29 Ekim, 2022.
Kim, sinirle şef'in odasından çıktı. Bir ortağı olacaktı, sinirlenme sebebi buydu. Genç adam tek çalışmayı seviyordu, biriyle değil. Hiçbir zaman bir ortak istememişti. Ama şef'i ona, sen çok iyisin ama tek başına yapamazsın gibisinden şeyler zırvalayarak biriyle çalışacağını söylemişti.
"Aptal Su-ryong. Nefret ediyorum şu adamdan. Bay Jeon o kadar ortak istiyor onu ciddiye dahi almıyor. Ben belirtiyorum istemiyorum diye, herif ortağı postalıyor. Cidden sabır ya, adamların tek derdi ben olmuşum."
Kendi kendine söylenerek büronun kapısından içeriye giriş yaptı. En köşe taraftaki masasına gitti. Boş masaya baktı, orası en az yarım saate dolacaktı. Sinirle nefes verip rahat(?) sandalyeye oturdu. Bilgisayarını açıp vakalarda göz gezdirdi.
Yaklaşık yarım saat sonra dedektif Lee ile yanında bir adam görünmüştü. Kim başta çok umursamasa da masasına yaklaşan iki bedeni görünce gözlüklerini çıkarıp öylece dikilen iki bedene baktı.
"Buyurun dedektif Lee?"
"Dedektif Kim, ortağınız. Park Seonghwa. Şef size yönlendirmemi istedi."
Dedektif Kim sinirle güldü, ardından büyüğüne gülümsedi. Lee gidince iki dedektif baş başa kalmıştı. Kim çok da umursamadan gözlüğünü tekrar taktı ve masasının üstünde duran dosyalarla ilgilendi.
"Öylece oturmaya gelmedim, anlat. Yardımcı olacağım."
Yeni ortağı gelir gelmez sinirlerini mi bozuyordu yoksa? Güldü ve yeni ortağına baktı. Gülümseyip arkasına doğru yaslandı . "Hadi ya, ciddi misin sen? Ben öylece oturmaya geldin sanıyordum oysa?" dedektif Kim bu cümleleri gözlüklerinin camlarını temizlerken kurmuştu.
"Dalga geçmeyi kes ve ne olup bittiğini kısaca özetle."
"Hah, beyefendiye de bak sen."
Kim Hongjoong ve Park Seonghwa.
Ne garip ikiliydi bunlar ama değil mi? Daha tanışmadan dahi tartışmaya başlamışlardı. İlişkileri de aylarca aynı kalmıştı.
14 Kasım 2023.
İkili yoğun bir günün ardından karakola gelmişti sonunda. Kim, ortağına baktığında şuan oldukça ateşli duruyordu. Sonra düşündü. 'hayır hongjoong, o senin ortağın kendine gel.' evet, kendine gelmeliydi.
"Yüzümde bok varmış gibi ne bakıyorsun hongjoong? Yoksa cidden var mı!?"
Kim ortağının paniğe kapılmasıyla gülmüş ve ona yaklaşmıştı. Elini ortağının yanağına koyup sıktı.
"Evet seonghwa, var."
Ardından ortağına yavaşça vurdu ve geri çekildi. Park ise olanların şokundaydı. Bu neydi şimdi? Durduk yere niye tokat yemişti ki?
"Ya niye durduk yere tokat yedim ki ben! Gören de zorla öptüm sanacak."
İkili aynı anda göz devirmişti. Mavi saçlı genç adam arkasına yaslanıp önündeki dosyaları inceledi.
"Öpsen daha sertini yerdin emin ol. Şimdi çeneni kapa ve git Min Hyera vakası için gerekli dosyaları getir. Yoksa seni inceleyeceğim."
•
Saatler boyunca vakayla ilgilenmişlerdi. Şuan ise genç kadının evinde olay yeri inceleme ekipleriyle beraberlerdi.
"Çok da profesyonel olmasa gerek. Ceset burada, cinayet silahı burada. İki parmak iziyle her şeyi buluruz."
"Hayır seonghwa, böyle aptalca bir düşünceye kapılma. Sakın. Katilin cesedi ve silahı burada bırakması demek, bir şeyler ters gidecek demek."
Eskileri hatırlayınca yutkundu hongjoong. Daha önce gözleri çok görmüştü bunları. O yüzden biliyordu.
•
Daha 1 saat dinlenemeden başka bir telefon ile tekrar ayaklanmış ve adli tıp kurumuna gitmişlerdi.
"Min Hyera. 26 yaşında. Avukat. Yaptığımız otopsiye göre kalbinden ve karnından 3 kere bıçaklanmış. Sonrasında ise kafasına taşla vurulmuş. Otopsi esnasında cesedin üzerinden sarı birkaç saç teli çıktı. Katilin sarı saçlı olacağını düşünüyoruz."
Seonghwa bunların hepsini not almıştı. Çıktıkları zaman arabaya bindiler, hongjoong arkasına yaslandı.
"Sana dedim hongjoong, kolay olacak. Güven bana."
"Sana güveniyorum zaten, senlik sorun yok. Her neyse, sen anlat bakalım. Tam olarak nasıl birini aradığımızı."
"Ya mavi kafa, hatırlasam söylerim zaten. Hafıza kaybı geçirdim diye boşuna demiyorum. Mr. Blueberry."
"Mavi kafa ne be? Çilek kafalı seni!"
İkili bir süre arabada boğuştuktan sonra seonghwa ortağını eve bırakıp gitmişti. Bugün güzel bir gün geçirmişti, tokat yemesi dışında.
•
10 Kasım, 2022.
Söz.
"Dedektif Park! Durduk yere öylece çekip gidemezsiniz!"
"Bana bak Kim Hongjoong. Ben senin hiçbir şeyin değilim tamam mı? O yüzden siktir git yanımdan."
"Hah aptala bak, destek çıkacağım diyorum istemiyor. Tamam seonghwa. Sen böyle devam et tamam mı? Geçmişin yüzünden insanların kalbini kır, destek çıkacak adama söyleme, haklı çıkmaya çalış. Sen böyle devam et."
Mavi saçlı genç adam eşyalarını topladı ve arkasına bile bakmadan bürodan çıktı. Büroda kimse yok diye rahattı ikili kavga ederken. Seonghwa koltuğuna oturdu. Kısa süre düşündü. Aniden ayaklandı. Ortağının peşinden koştu. Onu görür görmez hızlandı. Yağan yağmuru gram önemsemiyordu.
Hızlıca ortağının kolunu yakaladı. Onu kendisine çekti. Yüzleri birbirine fazlasıyla yakındı. Yağan yağmurun altında sadece onlar vardı. Nefesleri birbirine karışıyordu.
"Konuşmamız gerekiyor."
•
Mavi saçlı genç, ortağına sarıldı. O da ağlayacaktı az kalmıştı. Geri çekilip ortağının gözlerini sildi ve yutkunarak gözlerine baktı.
"Sana söz veriyorum seonghwa, konu ne olursa olsun her daim yanında olacağım. Destek çıkacağım sana. Ve onları bulmana yardımcı olacağım."
Siyah saçlı çocuk uzun zaman sonra ilk defa içtenlikle gülümsedi. Daha doğrusu ilk defa gülümsedi.
"Teşekkür ederim hongjoong. Her şey için baştan teşekkür ederim."
"Seonghwa, teşekküre gerek yok. Ama senin de bana söz vermeni istiyorum. Konu ne olursa olsun tereddüt etmeden bana anlatacaksın ve beraber çözeceğiz. Söz mü?"
"Söz Mr. Blueberry."
İkili güldü ve serçe parmaklarını birbirlerine kenetlediler. O gün yağmurun altında, sahilde o sözü verdiler ve o sözün üstünden 1 yıl geçti.
1 yıl boyunca çok şey yaşadılar. Beraber güldüler beraber ağladılar. Beraber heyecanlanıp beraber endişelendiler. Sadece 365 günde birbirlerinin en yakın arkadaşı, daha da önemlisi birbirlerinin her şeyi oldular.