39.BÖLÜM

2.6K 114 19
                                    

Pelin'le konuştuktan sonra odamda oturmuş ve bir süre boş boş duvarı izlemiştim. Suçluluk duygusu bir anda kalbime yerleşmişti. Derin bir nefes alıp sıkıntıyla ofladım.

Hasta olmasına üzülürken kafeyi bir süre açmayacak olması içimi rahatlatmıştı. Çünkü gece boyunca sabah olduğunda nasıl yüzüne bakacağım diye düşünüp durmuştum. O gün sonu öylece bırakıp giderken kesinlikle hata yapmıştım, bu çok kırıcıydı. Ama tamamen duygularımın esiri olduğum bir andı, bu yüzden hata yapmıştım. Şimdi ise ne yapacağımı hiç bilmiyordum.

"Defne buraya gel!" Annemin sesiyle ayağa kalkıp odamdan çıktım. Mutfaktan gelen tıkırtılar üzerine oraya gittim. Annem dolapları karıştırıyordu. "Ne oldu anne?" dediğimde bana dönüp yanıma yaklaştı. Masanın üstünde duran kağıdı alıp elime tutuşturdu. "Hemen bunları alıp geliyorsun." Kağıda göz attığımda okuduğum tuhaf isimlerle yüzümü buruşturdum. Bunlarla ne yapacaktı?

"Anne bunlar ne böyle? Ne yapacaksın sen bunları?" Annem gergin gergin baktı bana. Belli ki acelesi vardı. Fazla sinirlendirmesem benim yararıma olurdu.

"Poyraz oğluma ilaç yapacağım. Tabi sen gidip şunları alırsan, bir zahmet!"

İlaç mı? Aklıma gelen tatla kaşlarımı çattım. Ben her hasta olduğumda annem bana tuhaf bir şey içiriyordu. Tadı iğrençti ama iyi geliyordu.

"Anne bu bana içirdiğin ilaç mı?" Annem başıyla onaylayıp kendi işine döndüğünde elimde kağıtla kalmıştım. Umarım annem onu iyileştirmeye çalışırken midesini bozmazdı. Abartmıyordum, gerçekten çok kötü bir tadı vardı.

Kısa sürede hazırlanıp listeyi çantama attım. Muhtemelen işim uzun sürecekti. Bu listeyi nasıl tamamlayacağımı bilmiyordum. Yaşayıp görecektik artık.

Ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Kapıyı kapatırken bakışlarım karşı eve kaydı, tam da onun odasının penceresine. Ama gözlerimin onun gözleriyle kesişeceğini hiç düşünmemiştim. En son dün yağmurun altında görmüştüm onu. Doğru dürüst bakmamıştı bile bana. Ama bu defa gözlerini kaçırmadı. Solgun yüzü ve küçülmüş gözleriyle bana bakıyordu. Gerçekten çok kötü görünüyordu. Zaten çok çabuk hasta olurdu o. Dün akşam yağmur altında kalışını düşünürsek hasta olması kaçınılmazdı.

Bakışlarını çeken ben olmuştum. Kolumdaki çantaya sıkıca tutunup arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Böyle de kendimi bir tuhaf hissediyordum. Artık hep böyle mi olacaktı? Kaçacak mıydık birbirimizden? Ben o kadar aramız bozulmasın diye boşuna mı uğraşmıştım?

Evimden çıkıp da birkaç adım atsam yanına gidebilirdim ama şimdi aramıza kilometrelerce uzaklık girmişti sanki.

Markete geldiğimde içeri girip çantamdaki listeyi çıkardım. Buradan almam gereken birkaç şey vardı. İşim fazla sürmemişti alacaklarımı alıp ücretini ödedim ve marketten çıktım. Şimdi daha zorlu olan kısıma geçmiştik. Aktara gidecektim, tek dileğim aradığım her şeyi bulabilmekti. Annem çıkmadan önce iyice tembihlemişti, hepsini bul ve eve çabuk dön!

Esen rüzgar saçlarımı savururken çantamdan kulaklığımı çıkarıp taktım. Yeni oluşturduğum oynatma listesini başlatıp yürümeye devam ettim. Annem her ne kadar çabuk ol dese de olmuyordu maalesef. Aktar pek de yakında değildi, üstelik her şeyi orada bulabilecek miyim bu da meçhuldü.

Dün yağan şiddetli yağmurun aksine bugün hava oldukça güzeldi. Hafif bir rüzgar esiyordu. Yaklaşık yirmi dakika yürüdükten sonra aktara gelmiştim. İçeriye girdikten itibaren burnuma yoğun kokular doldu. Buraya gelmekten nefret ediyordum. Ama mecburen buraya gelmiştim çünkü burası bu civardaki en büyük aktardı. Yeniden çantamdaki listeyi çıkarıp görevlinin yanına gittim. Listeyi gösterdiğimde alacaklarımı hazırlamaya başladı. Ben de kokunun en hafif olduğu noktada bekliyordum.

PAMUK ŞEKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin