Siles, sabah uyandı ve yanındaki kızı evine bırakmak için onu kucağına aldı. Kız hala uyuyordu. Dışarı çıktığında, kızı bekleyen gibi görünen kadın, "Torunumu nereye götürüyorsun?" diye sinirlendi. Siles olayları anlattı, ve kızı ninesi olarak düşündüğü kadına onu verdi.
Siles, kızı ninesine bıraktıktan sonra gülümseyerek teşekkürleri kabul etti. Ninesi sevgiyle, "Çok naziksin, Siles. Her zaman yardımseverliğin için minnettarım," dedi. Siles içtenlikle gülümsedi ve "Her zaman yardıma hazırım, ne zaman istersen haber ver," diye karşılık verdi. Sonra güne güzel bir enerjiyle devam etti.
Siles, cesaretini topladı ve iş fikrinden vazgeçip o güzel bayanı daha çok tanımak istedi. Ancak bayanın rahatsız olmaması için günlük yaşantısına devam ediyor gibi görünerek yakınında sadece izleyecekti. Trene geri bindi, yeni bir bilet aldı ve o güzel bayanla aynı kabine denk gelmişti, onu izliyordu.
Bayana fark ettirmeden Siles, bayanın görünüşünü tam olarak gördü. Bayan kıvırcık saçlı, siyah gözlü ve sarışındı. Siles, bayanı bir süre daha izledi ve bayana adını sordu. Hanfendi "Plui" diye cevapladı. Bir süre sonra Bayan Plui küçük çantasından bir kağıt çıkarıp yazmaya başladı, yüzünde hiçbir duygu belirtmeyen bir sürat ifadesi vardı, arada hafif tebessüm ederek Siles'ı büyüledi. Sonunda ikisi de gidecekleri yere vardılar. Siles, eşyalarını toparlayıp hızlıca dışarı çıktı.
Plui ise sakin bir şekilde toparlandı ve arkadaşlarıyla buluşmak üzere bir bara benzer bir yere girdi. Siles da aynı yere girip doğal davrandı ve onlara yakın bir masada oturdu, konuşmalarını dinliyordu. Anladığı kadarıyla Plui, arkadaş ortamında komik ve sevilen bir bireydi, fakat yalnız kaldığında ve keyfi pek yerinde olmadığında hikaye veya roman yazmayı seviyordu. Kitap okumayı seviyordu.
Siles, kendisini fazla kaptırdı bayan Plui'nun tatlılığı ve güzelliğinde gözünü alamıyordu. Sonunda bayan Plui dışarı çıktı ve arkadaşlarından ayrılmıştı. Bunu fırsat bilen Siles, cesaretini toplayıp bayan Plui'nun yanına giderek içinden geçen duygularını paylaşmak istedi. "Merhaba bayan Plui, sizi dışarıdan gördüğümde güzelliğinizde, mizahınızda, huylarınızda ve bakışlarınızda aşık oldum. Eğer siz de benim gibi hisleriniz varsa, sizi daha çok tanımak isterim," dedi. Yanakları kızaran Plui uzun bir süre sessiz kaldı. Siles da aynı durumdaydı büyük bir heyecanla cevabını bekliyordu.
Bayan Plui, onu üzmemeye çalışarak teklifini reddetti, fakat bu nazik hareketi Siles'ı vazgeçirmek yerine ona olan aşkının daha da artmasına neden oldu. Reddedilmenin duygusuyla bir tokat yiyip, bayanın nazikliğinden etkilenerek sanki hiç tokat yememiş gibi davranıyordu. Onunla daha çok yollarını birleştirmek istiyordu. Ancak bu olaydan sonra bir daha onun yüzüne bakmaya utanıyordu. Onu her düşündüğünde belirsiz duygular içine giriyor ve bir tokat daha yiyordu.
Kalbinden bıçaklanıyormuş gibi hissediyordu. Ancak onun yaralarını iyileştirecek bir ilacı yoktu. Ameliyatlar, ilaçlar, psikolojik destek yetmiyordu. O kalbindeki yarayı iyileştiremezdi. Aşkının kaynağını bulamazdı. Onun kalbini sadece o bayan iyileştirebilirdi, sadece yaralarına dokunsa derisi aşktan kavrulup açık yarasını kapatırdı.
Tüm dünya onu devirmeye çalışsa bile onun aşkı onu her zaman ayakta tutuyordu. Ne olurdu bir kere o gözlerine bakabilse, ne olurdu bir kere onun güzel kalbine dokunabilseydi? Aşk neydi ki, diye kendi kendine sordu. En sonunda bir otele kalmayı düşünüp en yakın otele yerleşip yattı ve olanları düşündü. Aşkın birinin dış güzelliğinden dolayı ona çiçek alıp, ona benzediğini söylemek için mi ya da onun kalbine dokunmak ve o güzel gülüşünü görmek için miydi, olduğunu düşündü en sonunda gözleri onu dinlenmeye yöneltti ve aşık olmanın yüküyle ağırlaşan göz kapakları düşüncelerinden kaçmak için kapandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Ölümsüz Rüzgarlar"
Romance"Siles, cesur bir kahraman. Plui, onunla paylaştığı vahşi batı macerasında güvenli ellerde. Birlikte yaşadıkları zorlu anlar, aşkın ve dostluğun ne kadar güçlü olduğunu ortaya koyuyor. Bu heyecan dolu hikaye, aşk, mücadele ve kişisel gelişim temasın...