''Okyanusun kızgın dalgalarının arasında bir kadın bedeni buldular, yüzünde korkunç bir ifade vardı. Sanki cehennemin yakıcı alevinde kavrulmuş gibi...''
Dudakları, gözleri, ve o beyaz soğuk elleri hepsi bedenimde geziyordu. Akira dudaklarının sıcak öpücüklerini karnımda hissediyordum, ellerini çok iyi kullanıyordu. İlk defa böyle hissediyordum. Ve uzaktan gelen o ses; ''Prenses...'' ses çok tanıdık geliyordu ama kim olduğunu çözemiyordum. ''Prenses kabus mu görüyorsunuz?'' yataktan sıçrayarak uyandığımda bir çift kırmızı göz beni izliyordu. Yanaklarım Akira'yla ilgili gördüğüm ıslak rüya yüzünden kızarmıştı.
''Prenses? Kabus mu gördünüz? Su getirmemi ister misiniz?'' ne diyeceğimi bilemedim. Zihinimin oynadığı oyun yüzünden kendimi çok kotu hissediyordum. Nora masanın üzerindeki su dolu bardağı alıp bana getirdi. Koca bardağı kafama diktim.
''Aptal bir kabustu. Gidebilirsin.'' dedim. Nora göz ucuyla iyi olup olmadığıma emin olmak ister gibi bakıp odadan ayrıldı. Kendime hakim olmalıydım zordu ama kontrol benim elimdeydi. Odamdaki banyoya doğru ilerlerken bacaklarımı birbirine sürtmemek için büyük bir irade mücadelesi veriyordum. Banyonun kapısını açtım ve üstümdeki ipek geceliği tek hamlede çıkartıp, kendimi soğuk suların içine attım. Gözlerimi kapatıp aklımdaki kirli düşüncelere son vermek için adeta zihin savaşı veriyordum. Gözlerimi her kapattığımda rüyamdaki görüntü aklıma geliyor zaten kızarık olan yüzümü daha da kızartıyordu. Beyaz cildim resmen domates gibi kızarmıştı. Sırtımı buz gibi soğuk duvara dayadım ve kendi kendime tekrarlamaya başladım.
''Kirli zihin, kirli zihin, kirli zihin...''
Zihnimle olan savaşı yavaş yavaş kazanıyordum. Kirli düşünceler zihnimi terk ederken derin nefesler alıp veriyordum. Soğuk suyu bedenimin her yerine getiriyor beynimin başka yere odaklanmasını ve bu sayede kirli düşüncelerin zihnimden daha çabuk uzaklaşmasını sağlıyordum.
✩࿐࿔
Öğle saatlerine doğru Mualla halkıyla tanışmam için bir tören olacaktı. Her şey kralın tahmin ettiği gibi ilerlerse bir ay içerisinde yalnızca Mualla kraliyet ailesinin davetli olduğu nişan töreni yapılacak ve halka nişanlı olduğumuz duyurulacaktı. Eğer yolunda gitmeyen şeyler olursa örneğin halk Liva gibi vârisin kuyruklu birisiyle evlenmesinin daha doğru olacağını düşünüp beni sevmezlerse plan B uygulanacaktı. Yani en korkunç deniz yaratıklarını zarar görmeden yenip Mualla'ya layık bir kraliçe olduğumu kanıtlamam gerekiyordu.
Eğer tanrı oralarda bir yerdeyse kralın tahmininin doğru çıkması için ona yalvarıyorum. Akira dün gece bunlardan bahsetmişti. Mualla halkının ne kadar ırkçı bir halk olduğundan da bahsetmişti. Bırak bir insanı diğer kuyruklularla bile zor anlaşıyorlarmış.
''O zaman Lavi seni bu halkın görüp görebileceği en güzel gelin yapmamız gerekiyor.'' Carrie bunu derken dolabımdaki süslü elbiselere bakıyordu. Daphe sevgilisine bakarken siyah kıvırcık saçlarını oynuyordu. ''Benim güzel yürekli Carrie'm Lavi'yi kendisini kanıtlamadan kabul etmeleri okyanusun sırlarının birleşik bir halde bulunması gibi bir ihitmal.'' Carrie Daphe'e masum bir bakış attı ''her ihtimali değerlendirmemiz gerekiyor annecik.'' Daphe ''annecik'' kelimesini duyunca öksürük krizine girdi. Kendimi tutamayıp güldüm. Daphe öksürüklerinin arasında konuştu ''Carrie'm meleğim bazen beni öldürmeye çalıştığını düşünüyorum.'' Carrie cevap vermedi ama sırıtıyordu. Fiona dolabın içindeki elbiselerden birisini işaret ederek ''Şu buz mavisi olanı çıkartsana.'' Carrie buz mavisi elbiseyi çıkarttı. ''Kesinlikle bu!'' açık camdan Edwin'nin sesini duyunca hepimiz o yöne baktık. Yunus balığının üstüne binmiş camın önünden bize bakıyordu. ''Emin miyiz?'' diye sorduğumda Edwin sinirli bir şekilde baktı ''Burada ünlü moda uzmanı Edwin duruyor farkındasın değil mi?'' güldüm ''Peki o zaman ünlü moda uzmanı Edwin emrinize uyup bu elbiseyi denemeye gidiyorum.'' Nora ''Yardım etmemi ister misiniz efendim?'' dedi ''Adım efendim değil Lavinia ve çok iyi olur.'' Nora'yla banyoya ilerledik. Korseyi üzerime geçirdik ve sonuna kadar sıktık. Elbiseyi giydim ve Banyodan çıktık.
Elbise ayarlanmadığı için güzel durmuyordu. Nora Elbiseyi ayarlamaya başlamıştı. Diğerleri Ayakkabı ve taç bakıyordu. Elbise buz mavisi kristallerden oluşuyordu. kolları buz mavisi tülden oluşuyordu. Fiona elinde elbisemin renginde topuklu ayakkabıları giymem için yere koydu. Ayakkabıları da giyip etrafımda bir tur döndüm. Edwin yapılı saçıma deniz kabuklu süsü yerleştirdikten sonra sadece makyaj kalmıştı. Okyanusun kalbi parlak ışığını tekrardan yaymaya başlamıştı. Daphe kollarını göğüsünde birleştirdi ''Senin kolyede beğendi.''
✩࿐࿔
Sonunda hepimizin beklediği o an gelmişti. Halk sarayın bahçesine toplanıyor ve benim heyecan katsayım giderek artıyordu. Derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. ''Tamam ölüm çiçeği bu hayatının sonu değil.'' kendi kendime konuşarak rahatlamaya çalışıyordum. ''Okyanusun kalbi?'' Akiara'nın sesi kulaklarıma varınca sesin geldiği yöne doğru döndüm. ''Efendim?'' diyecek başka bir şey bulamamıştım.
''İyi misin?'' iyi miyim? ''İyiyim.'' değildim. ''Emin misin?'' ''Eminim.'' hadi doğruyu söyle ve o okuduğun kitaplardaki gibi at kendini onun kollarına. ''Zihnindekileri iyi kontrol etmelisin okyanusun kalbi.'' ne? ''Daphe'in bahsettiğini sanıyordum. Biz kuyrukluların güçleri vardır.''
Rezil mi oldum? Yok canım şaka yapıyor değil mi? ''Rezil olmadın. Ve şaka yapmıyorum.'' yüzümün bir domatesten farksız olduğuna emindim. ''Ben, ben özür dilerim.'' ''Dileme müstakbel kocandan utanmana gerek yok okyanusun kalbi.'' bacaklarımın titrediğini ve ayakta durmakta zorlandığımı hissettim. Dengemi toplamak için duvara tutundum. ''Heyecanını anlıyorum ama halka heyecanını hissettirmemen lazım yoksa o canavarlardan kaçışın olmaz.'' ''Bunun canavarlardan daha korkunç olduğuna eminim'' sırıttı. ''Cesaretine hayran kaldım doğrusu. Evet bazen kaygı olayları bize canavarlardan daha korkunç gösteriyor.'' yanıma yaklaştı ve ellerimi ellerinin arasına aldı. ''Şimdi gücünü topla ve gelmiş geçmiş en iyi kraliçe olacağını onlara kanıtla.'' hiç yardımcı olmuyordu. Zege'deyken oldukça sakin bir hayatım vardı. Ne kraliçe adayıydım ne de halka kendimi sevdiremezsem canavarlara yem olma tehlikem vardı.
''Hadi okyanusun kalbi vakit geldi.'' girmem için uzattığı koluyla kendi kolumu sardım.
Gözlemci bakış açısı
Prens ve sarı saçlı kız sarayın kapısından çıkmış halkın olduğu kısma selam vererek yürüyordu. Kuyruklular kıza iğrenircesine bakıyorlardı. Sahneye kral gelince yuhlama sesleri tüm bahçede yankılanmaya başlamıştı. Kral halkı sakinleştirmeye çalışıyor ama yanında duran kraliçe oldukça memnun gözüküyordu. Halkın arasından biri sahneye atlamaya çalışıyor muhafızlar onu tutmaya çalışıyordu. ''Aptal bir insanı kraliçe diye nasıl gösterirsin kral?!'' halk oldukça sinirli duruyordu. Sarı saçlı kızın bacakları titriyor gözleri doluyordu. Yüzünde korku vardı. Elini kalbine götürdü boğuluyor gibi gözüküyordu. ''Okyanusun kalbi?'' kız oracıkta prensin kolları arasına yığılıp kaldı. Prens bağırıyor babasından yardım istiyordu. Prensin endişesini gören halka sessizlik çökmüştü. Bahçede sadece prensin yardım çığlıkları yankılanıyordu. Kral oğlunun yanına koştu. ''Revire çabuk!'' prens kızı kucakladı var gücüyle sarayın kapısına doğru koşmaya başladı.
Selamlar, sonunda yeni bölümle karşınızdayım. Affınıza sığınıyor ve bu zamanı belli olmayan bölümler için özür diliyorum. Bundan sonra her cuma bölüm atmaya çalışacağım. Oy vermeyi ve o değerli yorumlarınızı yazmayı unutmayın, seviyle kalın...<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanusun Kalbi
Fantasía''Okyanusun kalbi efsanesi sahil kasabası olan Zege'nin bir efsanesidir. Takının deniz kabuğu şeklinde olduğuna inanılır. Takının bir kolye ve yüzük olduğu hakkında tartışmalar vardır. Tek bilinen kabuğun içerisinde okyanus alfabesiyle ''Okyanusun K...