008. is like feelin' no fear when you're standin' in the face of danger.

506 42 27
                                    









"KENDİ GÜVENLİĞİNİZ İÇİN." Elizabeth ve Merith'i sürükleyen dört adamdan biri söyledi.

"Umurumda değil, ona anlatmalıyım!" diyerek bir kere daha karşı çıktı Elizabeth, aynı zamanda da tıpkı Merith gibi adamların elinden kurtulmak için çırpınıyordu.

"Korsanlar lanetli!" diye bağırdı Merith odaya zorla sokuldukları sırada. "Öldürülemezler!"

"Bunu zaten biliyor, hanımlar. Bir deniz kızı gemiye atlayıp hikayeyi anlattı." diye alay ettikten sonra adam gülerek kapıyı kilitledi ve odada iki kadını baş başa bıraktı.

"Bu Jack Sparrow'un işi!" Elizabeth adamın arkasından kapıya yapışım bağırmaya devam etse de nafileydi.

"Ahhh! Norrington'ın adamlarından da kendisinden de o kadar nefret ediyorum ki!" diye yakındı Merith ayağını sinirle yere vurarken.

"Jack'in bu yaptığına inanamıyorum." Bu sefer yakınan kişi Elizabeth'di. "Ne var biliyor musun? Aslında inanabiliyorum, o tam olarak bu kadar şerefsiz bir adam."

"Bence Jack'in bir planı vardır. Her zaman olur." Bu söylediğini Elizabeth'e istediği kadar en az kendini de inandırmak istiyordu. Evet, Jack'in her zaman bir planı olmuştu ancak ya bu sefer tek amacı kendini kurtamaksa ne olacaktı? Belki de Merith'i hiçbir zaman umursamamıştı, en başından beri hepsi kendini kurtarmak için uydurduğu bir oyundu, ne Merith'in duyguları ne de hayatı umurundaydı. Ve içinde bulundukları bu durumda Merith'in tek yapabildiği öyle olmadığını ümit etmekti.

"Onu ne zamandır tanıyorsun ki?" Her ne kadar Elizabeth saklamaya çalışsa da Merith onun yüzündeki iğrenmiş ifadeyi görebiliyordu.

"Şey..." Cümlesinin devamını nasıl getireceğini bilemediğinden dolayı susmayı seçti ve kısa bir süre sonra Elizabeth sessizliği bozdu;

"Buradan hemen çıkmalı ve önce Bay Gibbs ve diğerlerini sonra da Will'i kurtarmalıyız."

"Açık bir pencere var." Merith eliyle pencereyi işaret etti. "Bulabildiğimiz her türlü kumaş parçası iş görür."

Kadınlar planladıları gibi bulabildikleri her kumaşı birbirine bağlamaya devam ettikleri sırada kapıya tıklandığını duydular. "Elizabeth? Bugün çok iyi bir karar aldığını bilmeni istedim sadece. Seninle daha çok gurur duyamazdım." Kapının diğer ucundaki ses Vali Swann'dan başkasına ait değildi. "Ama yanlış nedenlerden dolayı alınan iyi bir karar kötü bir kara olabilir... Ve Merith; annenle biraz sohbet ettik ve geri döndüğümüzde eğer Bayn Ryan Anderson ile evlenmeyi kabul edersen annenin de seninle daha çok gurur duyamayacağını bilmeni isterim."

Evet, eminim çok gururlanırdı. Tamam ama peki Fiona Walstone daha önce bir kere bile kızıyla gurur duymamış mıydı? Merith babası ile yaptığı ilk kılıç kullanma eğitiminden hemen sonra elinde bahçeden bulduğu ince bir dal parçasıyla annesinin karşısına geçtiğini ve, "anne, bak babam bana ne öğretti!" deyip de o yaştaki bir çocuk için oldukça başarılı olan birkaç kılıç hareketi gösterdiğini ve annesinin de ona ne kadar çok kızdığını, bunun bir hanımefendiye yaraşır olmadığını söyleyip durduğunu ve saatlerce babasıyla kavga ettiğini daha dün gibi hatırlıyordu. Ya da annesi ona 11 yaşındayken ilk defa yemek yapmayı öğrettikten sonra hiç yardım almadan Merith'in kendi başına yaptığı çorbayı akşam yemeği sofrasında ailesine tattırıp nasıl olduğunu sorduktan sonra sonra babasının, "bu hayatımda içtiğim en güzel çorba olabilir tatlım! Ne kadar yetenekli bir kızım olduğunu bir kez daha hatırladım." tarzı şeyler söylerken annesinin, "Böyle bir çorbayı gelecekteki kocana sunmaktan utanmayacak mısın sen? Tuzdan başka hiçbir şeyin tadı gelmiyor." tarzı şeyler dediğini de tıpkı dün gibi hatırlıyordu.

captain of his heart | jack sparrowHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin