2. Bölüm

36 12 3
                                    

''Kadının içinden hiç gitmeyen yanma korkusu, adamın içinden hiç gitmeyen özlem duygusu''

Ayakkabılarımı çantama asmış, sahilde deniz kabuğu topluyordum. Kabukların hikayelerini düşünmek umut veriyordu. Hepsinin eskiden birer hayatı vardı. En sonunda her birinin iki olasılığı var. Okyanusun dalgalarıyla sahile vurduktan sonra, ya insanların koleksiyonlarını süslüyor, yada sahilde insanların üzerlerinden geçmesini bekliyordu. Sahilin ıslak kumları üzerinde yürürken mavi bakışlarım bir deniz yıldızı yakaladı. Ona daha yakından bakmak için yanına gidip eğildim, suya doğru ilerliyordu. Eğilmiş onu izlerken durdu. Sanki beni izliyor gibi hissettim. Deniz yıldızını izlerken bir ses duydum ''Okyanusun kalbi...'' ayağa fırladım etrafa baktım kimse yoktu. Kafamı deniz yıldızına tekrardan çevirdiğimde orada olmadığını gördüm. Nereye gitmişti? Islak kumların arasına sıkışmış bir kağıt dikkatimi çekti. Kumları dikkatlice kazdıktan sonra kağıdı elime aldım. Kağıdın üzerinde kalmış ıslak kum taneleri güneşin ışığıyla parlıyordu. Alttan gözüken yazıları delicesine merak ediyordum açmaya çalıştım ama yırtılıyordu. Eve gidip kurutmaya karar verdim. Hızlıca ayakkabılarımı giyip evin yolunu tuttum. Koşar adımlarla yürüyordum. Eve varınca çantamdaki evin anahtarını hemen çıkartıp deliğe soktum. Apar topar merdivenlere giderken annem mutfaktan seslendi.

-Lavinia sen mi geldin kızım?

-Evet annem! Odamdayım ben!'' diye karşılık verip odama çıktım.

Çantamı bir köşeye fırlatıp saç kurutma makinesini çalıştırdım kağıdı kuruttum. Kağıdı açtım anlamsız semboller ve deniz kabuğuna benzer bir çizim vardı. Kaşlarımı çatarak kağıda baktım, dikkatli bakınca sembollerin sokaklardaki tabelaların altında olan sembollere benzediğini fark etmiştim. Sembollerin atındaki çizimi daha dikkatli inceledim. Çizim benim kolyeme çok benziyordu. O anlamsız semboller çizimin içindeki deniz kabuğunun iç kısmında da vardı. Ve aynı semboller benim deniz kabuğu şeklimdeki kolyemin iç kısmında da vardı. Çizimdeki deniz kabuğu bir ipe bağlanmıştı aynı benim kolyem gibi.

Kağıdın arka kısmına baktığımda o anlamsız sembollerin altında harflerin yazılı olduğunu gördüm. Kolyemi çıkartıp içerisindeki sembollerle eşleşen harflere baktım. Martı, güneş, ada, element sembolüne benzeyen şey, ördek, vatoz, ördek, güneş, element sembolüne benzeyen şey, denizanası, balık, ahtapot ''okyanusun kalbi'' sahildeyken duyduğum o kelimeler. Ne anlama geliyordu bu? Birisi bana şaka mı yapıyordu? Çocukluğumdan beri taktığım bu kolye bir kolye değil miydi? Olanları anlamaya çalışıyordum ama hiç bir şey mantıklı gelmiyordu. Çocukken bu kağıdı ben yazmış olabilir miydim? Hayır. O zaman bu neyin nesiydi? Kağıdı yatağımın üstüne koyup odada volta atmaya başladım. Düşünmeye çalışıyordum. Sanırım şuan birisinin bana şaka yaptığını düşünmek en iyisi olacaktı. Kağıdı çekmecelerimden birisine gelişi güzel koydum ve laptopumun başına oturdum.

(20 kasım 2020)

Kitaplığımdaki tüm kitapları teker teker indiriyordum. Artık raflarımın sağlamlaştırılması gerekiyordu. Kitapları raf raf indirip yere yığdım. Kitapların arasında zar zor yürüyerek her şeyi koyduğum çekmecemi açmayı başardım. Tornavidayı bulmak için çekmeceyi karıştırıyordum. Elime gelen bir kağıda gözüm çarpmıştı. Yıllar önce ne olduğuna anlam veremediğim üzerinde saçma sapan şeyler yazan o kağıt. Kağıdı tam buruşturup çöp kutusuna atacaktım ki daha önceden görmediğim yazıların yazdığını fark ettim ''okyanusun sırları'' nasıl yıllar önce kenara fırlattığım bir kağıt parçasında daha önceden yazmayan şeyler yazabiliyordu? Masanın üzerinde duran laptopu alıp yatağa oturdum. Arama motorunu açıp ''Okyanusun kalbi'' diye arattım. Çıkan sitelerde Titanik filmindeki bir takıdan bahsediliyordu. Sayfada aşağıya kaydırdıkça hevesim azalıyordu ve başka bir site gördüm. Siteye girdim ve okumaya başladım; ''Okyanusun kalbi efsanesi sahil kasabası olan Zege'nin bir efsanesidir. Takının deniz kabuğu şeklinde olduğuna inanılır. Takının bir kolye ve yüzük olduğu hakkında tartışmalar vardır. Tek bilinen kabuğun içerisinde okyanus alfabesiyle ''Okyanusun Kalbi'' yazdığıdır. Efsane; Okyanusun kraliyeti Mualla'nın geleneğine göre varislerinin evlenecekleri kıza bu takıyı hediye etme zorunluluğu vardır. Yüzyıllar önce parçalara ayrılmış ''Okyanusun Sırları'' kitabında bir varisin 21. yüzyılda Zege kasabasında yaşayan bir kıza bu takıyı göndereceğiyle inanılır.''  tek kaşımı kaldırmış bilgisayarda sitede yazanları anlamaya çalışırken kapı aniden açıldı. 

Annem gülümseyerek ''Lavinia kızım Ava ve Ares geldi. Seni çağırıyorlar.'' dedi. Ares'in geldiğini duyunca istemsiz bir şeklikde göz devirdim. ''Tamam anne geliyorum'' dedim. Annem kafasıyla onaylayarak odadan çıktı. Sarı saçlarımı sıkı bir topuz yaptım, bej rengi, kurdele süsü olan bir korse, siyah bol pantolon, siyah deri ceket giydim. Eski sandalyenin üzerinden bez çantamı alıp koluma taktım. Aynada son kez kendime baktıktan sonra uzun siyah botlarımı ayağıma geçirdim. Evden çıktıktan sonra nefes almadan konuşan Ava ve onu dinlemekten yorulmuş Ares'in yanına gittim. 

-''Selam.'' sesimi yapabildiğim kadar soğuk çıkarttım. 

İçimden bir ses ne kadar Ares'le arkadaş olarak kalmamı söylese de diğer bir ses onun yaptıklarını unutmamam gerektiğini söylüyordu. Ve bende ikinci sese barışmamamı söyleyen sese uyuyordum. Yaptıkları affedilir gibi değildi. Ne kadar değiştiğini söylese de her zaman, ne olursa olsun geçmişi unutma kafasında olmuş birisiydim. Bunu en iyi Ares biliyordu. İsterse hayatımı kurtarsın, ağızıyla kuş tutsun olan olmuştur, yaşanan yaşanmıştır, biten bitmiştir. Sadece kendini seven, kendini önemseyen o kızın ona zarar veren birisini affetmesi söz konusu bile olamazdı. Ares beni baştan aşağı süzdü ağzının içerisinde bir şey geveledi. Ava'nın gülen yüzü beni görünce düştü ve bu bir kaç saniye kadar sürdü hemen sonrasında eski haline geri döndü. Uzun bir süredir Ava'nın bu hareketine şahit oluyordum. Ve nedenini oldukça iyi biliyorum Ares'in onu değil beni seçtiğini bir kez daha görmesi. Ama hiç bir zaman onu bunun için suçlamadım. Biz hepimiz bu konuda hem suçsuzduk, hemde oldukça suçluyduk. Evet insanlar aşık oldukları kişiyi seçemezler ama kimle birlikte olacaklarını seçebilirler. Buda bir gerçektir ki Ares ve ben Ava'nın Ares'e olan duygularını hiçe sayıp birlikte olduk. 

✩࿐࿔

Sahilde oturmuş Loves Rock şarkısını dinliyorduk. Şarkı çalarken ben okyanusa, Ares bana, Ava Ares'e bakıyordu. O gün Ares on beş yaşındaki ergenliğin doruklarını yaşayan Ares, bana on beş yaşındaki en ufak şeye alınan Lavinia'ya defalarca aldatıp kullandığını söylemişti. Bunu birisi bugün yirmi bir yaşında olan bana bunları söylerse muhtemelen yüzüne oldukça sert bir yumruk yerdi ama 6 yıl önce babasının hiç bir zaman sevilmeyeceğine ikna ettiği Lavinia kalbine büyük bir hançer yemişti. On altı yaşındaki Lavinia Ares'in sahilde yalvararak özür dilediği gün o hançeri çıkartabilmişti ve kan yerine duygularına bunanmış o hançeri Ares'in kalbine vuracak güce erişmişti. İşte o gün sahilde benim ona olan sevgim bitti, onun benim için sevgisi başladı. Ben Ares'in kalbimin tam ortasına batırdığı hançeri Ares'e geri batırabilecek güçteydim ama Ares o hançeri bana değil de Ava'nın kalbine vursaydı, duygularıyla değil, kanıyla kaplı bir şekilde dışarıya çıkartırdı. Ava hep sevileceğine inandı ben ise hiç bir zaman sevilemeyeceğime, bizim aramızdaki fark buydu. 

Selamlar, ilk bölümü okuyup destek veren herkese çok teşekkür ederim. Bu benim ilk kurgum, umarım iyi yerlere gelir ve takılmadan devam edebilirim. Son olarak bölümü beğendiyseniz oy verirseniz çok mutlu olurum. Sonraki bölümlerde görüşmek üzere... <3

Okyanusun KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin