1

236 4 0
                                    


Hayatımın bana oynadığı oyunlara hep göz yummuşken bu kadar insafsız olacağı aklıma gelmezdi.

Sevgi neydi ?
Huzur neydi?
Mutluluk neydi?

Cevap veremediğim sorular aklımda dönüp dolaşıyordu. Aslında çoğu kişiye sorsan hepsi bu kelimelerin cevaplarını verir fakat yaşamadan bilemez ki insan...

Hayatta var olduğum sürece bir çok ormanda kendimi kaybetmiştim. Bu yüzden bu kelimeler uçurumun en dibinde ki çiçek kadar uzaktı.

Acı, hüzün, keder...

Koştuğum orman boyunca karanlığın içinde hapsolmuş ruhum hiç durmaksızın nefes alıp veriyordu. İliklerine kadar çektiği acı bu kelimelerin ruhunun içinde var olduğunu şiddetli bir arzuyla hjssettiriyordu.

Oturduğum mezar taşının dibinden kalktım. Annem ile babamın yattığı toprağı son kez elimi gezdirdikten sonra arkamı döndüm. Artık gözlerimden yaşlar gelmiyordu. O gözlerimde ki yaşlar intikam hırsına bürünmüştü.

Mezarlıktan ilerlerken benim gibi mezar taşının üstüne oturan bir adam vardı. Ona doğru yaklaştım. Belki de dertleşirsem acım biraz daha azalır. Yanına gittiğimde onun arkasında duruyordum. Beni farketmiş olacak ki arkasını döndüğünde çok yakışıklı birisini görmeyi beklemiyordum.

Yeşil gözleri derin ve çok karanlık bakıyordu. İçinde hüzün vardı fakat gözlerinden okunmuyordu. Gözlerimi ondan ayırıp mezar taşında yazan isme baktım.

"Duru GÜNGÖR" annesi miydi?

Onun yeşil gözleri hala bana bakarken yanına daha çok yaklaştım. Belki de sert biçimli yüzü, karanlık bakışları olabilirdi fakat korkumu dinginleştirmeye çalışarak elimi omzuna koydum.

İlk önce omzuna koyduğum elime sonrada gözlerimin içine baktığında kararmış gözlerle karşılaşmayı düşünmüyordum. Belki de şu anda tanımadığım bir adam olabilirdi ama ben de aynı durumda olduğumdan dolayı vicdanım el vermiyordu.

"Hayat hiç adil değil. İnan ki o sizi yukarıda her zaman görüyor. Siz üzülünce, o da üzülür." Dedikten sonra gülümsedim.

Aniden elimi omzundan sert bir şekilde attı. Ayağa kalktı o sert sesiyle içimi acıtmaya başladı.

"Ben çocuk muyum da bana destek olmaya çalışıyorsun hem sen ne anlarsın ki defol git !" Diye kükrediğinde irkildim.

İşte gözümden düşmeyen damlalar şimdi birer birer ardıma bıraktığım intikama sırıtarak, pişmanlığın gölgesinde ki koyu yeşilliklerin önünde akıyordu.

Arkamı döndüm. Yürümeye başladım. Onun önünde ağlamak bir güçsüzlüktü. Onun dediği kelimeler içimi yakmamıştı. Bilmeden konuşmuştu. Birine destek olmak istemiştim. Hayata kendi acılarımı unutup başkalarının acılarını dindirmeye çalışarak tutunuyordum.

O da kendince haklı olabilirdi. Zaten tanımadığım bir adamın yanına neden gittiysem...

Herkes arkamdan bir tekme vuruyordu. Bana böyle davranacağı aklıma hiç gelmemişti. Neden bir daha görmeyeceğim kişi için kendimi üzüyordum ki ?

Göğüs kafesimin içinde yankılanan ruhum 'artık dur' diye bağırıyordu. Neden duracaktım ? Annem ile babam orda toprağın altında yatarken neden duracaktım ?

Hayır... hayır... durmayacaktım...

Bu hayatta annem ile babamın ölümüne neden olacak, benim çocukluğumun gençliğimin katili olacak adamdan intikamımı almadan durmayacaktım.

Gözümdeki yaşları elimin tersiyle silerken içimin acımasına engel olamıyordum.

Bir ateşin kıvılcım çıkartması gibi içim yanarken arkamdan bir arabanın motor sesi geliyordu. Arabanın içine baktığımda karanlık gölgemi gösterdiği yeşillikler hala donuk, karanlık biçimde bana bakıyordu.

İntikama Bürünmüş RuhlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin