Merhaba yeniden, bu bölümü biraz daha uzun ve güzel yazmaya çalışacağım destek olursanız bu yazarı mutlu etmiş olursunuz vote, yorum atan herkese sevgilerimi yolluyorum. Beğenerek okuyorsanız en azından vote atın lütfen
İyi okumalar.
Jungkook'tan
Onlara güvenmelimiydim; bilmiyorum. Babamın ne kadar kumar borcu olduğu hakkında bir kaç bilgim vardı, peki bu olanlar neyin nesiydi. Babam neredeydi bu da önemli sorulardan sadece bir tanesi. Birtakım olaylar dönüyordu ve ben bunu çözemiyordum.
"Babam nerede?"
Beni tersleyeceklerini bile bile sordum soruyu. Sonuçta bir anda beni alıp başka bir eve götürüyorlar bu 'normal' denilecek bir durum değildi benim gözümde. Az önce telefonunda haber izleyen adam bana baktı galiba, bilemiyorum ama herhalde bakmıştır. Gözlerindeki siyah gözlüklerden nereye baktıklarını göremiyordum.
"Tahtalıköy'e uğurladık babanı. Azcık daha susmazsan senide Tahtalıköy'de sonsuz bir gezintiye çıkarırım."
Anlamadım. Ya gerçekten ölmüştü ya da dalga geçiyorlardı ama yüzlerindeki ciddilikten bu konularda dalga geçicek insanlar olmadıklarını tahmin ediyordum. Yine de çekine çekine o soruyu sordum. Sesim bile çok kısık çıkmıştı.
"Öldü mü? Gerçekten mi?"
Adam sinirlice telefonunu kapattı ve adeta koltuğa fırlatır gibi bırakıp üstüme doğru eğildi gözlüklerini çıkarıp gözlerime baktı. Gözleri aynı bir kedi gibiydi.
"Yok, dalga geçiyorum. Kardeşim öldü öldü! Neyini anlamıyorsun? Öldü işte bir sen kaldın."
Adam daha fazla üstüme gelmesin diye koltukla bütünleşmiştim resmen. Ben koltukla birleşmesem bu sefer adam benimle birleşecek bu daha kötü olurdu. Yanında oturan adam onun kolundan çekerek yanına geri oturmasını sağlamıştı. Çete misiniz siz be! Şahsen artık şüphelenmeye başlamıştım bu kadar tehlikeli görünmeleri silahlar, arabalar... Bunların tek bir açıklaması olurdu-
"Düşüncelere dalma! İn diyorum geldik."
Elimdeki plastik kelepçeleri çıkarmışlardı hiç fark etmemiştim. Bileklerim fena halde kızarmış ve acıyordu, ancak şuan söyledikleri şeyleri yapmazsam daha fazla canımın yanacağını da biliyor sayılırdım. İkiletmeden arabadan indiğimde önümde koskocaman bir apartman duruyordu.
"Bu apartmanda yaşayacaksın pek kimse yok zaten bir kişi yaşıyor. Birde sen yaşayacaksın No.14 al şu anahtarı artık senin evin."
Acaba bir rüya mı görüyorum? Parmaklarımı koluma götürüp çimdikledim kendimi ama canım yandı. Yani bir rüya değildi gerçekti. Sırtımdan apartmana girmem için ittirdiler, daha sonra neden bunu yaptıklarını sorgulardım şuan onları daha fazla kızdırmadan apartmana girmeyi tercih ettim. Yoksa ortalık karışabilirdi.
Taehyung
"Tamamdır hallettik."
"İyi, iyi aferin gözüme girdiniz. İstediğin bir şey var mı? Bana yapılan iyilikleri karşılıksız bırakmam biliyorsun."
Telefonda konuştuğu adamın hemen yüzünde güller açtığını tahmin edebiliyordu. Ondan bir şey isteme fırsatını boş şeyler için harcamazdı.
"İki şey var be abi, olmaz mı?"
Katil aslında bunu kabul etmezdi ama iyi gününe denk gelmişti ve kabul edecekti.
"Söyle hadi."
"Abi biri var çok seviyorum... Bana onu getirebilir misin?"
Taehyung, gülmemek için zor tuttu kendini. Aşk işlerini sevmezdi, işi de olmazdı zaten. O kadar şey isteme şansı varken böyle bir şey istemesi ister istemez komiğine gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Everthing Is A Lie.
FanfictionAcımasız katil Kim Taehyung ya da 'TaeTae' mi demeliyim? Kimseye acıması yok sanardı lakin bu Jeon Jungkook ile tanışan kadar sürmüştü. Jungkook, Taehyung'un kıyamadığı tek kişi mi olacaktı? Yoksa onu hayattan mı bezdirecekti?