Rüyasının en güzel yerinde çalan telefonu ile uyandı genç adam. Uykulu olduğu için aklına gelen tüm küfürleri sayıyordu. Telefonunu eline bakıp kimin aradığına bakmadan aramayı cevapladı.
"Ya kardeşim manyak mısın? Saat kaç haberin yok mu? Uyuyoruz şurada, sabır ya."
"Seonghwa, söylenmeyi kes ve buraya gel. Sorunumuz var galiba."
Telefonda ortağının sesini duyduğunda ayaklandı, ışığı açıp esnedi ve tekrar yatağa oturdu.
"Noluyor mavişim?"
"Anlatamam, buraya gelmen lazım. Çok acil, bekliyorum."
Seonghwa tam cevap verecekken telefon yüzüne kapandı. Sinirle bir nefes verdi ve ayağa kalkıp giyinme odasına gitti. Kendine düzgün kıyafetler seçip üstüne onları giydi. Cüzdanını ve anahtarlarını da üstüne alıp evden çıktı. Arabasına binip ortağının evine sürdü.
Kısa sürede kapının önünde bulmuştu kendini. Zile basıp kapının açılmasını bekledi. Kapı açıldığında kimseyi görememişti. Aşağı doğru baktığında küçük, yaklaşık 5-6 yaşlarında bir çocuk vardı.
"Bu kim be?" diye içinden geçirirken ayakkabılarını çıkarıp içeriye girdi. Çocukla beraber mutfağa ilerledi. Çocuğa süt hazırlayan ortağına baktı ve arkasından yaklaşıp sarıldı.
"Ne oluyor be?"
"Trip mi atıyorsun bebeğim?"
"Gerizekalı, öyle mi gelinir. Ödüm koptu. Her neyse, gel şöyle."
Seonghwa geriye doğru çekildiğinde mavi saçlı genç de sütü çocuğun önüne bıraktı ve ortağını kenara çekti.
"Ne oluyor joong? Bu çocuk kim?"
"Hwa.. gece uyurken aniden zil çaldı. Ben de baktığımda kapının önünde duruyordu. Ne yapacağımı bilmiyorum, o yüzden seni aradım."
"Pekala, sakin ol. Çocukla konuşmayı denedin mi?"
"Hmhm. Adı Park Serim. 6 yaşında. Geri kalanını bilmiyorum maalesef."
Kırmızı saçlı olan çocuğa baktı. Ardından yanına ilerleyip önünde eğildi.
"Nereden geldin buraya? Ailen nerede?"
Çocuğun gözleri dolmuştu, genç adam "acaba yanlış bir şey mi söyledim?" diye düşünürken omzunda hissettiği el ile mavisine baktı.
"Seonghwa, konuşmak istemiyorsa zorlamanın bir anlamı yok.."
•
İkili gülüşerek eve gelmişti. Hongjoong kapıyı açıp elinde market poşetleri olan arkadaşına öncelik tanıdı. Seonghwa mutfağa geçip poşetleri tezgahın üstüne bırakmıştı. O sırada da serim, hongjoong ile sarılıyordu.
Seonghwa derin bir nefes alıp malzemeleri poşetten çıkarıp yerleştirdi. Hongjoong üstünü değiştirmeye gittiğinde hemen küçük çocuğun yanına gitmişti. Hızlıca onu kaldırıp duvara yasladı.
"Bana bak küçük şeytan, yabanmersinimi benden çalmaya çalışıyorsun farkındayım. Ondan uzak dur, tenhada denk düşmeyelim. Duydun mu beni?"
Çocuk korkarak kafasını salladı. Seonghwa onu bırakıp koltuğa oturduğunda çocuk ise koşarak hongjoong'un odasına gitti.
Kısa süre sonra hongjoong kucağında serim ile gelmiş ve seonghwa'ya bakarak geri mutfağa gitmişlerdi. Küçük çocuğu tezgaha oturtup tekrar arkadaşının yanına geldi.