Yazarın sonunda ''ölümle bile olsa kavuştular'' imajı vermeye çalıştığı çift. Cennete giden adam, cehenneme giden kadın.
Ölüyorum, ölümümü hep düşünmüştüm. Ölüm hakkında aklımdan binlerce senaryo geçiyordu, yanma, donma, boğulma, intihar, bir keskin nişancı kurşununun silahından çıkıp kafama isabet etmesi... Vücudumda hissettiğim tek şey gücümü çığlıklarımla çalan keskin acıydı.
(5 Temmuz 2018)
Kitabın son sayfasını kapattım, kitaplığımın zar zor sağlam durmaya çalışan raflarından birisine ''Genç Werther'in Acıları'' kitabını yerleştirdim. Birisi ''bir kitap alıntısıyla kendini anlat.'' deseydi ''İki ömrüm olsun isterdim; biri yaşamak, diğeri okumak için...'' derdim. Açık penceremin pervazına ellerimi koyup okyanusa baktım. Bahçede babamın küllerine sarılıp ciğerini sökerek ağlayan annem vardı. Babamın ölümü umurumda değildi, eğer bir gün olurda onu affedersem gözyaşlarımla boğulan gecelerim onu affetmez. Çok dövdü beni; sekiz yaşında en yakın arkadaşım Ava'ya ilk aşkım Harry'yi seçilmiş çocuk Harry Potter'ı anlatırken yakaladı ''aşk senin neyine Lavinia?'' diye bağırarak, anneme tokat atmaya çalıştığında onu durdurdum ''kendini ne halt sanıyorsun Lavinia!?'' diye bağırırken, anneme tokat atmasını engellemedim annem kafasını vurup bayıldı ''anneni neden korumuyorsun Lavinia?'' diye bağırarak dövdü beni. Anneme hep ''gidelim. Ne sana vursun ne bana'' dedim ''Baban seviyor beni'' dedi. Hiç bir zaman ''Bizi seviyor'' demedi. Hep onu sevdiğinden bahsetti, bizi değil. Babam beni hiç sevmedi. Ben kazayla doğmuş babasının nefret ettiği çocuğum.
Eski sandalyenin üstünde duran bez çantamı alıp evden çıktım. Bahçeye indiğimde annemin ağlaması biraz olsun durmuştu. Babamın küllerine sarılıp çimenleri izliyordu.
''Kendine yazık ediyorsun anne.'' dedim fısıldayarak.
Cebimdeki telefonu çıkartıp çocukluğumdan beri en yakın arkadaşım olan Ava'yı aradım. Hemen cevap verdi
-Alo Ava sahilde buluşalım.
-Tamam geliyorum.
Telefonu kapattım. Beni hiç bir şey söylemesem bile anlar. Ne dersem diyeyim kırılmaz. Bilir çünkü onu kırmak istemediğimi. Yolu daha renkli hale getirmek için kulaklığımı kulağıma takıp Panic Room şarkısını açtım. Sahil yoluna yaklaşmaya başladığımda okyanusun o güzel kokusu daha da artıyordu. Sahile vardığımda bez çantamdan beyaz örtüyü çıkartıp sahilin sıcak kumlarına serdim. Örtünün üzerine oturdum, beyaz cildimin üzerindeki deniz kabuğu şeklindeki kolyemi avcumun içerisine aldım ve okyanusun mavi sularını izlemeye başladım. Telefonuma gelen bildirim sesiyle telefonuma baktım. Ava mesaj atmıştı.-''Geldik neredesin?'' Kafamı kaldırıp etrafa baktım.
''Ava! Buradayım!'' bir yandan sesleniyor bir yandan beni görmesi için elimi sallıyordum. O sırada Ava'nın yanında eski sevgilim Ares'i gördüm. Ava'yla sarmaş dolaş bir şekilde yürüyorlardı. Gerçekten mi?
Yanıma iyice yaklaştılar Ares'in iğrenç karakterini gizleyen yakışıklı yüzüne iğrenircesine baktım.
-''Bunun ne işi var?'' dedim Ares'i gösterirken.
-''Yıllar önce yaşanmış olaylar yüzünden grubumuzun dağılması saçma Lavinia.''
Ares uzun biçimli iğrenç elini bana uzattı.
-Geçmişteki olayları bir kenara bırakıp dostluğumuzu devam ettirelim.
pişkin pişkin gülerek bana baktı.
-İstemez. İnsan aşık olduğu kişiden yalvarırcasına yardım istediğinde o kişi ona yardım etmiyorsa bitmiştir. Bazı şeyler unutulmamalı Ares.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanusun Kalbi
Fantasy''Okyanusun kalbi efsanesi sahil kasabası olan Zege'nin bir efsanesidir. Takının deniz kabuğu şeklinde olduğuna inanılır. Takının bir kolye ve yüzük olduğu hakkında tartışmalar vardır. Tek bilinen kabuğun içerisinde okyanus alfabesiyle ''Okyanusun K...