Bölüm 3: Buram Buram Yalan

55 7 13
                                    

Son 1 dakikada yaşadıklarım normal değildi. Önce Alper abim arayıp Umut abimin depresyona girdiğini söylüyordu. Sonra arkadan 'B.' çalıyordu. En sonda Bora arkadan Umut abime 'Buse yoksa ben varım.' diye bağırıyordu.

Dur. Bir dakika. Alper abim Umut abimin depresyona gireceğinden bahsetmişti. Arkadanda Bora Buse'yle ilgili konuşmuştu. Umut abimin dinlediği şarkının adı 'B.' idi. Buse'nin baş harfide 'B' idi. Noktada bir cümle bittiğinde sonuna konuyorsa. Yoksa Buse Umut abimden mi ayrılmıştı?

Hala hatta olan Alper abime korkarak o soruyu sordum. "Abi Buse ile Umut abim mi ayrıldı?" Sorumun cevabı ise tahminimin aksine Alper abimden değil de Umut abimden gelmişti

"Seni gördüğüm ilk gün gibi
Gözümü kapat ve öp beni
Kalabilirsem bu hikayede
Minik elinle sar kalbimi

Seni gördüğüm son gün gibi
Gözümü kapat öldür beni
Kalamadım ki bu hikayede
Bilemedim belki üzdüm seni"

Sanırım kulaklarımdan kan akıyordu. Aslında cevabımı almama rağmen abim "Evet. Ve şimdi eve gel." diyip telefonu yüzüme kapattı. N'oldu şimdi?

Odadaki 3 meraklı göz benim üstümdeydi. Lakin ikisi verdiğim tepkiler için bir meraktı. Bir tane gözdeki duyguyu anlayamamıştım ama hiç hoşuma gitmemişti.

"Benim eve gitmem gerekiyor. Eğer bir sorun yoksa." dedim Kara'ya hitaben konuşarak. Kara başını sallarken "Bir sorun yok. Ama istersen yarın Balca ile tanışabilirsiniz." dedi. Aslında Balca'yla tanışmak işime gelirdi.

"Tamam, yarın konuşuruz." dedim. Ben kapıya yönelirken arkamdan adını hala bilmediğim çocuk ile Mert'inde kalktığını gördüm ama bozuntuya vermeden yürümeye devam ettim. Tam kapıyı açtığım anda şiddetli bir şimşek çakıp yağmur yağmaya başladı. Şansımın içine tüküreyim ben emi!

Ben merdivenleri inerken arkamdan Mert ve adını bilmediğim çocukta bana yetişmişlerdi. Mert bana hitaben konuşup "Seni evine bırakalım istersen. Çok yağmur yağıyor." dedi.

Kafamı olumsuzca salladım. Canım hiç konuşmak istemiyordu. Ama nedeni Umut abim veya Buse değildi. Sebebi Kara'nın davranışları. Çol tuhaf davranıyor. Benim üzüldüğüm şeylere gülüyor, sanki bunları biliyormuş gibi mimikler kullanıyordu.

Merdivenler bittiğinde hala sol göğsümün üzerinde duran isimliği çıparıp yere attım. Eşyalarımı koyduğum dolabın bulunduğu odaya gittim. Dolaptan çantamı ve trençkotumu alıp bir daha açmamak üzere kapattım.

Hızlı adımlarla odadan çıkıp çıkışa doğru ilerledim. Yine tepinenlerin ve dans edenlerin arasından sıyrılıp yukarı çıkan merdivenlere tırmandım. Merdivenler bittiğinde soğuk havanın etkisiyle titredim. Daha üzerim giymediğim trençkotumu giyerken hızlı adımlarla ara sokağın çıkışına ileliyordum. Küçük patronlar görünürde yoktu.

Ara sokaktan çıkıp ana caddeye geldiğimde caddenin bom boş olması yüzümü güldürdü. Hızlı yürümekten sıkılıp koşmaya başladım. Koşmayı seviyordum. O günde bolca koşmuştuk.

Arkamdan gelen far ışığıyla arkamı döndüm. Pahalı bir maseratiydi. İçinde adını bilmediğim çocuk ve Mert vardı. Yavaşladım, yavaşladılar. Durdum, durdular.

"Gel kızım işte. Bak nasıl yağmur yağıyor." dedi Mert. Aslında haklıydı ama 'o' klişeyi yaşamıyacaktım.

"Efendim o klişeyi yaşama gibi bir derdim yok. Size iyi geceler."

"Aradaki mesafeyi bıraksak mı? Nede olsa biz almadık seni işe." Oo adını bilmediğim beyler bizim konuşmamıza dahil olurmuydu? Kahveleri bana dönüktü. Kafamı sallayarak onu onayladım.

Kanlı AntHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin