"Jeongin bugün neredeydin?" diye soran babama çıkardım bakışlarımı.
Bu pek sık yaşanmazdı, bu yüzden şaşırmamak elde değildi."Bir arkadaşımla birlikte ders çalıştık." dememle elindeki çatalı bıraktı ve gözlerini üstüme dikti.
"Iki arkadaş ne zamandan beri birbirini öpüyor?" dediğinde annem de araya girmişti. "Ne öpmesi?"
Duyduğum şeyle terlemeye başladığımı hissettim. Evet erkeklerden hoşlandığım bir gerçekti ancak ailem bunu bilmiyordu. Bildiklerinde de iyi şeyler olmayacağı açıktı.
"Jeongin bunca zaman sana anlayış gösterdik ama bu kadarı da fazla artık. Sapık mısın sen, kız mı bulamadın kendine?" diyen babama çıkardım gözlerimi, her ne kadar bundan nefret etsem de.
"Dur öyle söyleme. Ben duymuştum bir yerde, gay mi deniyordu bunlara? Tedavisi neyse ona başvururuz."
Bu sefer de anneme döndü gözlerim. "Bu bir hastalık mı?" diye sordum kendimi tutamadan.
"Öyle tabii. Nasıl sen okula gidemiyorsun psikolojik sorunların var, bu da öyle bir şey."
Gözlerim dolmak üzereydi. Çoğu zaman ailemin varlığını yanı başımda hissetmezken Hyunjin'in beni iyileştirmesi, beni sevmesi bir hastalık gibi hissettirmiyordu. Asıl hasta olan onlardı çünkü sevginin ne demek olduğundan haberleri bile yoktu.
Bu yüzden buna bir 'hastalık' denmesini istemiyordum. Hastalık insanlara zarar verirdi, onları yıpratırdı. Hyunjin tüm bunların aksine beni iyileştirmişti.
"Böyle düşünmenizi istemiyorum." dememle ikisinin de gözleri benim üstümde gezinmeye başladı.
Annem ben yokmuşum gibi babama doğru "Yok yok, cidden iyi değil bu çocuk. Ne yapsak ki?" diye fısıldadı.
"Ben biliyorum ne yapacağımızı. Jeongin, bu haftasonu eşyalarınızı topla, büyükannene mi gidiyorsun şu Felix'e mi gidiyorsun sen seç. Yetişkin oldun ama hala senin bu aptal sorunlarınla biz uğraşıyoruz. Fazla oldun, gerçekten fazla." demesiyle annem araya girdi. "Olmaz öyle şey, iyileşebilir. Öylece bırakalım mı yani?"
"Anne," diyip birkaç saniye boyunca nefesimi toplamaya çalıştım. "Ben hasta değilim. Bir insanın birisini sevmesi, birbirini sevmesi hastalık olarak adlandırılamaz. Siz ne olduğunu bilmediğinizden böyle düşünüyorsunuzdur belki de."
Ikisi de iğneleyici laflarını edecekken kendimi daha fazla tutamayıp masadan kalktım hızlıca. Kendimi bu evin içinde kusurlu hissetmekten alıkoyamıyordum. Insanın kendisini rahat hissettiği yer ailesinin yanı mıydı cidden? Çünkü ben hiçbir zaman böyle hissetmemiştim.
Dolabımın üstünde bulunan valizi alıp içine kıyafetlerimi yerleştirmeye başladım. Felix'e gidecek olsam da sonsuza kadar onlarla kalmam imkansızdı, bu yüzden bir çare bulana kadar idare edebileceğim şeyler yerleştiriyordum valize.
Ihtiyacım olan bir çok şeyi valize koymuş ve ardından da sırt çantama geçmiştim. Onun içine de kişisel eşyalarımı yerleştirmeye başlayacakken telefonumun çalmasıyla odağımı oraya yönelttim.
Arayan Hyunjin'di. Her ne kadar şu an onunla konuşacak gücü bulmasam da geri çevirmeyi istemiyordum. Bu yüzden derin bir nefes çekip telefonu açtım.
"Aşkım nasılsın? Eve gidince yemek yedin mi?" diye sormasıyla içimde garip bir duygu canlanmaya başladı.
"Pek yiyemedim, sen yedin mi?"
"Neden yemedin, yemek mi yoktu?" dediğinde sırtımı yatağıma yasladım. Kusurlu hissettiğim bu evin içinde Hyunjin'in sesini duymak ilaç gibi gelmişti. O bir ilaçtı, beni iyileştiriyordu ancak insanlar buna hastalık diyebilecek kadar aptaldı.
Kendime engel olamadan burnumu çekmiş ve "Yiyemedim işte. Boşver." dememle endişeli sesi kulaklarıma doldu.
"Ağlıyor musun? Sorun ne, bir şey mi oldu? Anlat hadi."
Gözlerimden bir yaş düşmesiyle elimin tersiyle sildim onu. "Hyunjin, ben çok yalnız hissediyorum kendimi." dememle birlikte derin bir nefes aldı.
Devam ettim, "Bu evde kendimi çok kusurlu hissediyorum. Gitmek istiyorum buradan, nereye gideceğimi bilmiyorum. Beni öylece kapıya koymayı seçtiler. Aile cidden böyle bir şey mi?" diye sorduğumda onunda burnunu çektiğini duymak nedense kalbimi yumuşacık yapmıştı, ağladığı için değil sadece yanımda olduğunu hissetmiştim. Benimle birlikte ağlayan birisi vardı.
"Hayır Jeongin, sen kusursuzsun. Orada yalnız olabilirsin ama istediğin her an benim yanıma gelebileceğini biliyorsun. Yalnız hissettiğinde bile yanı başında ben olacağım bebeğim." dediğinde nefes alışverişlerimi düzene sokmak çok zordu.
"Gitmek istiyorum buradan." dememle beni onaylayan bir mırıltı çıkardı. "O zaman eşyalarını topla ve yanıma gel. Benimle yaşa. " demesiyle kendimi zorlayarak "Cidden mi?" diye sordum.
"Evet, ben ikimize de bakabilirim. Biliyorsun, senin için hep buradayım."
Burnumu son kez çekip "Tamam o zaman, ben toparlanayım." dememle beni onayladı.
"Seni seviyorum, sen kusursuzsun."
SON
ya simdi benim aklimda deli sorular var
hyunjin ve jeongin nasi gecinecek hic bilmiyorum gercekten yavas yavas kendimi bu cocuklarin annesi gibi hissetmeye basladim
ise falan sokariz artik yapacak bir sey yok ☹️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pretty boy ,, hyunin ✓
Fanfic14112023 Yaşadığı sorunlar nedeniyle okula bir süre ara veren Jeongin, onu yeni bir okul hayatının beklediğinden habersizdi. [changlix, minsung, chanmin]