bir anda açtı.
"Tabiki istiyorum babacım" boynuma sarıldı, kocaman öptü.
"Sen de beni öp babacım" bu dediğine gülerek yanağına yaklaşıp öptüm


Ve daha sonrada kırmızı saçlarını öptüm, "hazırlan bakalım uykucu"

10 saat sonra
Baloya gelmiştik, kapının girişinde durup Gökçe'yi kucağımda yere indirdim. "Baba burası çok güzel" kocaman gülümsedim "evet bir tanem burası çok güzel" kapıda dururken kendi başına takılan Engin Bey'i gördüm. Gökçe'nin elini tutup ona doğru ilerledim.

"Merhaba Engin Bey" önce bana baktı sonra yere bakıp kızıma baktı ve kocaman ağzı ile kocaman gülümsedi. "Merhaba Uraz seni görmek ne güzel, seni de öyle güzel prenses"

Gökçe çok utangaç olduğu için hemen arkama. Geçip bacağıma dolandı. Bende gülmekle yetindim, "mutsuz gibisiniz, canınızı sıkan bir şey mi var ?" Dediğim de direk göz kaçırdı. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam karşısında bir baş komiser olduğunu unutuyordu sanırım, yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Elimi belime atıp silahımı yokladım, ellerimi farkettirmeden geri çektim.
"Hayır yok, basım ağrıyor sadece. Sanırım alkollü biraz fazla kaçırmışım, dinlensem iyi olucak" sahte bir gülümsemeyle yanıt verdim. "Aa öylemi geçmiş olsun, dinlenin biraz"
"Sana iyi eğlenceler Uraz"

Yanımızdan ayrılınca gülümseme mi sildim. Bu işte bir terslik vardı, ama neydi?

Herkes biranda koşturmaya başlamıştı, ne oluyordu. Gökçe'yi kucağıma aldım, etrafa baktım giriş kapısından çıkamazdım çok doluydu. Yangın
Merdivenine giden kaçıyordu sanırım kapı kaplıydı.

Yangın merdivenine gittiğimde...

İNTİKAM'IN KALBİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin