odaya girdiğimde elimde yaptığım makarna ve portakal suyu vardı. tepsiyle beraber yatağa yavaşça oturdum. yatağın başlığına kollarını, kollarına çenesini yaslamış camdan dışarısını izliyordu. hıçkırdı. boğazı ağrıdığında hıçkırık tutardı ve boğazına yaptığı basınç canını daha fazla yakardı.
tepsiyi kucağıma bırakıp çatalla makarnadan aldım. kollarını yatağın başlığından çekerek yanıma oturmuştu. bana döndü yüzü bembeyazdı. yüzüme bakamadı gözlerini kaçırdı.
"şarkı açmak istiyorum." çatal elimden yavaşça tabağa düştü. telefonumu çıkardım, ellerine bıraktım. şarkının ismini yazdıktan sonra telefonu yatağın ucuna atmıştı.
Sevmemeliyiz. (Sena Şener)
tekrardan hıçkırdı, elini boğazına koyup acıyla inledi. sıcak suyu dudaklarının arasına getirdiğimde yavaşça içmişti. öfkesi geçmemişti sadece canı fiziken çok yanıyordu. bu da onun enerjisini alıyordu.
yemeğinden yavaşça ağzına uzattım, itiraz etmeden elimden yemeği kabul etti.
"kanlı ellerinle yemek yedirmeye utanmıyorsun."
kısık sesle fısıldıyordu. yemeğinden tekrar yedirdim. herkesin elinden yorgun diye yemek yiyecek birisi değildi. benden yemeği kabul etmişti sadece.
şarkının hüzünlü melodisiyle dolan gözlerini ellerine dikti, elleriyle yavaşça oynarken uslu kıztek tekrar ağzını açmıştı.
portakal suyundan içmeyip sadece yemeği yese bile sonuna kadar bitirmişti.
"yine ister misin?" cevap vermeden başını çevirdi. jennie küsüp trip atınca sessiz kalacak birisi değildi, sessizliği hep evet olacak birisiydi. aşağı inip tekrardan tabak doldurdum. kaç gündür doğru düzgün beslenmiyordu kim bilir.
ikinci tabağın yarısında yatağa uzandı tamamen.
"istemiyorum." hıçkırıkla tekrar elini boğazına getirdi acıyan boğazını eliyle sıktı.
şarkı bitmiş yarım kalan sigara (No1 & Melek Mosso) başlamıştı.
biraz daha yanaştı. başını dizlerime yasladı. şaşırmadım, hep böyleydi. kızar, vurur hatta öldürürdü, ama günün sonunda bu halde olurdu. elimi boğazına getirdim.
"öldüreceksin beni değil mi?"
kapalı gözlerini açtı, dolduğu için parlayan bir çift kedi gözle gözlerimin içine baktı. boğazını yavaşça okşadım, ağrısını azaltmak için.
"hayır." umutsuzca gözlerini kapattı. bir damla yaş aktı gözlerinden.
"neden yaşattın ki beni?" sessiz kaldım. nedenini bile bile sormaya devam edecekti.
ellerim boğazını nazikçe okşadı. gözlerini kapattığından saatler sonra uyumayı başarmıştı. sessizce yüzüne baktım, kulağına eğildim. kulağıyla yanağının arasından nazikçe öptüm.
"iyiki doğdun, tek aşkım."
☆
sabah erkenden uyanmıştım kucağımda değildi. doğruldum saate baktığımda daha sabah sekize geldiğini görmüştüm. tüm evi aradım en son sorduğum güvenlik erken saatte evden gittiğini, benim istediği zaman gidebilir sözüm yüzünden de karşı çıkmadıklarını söylemişti.
ne yapabilirim ki? bir gün de olsa nefesini hissetmiştim. bomboş eve döndüm tekrar. ruhsuzca duşa girdim. haraket edecek halim asla yoktu. duştan çıkıp üzerime siyah gömlek giyindim, altıma siyah pantalon giyinip gömleğin üst düğmelerini açık bıraktım. saçımı at kuyruğu yaparak çantamı aldım bir kaç gerekli şeyi aldıktan sonra odadan çıkmıştım. arabaya binerek geri yaslandım, müzik açıp av değil avcı olacağım yere sürmelerini bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
paramparça, jenlisa
Fiksi Penggemargülümsedi, delirmiş bir kadın gibi. alayla, aklını kaybetmişcesine. "paramparça, her yer, paramparça." şarkının geri kalanı tamamlanmış, cam kalbimin ortasına inmişti. gözlerim camın olduğu yere indi, küçük parçayı daha fazla bastırmıştı karşımdaki...