Boğazımı temizleyip öylece yüzüne baktım. Her ne kadar maskesinden tam olarak yüzünü göremesem de gözlerini çok net bir şekilde görebiliyordum.
Ela renkteki o bakışları, insanın anında tüylerini diken diken edecek türdendi.
"Ne yapacaksın?" Diye bir soru yönelttim. Bu kadar konuşmadan sonra gerçekten ne yapacağını çok merak ediyordum.
"Çok soru soruyorsun." Diye yanıtladı.
"Öldüreceğin kişi benim ya hani? Merak ediyorum ne zaman gebereceğim." Dedim alaycı bir ifadeyle.
"Sınıyorsun." Demekle yetindi. Ama aynı zamanda da beni duvara daha çok dayamıştı. "Git." Dedi sadece.
Bir dakika, o ne demişti?
"Ne?" Dudaklarımdan izinsiz çıkan kelime ile bakışları daha da ürpertici bir hâl aldı.
"Git diyorum işte. Öldürmeyeceğim seni, git. Uyarmak için geldim." Duyduklarım karşısında çok şaşırmıştım. Buraya gelip beni, beni öldürmekle tehdit eden kişi, neden şimdi böyle söylüyordu?
"Ciddi misin sen?" Dedim.
Derin bir nefes aldı, "Ciddiyim." Dedi.
"Giderim bak?"
"Git."
"Gidiyorum bak?" Emin olup olmadığını anlamak için kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Git dedim."
"Son kararın m-"
"Siktir git."
Tamam, haketmiştim.Ama bu,cevap vermeyeceğim anlamına gelmiyordu.
"Dayanmışsın üstüme, nasıl gideyim?" Dediğimde tekrar, ama bu sefer sinirle nefes aldı.
Geri çekildi. "Gözüme gözükme."
Olanların hızına yetişemiyordum.
Onun geri çekilmesiyle beraber benim onun olmadığı bir yöne doğru ilerlemem bir olmuştu.
Ne olmuştu? Ne yaşamıştım? O kişi kimdi? Ve ablamın sonraki adımları ne olacaktı çok merak ediyordum. Ama bir türlü cevap bulamıyordum.
***
"Melisa, koşma düşeceksin!" Diye bağırdı küçük çocuk.Küçük kız, küçük oğlanın ona ne dediğini anlayamıyordu. Çünkü o bir yabancıydı.
Omuz silkti Melisa. "Anlamıyorum seni." Diye mırıldandı. Ama koşmaya devam ediyordu.
Küçük çocuğun içini bir endişe kapladı. O da Melisa'nın ona ne dediğini anlamıyordu fakat içinden bir ses kötü şeyler olacağını söylüyordu.
Ve en sonunda küçük oğlanın içindeki ses haklı çıktı. Melisa, bir taşa takılmıştı ve yere düşmüştü.
Küçük çocuk hızlı adımlarla, sadece zar zor telaffuz ettiği adını bildiği küçük kızın yanına gitti.
"Demiştim sana." Diyip elini uzattı Melisa'ya. Melisa, dediklerini anlamadı fakat uzattığı eli görünce yardım etmek istediğini fark etti.
Tam o da elini uzatacakken Melisa'nın annesi koşa koşa bulundukları yere geldi.
"Ah Melisa! Yine mi düştün?" Diye söylenerek Melisa'yı ayağa kaldırdı.
Melisa, giydiği beyaz kilotlu çorabın diz kısmının kan olduğunu fark edince gözleri dolmaya başladı.
Dizinin kanadığını fark edince normalde acımayan canı acımaya başlamıştı.
Bu sırada da genç oğlan neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Dizi mi kanamıştı? Karşısındaki kadın Melisa'ya kızgın mıydı? Ne konuşuyorlardı? Hangi dili konuşuyorlardı? Bilmiyordu.
Melisa'nın annesi, Melisa'yı kucağına alıp hemen eve doğru koştu. Küçük çocuk arkalarından bakakaldı.
Yapacak bir şeyi olmayınca o da evine doğru ilerlemeye başladı.
***
Akşam saatiydi, yemekler yenmiş, küçük çocukların uyku vakti gelmişti.Küçük çocuk odasında gözlerini kapatıp uyumaya çalışıyordu. Bir türlü kapanmıyordu o gözleri.
Kucağında çok sevdiği oyuncağı olmasına rağmen uyuyamıyordu.
Birden sesler duymaya başladı. Bağırışma sesleriydi.
Küçük çocuk hemen yattığı yerde doğruldu.
"Baba ne olur yapma!" Diye haykırıyordu bir ses. Küçük çocuk, bu sesin sahibini tanıyordu.
"Söz bir daha koşmayacağım!" Acı dolu bir ses daha yükseldi yan evlerinden.
Küçük çocuk elindeki oyuncak ayıyı sıkıyordu. Korkuyordu. Yeni tanıştığı arkadaşı için çok korkuyordu ve aynı zamanda üzülüyordu.
Her ne kadar iletişim kuramasalar bile beden dilleri ile birbirleriyle çok iyi anlaşıyorlardı. Küçük çocuk, küçük kıza her zaman yanında taşıdığı ve şu an kollarında olan oyuncak ayıyı bile veriyordu.
Öbür yandan Melisa, düştüğü için dayak yiyordu. Babası onu sırf bedeninde yara açıldığı için dövüyordu. Yaraların yanına, yenilerini ekliyordu.
Annesi "Dur!" Diye bağırıyordu, "Dur, lütfen dur." Çaresiz bir kadının, işe yaramayacağını bildiği bağırışlarıydı bu.
Ablası ise arkadaşlarıyla oynadığı için eve geç gelmişti ve şimdi onun için toparlanmamış masada keyifle yemeğini yiyordu.
'Vardır babamın bir bildiği.' Diyordu içinden. 'Haketmiştir Melisa.'
Babasının tekmeleri durmuştu, çünkü yorulmuştu. Karşısında, yerde acı ile kıvrılan küçük kıza üstten üstten baktı.
Birden tükürdü küçük kıza. "Beyinsiz" dedi dişlerinin arasından. Ve sonra, içeride yemeğini yiyen büyük kızına bugün arkadaşları ile ne yaptığını sormaya gitti.
Çaresiz anne, küçük kızının yanına koştu hemen. Eğildi, kucağına aldı. Bütün yaralarını öptü ve binlerce kez özür diledi. Küçük k koruyamadığı için, binlerce kez özür dilemişti.
Acil yardım çantasından gerekli eşyaları çıkartıp küçük kızının yaralarını sarmaya başladı.
Küçük oğlan, diğer evde bu gece uyumayacağı için yemin etmişti kendisine.
"Bu gece uyumayacağım." , "Arkadaşımın canı acımış, bu gece uyumak yok bana." Demişti başı dik bir şekilde.
Ve sözünü de tutmuştu. O gece hiç uyumamıştı.