2. bölüm

738 62 49
                                    

Ellerimle yüzümü ovuştururken bir yandan da olabildiğince ayılmaya çalışıyordum. En nefret ettiğim şeylerden birisi sabah erkenden uyanmak ve üstüne üstlük okula gelmek olduğundan berbat durumdaydım şu an.

Bu haftanın başında artık biraz olsun kendimi toparlayıp, her şey için geç kalmamak adına okula gelmeye zorlamıştım kendimi. En büyük sebebi neredeyse bir iki hafta önce yapılmış sınavlardı. Hocalardan sınavlarla ilgili birkaç uyarı aldığımdan dolayı gelmek zorunda kalmıştım aslında.

Gerçi neden sınava çağırıldığımı da anlamış değildim. Ne de olsa, her türlü hepsinden düşük düşük notlar alacaktım ve bu sene de böyle bitecekti. Okulda olsam veya olmasam da tüm sınavlardan kalacağım aşikardı.

Sınavları artık bir kenara bıraktım diyebilirim çünkü zaten başarılı olmayı bekleyen bir tip değildim, bunun gibi bir şey beni hayal kırıklığına uğratmazdı. Ne yazık ki.

Gözlerimi karşıda duran saate çevirince zilin çalmasına üç dakika kaldığını gördüm. Genelde okula erken gelmeyi tercih ederdim, böylelikle içeri girerken insanlarla göz göze olmak zorunda kalmazdım. Bu da benim bir şekilde kendimi koruma şeklimdi sanırım.

Zamanın bir türlü geçmeyişi artık canımı sıkmaya başlayınca, kafamı kollarımın üstüne bıraktım ve gözlerimi kapattım. Şu an huzurluydum diyebilirim, her ne kadar okulda olsam ve çevremde bir sürü insan olsa da hiçbirisini görmüyordum. Zaten ne zaman kendimi kötü hissetsem ilk yaptığım şey bu olurdu, sıkıca gözlerimi yummak.

Kulaklarımı da aynı gözlerim gibi kapatmayı isterdim ancak bunu yapsam büyük ihtimalle sınıftakiler deli olduğumu düşünürdü. Bu yüzden her ne kadar işkence görüyormuş gibi hissetsem de, birkaç saatliğine katlanmak için kendimi zorladım.

Şu an burada bir sürü kişi vardı. Hepsi her gün okula gelip, gülüp eğlenebiliyordu. Aslında bu sorun değildi, sonuçta insanların hayatları ve yaptıkları beni ilgilendirmezdi. Asıl sorun bendim, benim asla öyle olamayışım ve bunca insanın içinde yapayalnız olmak. Yalnız olmamın baş sebebi de bendim. Genelde birileri benimle konuşmaya çalışsa bunu olabildiğince kısa sürdürmeye çalışırdım. Korktuğumdan değil, hayatıma birilerini alacak tahammülüm kalmamıştı da ondan.

Önceden hayatıma giren insanların her biri, bana binlerce yara bırakarak ayrılmıştı. Kendimi olmayan bir şeye inandırmakla en büyük hatayı ben yapmış olsam da, derindeki yaraların hiçbirisi kendi isteğimle olan şeyler değildi. Zaten bir sürü yara taşıdığımdan dolayı daha fazlasını alacak gücüm yoktu.

Sınıf kapısının kapanmasını duymamla birlikte kafamı kaldırdım İlk önce, sonra hocanın geldiğinden emin olup ayağa kalktım herkes gibi. Ders matematikti ve ben henüz sınav olmamıştım. Bu yüzden hoca beni çağırmadan ben onun yanına gittim.

"Hocam, sınav olacaktım ben."

Hoca küçümseyen gözlerle bana baktıktan sonra kafasını sıkkınca sallamış ve çantasının içinden kağıt aramaya başlamıştı. Açıkçası az önceki tavır o kadar alışılmıştı ki, üzüldüğümü hissedemiyordum istesem de.

"Neredeydin bunca zamandır?" diyen hocayla birlikte derin bir nefes soludum.

"Sağlık sorunlarım yüzünden bir süreliğine okula ara vermek zorunda kaldım."

Tek kaşını kaldırıp bakışlarını üstüme dikerken diğer yandan da elindeki kağıdı bana uzattı. "Lee Minho'nun yanına geç." demesiyle dediğini yaptım.

Kendi halime şu an biraz üzülmüştüm, en berbat olduğum derslerden birisinde Lee Minho'nun yanına oturmak zor olan bir şeyi ikiye katlamaktı.

Böyle düşünmemin sebebiyse Minho'nun sevgilisi dışındaki herkese diken olmasıydı. Okulda zorbalık yapmadığı kimse kalmamıştı, ciddi bir zarar göreni görmemiştim ancak nazik birisi olmadığı açıktı. Hatta yakın arkadaşları bile çoğu zaman ondan şikayetçi olurdu ama buna rağmen neden hala arkadaş kaldıklarını anlamış da değildim.

pretty boy ,, hyunin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin