7

8.8K 837 185
                                    

"Hoşgeldin..." Arkamda inanılamz bir tipi olduğu için acele etmek adına ona sadece başımı salladım. Yüzümü atkımın içinden çıkarabileceğimi sanmıyordum.

"Fulya..." Pek emin gözükmeyerek adımı mırıldandı. "Bu tarafa gelmek ister misin?"

"He?" Gerçekten anlamlandıramadığım için şaşkın şaşkın suratına baktım.

"Gel hadi..." Bu halime gülüp karavanın içinde, arka tarafa ilerledi. Duyduğum tıkırtılar sonrasında kapıyı açtığını anlayınca karavanın etrafında acele ile koşuşturdum. Sonunda kapının arkasında beni bekleyen bir adet Doruk ile beraber hiç şüphe etmeyerek içeri girdim.

Bu gereksiz güvenimin bir şekilde başımı yakmayacağından emindim.

"Nasılsın?" Dedi direkt olarak diğer müşteriler ile ilgilenmeye başlarken. Bir yandan da yan taraftan bir tabure çekmiş oturmam için önüme koymuştu.

"İyiyim. Hala biraz grip gibiyim sadece."

"İyileşemedin mi?"

"Pek değil." Duydukları hoşuna gitmediği için hafifçe yüzünü buruşturmuştu. Ancak ısınmakla meşgul olduğum için onu rahatlatacak şeyler söylemekle uğraşamadım.

Pembe eldivenlerin takılı olduğu ellerimi yavaşça öne uzatarak ızgaradan yayılan sıcağı yakalamaya çalıştım. Benim biraz daha önümde olan Doruk bunu fark etmiş ufak bir gülümseme ile belli belirsiz kenara kaymıştı.

Ardından önündeki müşterinin siparişini vermiş, ızgaranın üzerinden kaptığı bir kaç kestaneyi tezgahın üzerine almıştı.

"Fulya," biraz meraklı bir sesle tekrar mırıldandı. "Genellikle çok geç saatlerde burada oluyorsun..." Çizgiyi aşmak istemiyormuş gibi ılımlı bir ses kullanıyordu. İstemeden ileri gitmemeye çalışıyordu. Bu tatlı halleri arkasından sessizce gülmeme sebep oldu.

"Ne olmuş yani?" Kollarımı önümde kavuştururken neyden bahsettiğini bilmiyormuşum gibi davrandım.

Merak ediyordu. Ailemin bu bomboş kasaba da, bu kadar soğuk günlerde, bu kadar geç saate kadar kalmama nasıl izin verdiğini merak ediyordu. Çünkü yaşadığımız bu küçük şehir için hayat akşam sekiz gibi biterdi. Aileler çocuklarının dışarı çıkmasına genellikle izin vermezdi. Herkes o saatlerde evde olur, şehir sessizleşirdi. Tabi çocuklarda dışarısı bir hayli sıkıcı olduğu için ailelerine çok fazla karşı çıkmazlardı.

Ben ise bu sessizliğin içinde, yüzümü kesen ayaza karşılık, duyduğum hayvan sesleri eşliğinde yürümeye bayılırdım. Üşüdüğümü hissetmek her zamanki gibi canlı hissettirirdi. İçim tir tir titrerken, dudaklarımdan dökülen nefes bir buhar gibi havaya dağılırken bu yavaş şehri izlemeyi çok severdim.

Ailem ise... Ailemdi işte.

"Yanlış anlama lütfen." Acele ile bana döndü. "Sadece arkadaş çevremde dahil olmak üzere senin gibisini daha önce görmedim."

"Eh," yavaşça omuz silktim. "Gereğinden rahat bir ailem var diyelim sadece." Bu cevabımda dürüsttüm. "Ama beni her akşam görmekten sıkılmaya başladıysan daha seyrek ge-"

"Hayır!" Gözleri kocaman açılmış, tatlı bir telaş etrafını sarmıştı. "Bu oldukça güzel." Dedi inandırıcı olabilmek için biraz daha sesini yükseltirken. "Her gece bu yaşlı insanlara kestane satmak için buraya geliyorum. Aralarında seni görünce ise bu soğuk daha çekilebilir bir şey oluyor."

Gözlerime bakamadan konuşması yanaklarımın ısınmasına sebep oldu. İçim içime sığmıyormuş gibi hissederken dudaklarımı öne doğru büzüp başımı eğdim.

Bu sırada yeni gelen bir müşterisi ile ilgilenen Doruk ne kadar utandığımı neyse ki görmemişti.

Dakikalar birbiri ardına geçip giderken karavanın sıcaklığı değişmese bile ben dışarıdan geldiğim için fazla ısındığımı hissetmeye başladım. Önce boynumdaki atkının önünü açtım. Ardından pembe eldivenlerimi çıkarıp cebime koydum.

"Delirdin mi?" Doruk hareketlendiğimi fark edince göz ucu ile bana bakmış ardından çatılı kaşları ile atkımı tekrardan bana dolamak için elindeki maşayı kenara bırakmıştı. Fazla düşünmeden hareket ettiği için elleri kıyafetlerimin üzerinde dolaşmaya başladığı sırada yüzü yüzüme yaklaşmış, adeta nefesimi tutmama sebep olmuştu.

"Çok sıcakladım." Atkıyı eskisinden de sıkı bana sarınca tekrardan çıkarmak için bir hamle yaptım.

"Daha yeni hastalığını atlatmaya başladın." İkna edici bir ses kullanmak için çabaladı. "Terlediysen ve önünü açarsan tekrardan üşütürsün."

"Ama..."

"Lütfen." Siyah gözleri gözlerimi buldu. Gözlerindeki rica dolu bakış ile sertçe yutkundum. Benden ilk kez böylesine net bir şey istediği için tek yapabildiğim başımı aşağı yukarı sallamaktı. İçi rahatlamış gibi tekrardan önüne döndü. Bende uzun zamandır hissetmediğim bu sıcaklığa kendimi bıraktım.

"Bunları senin için ayırdım bu arada. Soğusun da ye diye." Dakikalar önce tezgahın üzerine bıraktığı bir kaç tane kestaneyi işaret etti.

"Canım çok istemiyor."

"Kestane almaya gelirken canın kestane istemiyor mu?" Ciddi olup olmadığımı görmek için yüzünü yavaşça bana çevirdi. "Fulya?" Sesimi çıkaramadığımda ise kaşlarını endişe ile çatarak başını biraz eğdi.

Karavanın içindeki sıcak hava ciğerlerimi yaktığı için konuşmakta bir kez daha zorlandım.

Sanki sorunumun ne olduğunu anlamış gibi daha yeni bağladığı atkıyı acele ile boynumdan çıkardı. Ardından beremi ve montumun önünü nefes alabilmem için benden kurtardı. Biraz olsun çarpan serin hava ile iyi hissederken sonunda yutkumayı başardım.

"Sıcak hava beni biraz basıyorda..." Kazağımın yakasını çekiştirirken fısıldamayı başarmıştım.

"Özür dilerim..." Eldivenini boşta bıraktığı parmak uçları yüzümdeki sıcaklığı söndürmek ister gibi gezinirken mırıldandı. "Sadece daha yeni yeni iyileşiyorsun... Zaten benim yüzünden hastalanmıştın o gün-"

"Doruk." Başımı iki yana sallayarak sözümü kestim.

"O gün o saatte kadar gelmeyeceğini söyleyen birini beklemek benim tercihimdi. Senin suçun değildi." Sözlerim içini rahatlatmadı. Sıkıntılı bir nefes aldı.

"Genç buraya bakacak mısın?" Dışarıdan seslenen yaşlı bir adam ile Doruk bana çelişkili bir bakış attı. İşine dönmesi için hafifçe gülümseyip başımı salladım. O ise zorunluluktan benden uzaklaştı.

Beni görmediği an gülümsemem soldu. Karavanın camından giren hava hala bana yetmiyordu. 

"Bugünlük gitsem iyi olacak." Sendeleyerek ayağa kalktım. Doruk bir kaç kestaneyi kese kağıdına koyarken duraksadı. Ne bana baktı ne de önüne döndü. En sonunda da sadece başını salladı.

Eşyalarımı toparlayıp kendimi dışarı attığımda hissettiğim serinlik ile içim biraz daha soğumuştu. Yine de tüm enerjimin çekildiğini hissetmekten kendimi alamıyordum. Otobüs durağına yürümek uzun zamandır hiç bu kadar zor olmamıştı.

Kestaneci (Kısa Hikaye)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin