Öfkeliydim.
Hayatın getirdiklerine ve aldıklarına karşı çok öfkeliydim.
İçimde birikmiş, günden güne de birikmeye devam eden, yarım kalmış duygular vardı. Yeri dolmuyordu. Hiçbir zaman da dolmayacaktı. Kimse bir annem olamazdı. Kimse de bir baba.
Yaşamak zordu. Her şeye rağmen ayaklarının üzerinde durabilmek, sevdiklerin uğruna gülümsemek, yalandan mutluluklar... Sizi, siz dışında kimse anlayamaz ve bilemezdi. Bu yüzdendir ki milyarlarca insanın içinde bir tek kendiniz kalmışsınız gibi hissederdiniz. Dünya hali geçiciydi fakat yaşanılanlar? Hafızamızdan yok olsa bile bedenimiz yaşadığımız her bir travmayı hatırlardı.
Babamın evimizi dağıtıp annemden kalan son hatıraları almasının üzerinden neredeyse bir ay geçmişti. Adam resmen kayıplara karışmıştı ve polisler de aramaya devam etmeyi bırakacak gibilerdi. Ne de olsa onlara göre bu pek de önemli bir konu değildi. Ama benim o eşyalarda çocukluğum saklıydı.
"Temmuz artık otursana kızım yeter bu kadar yoruldun."
"Yorulmadım Filiz Teyzem yapıyorum işte bak."
Bir anlığına bakışlarımı elimdeki bıçaktan çektim ve gelen sızlamayla birlikte tekrar önüme döndüm. Kesilen parmağımdan akan iki damla kan çoktan tezgaha düşmüştü bile.
"Ay Temmuz dikkat etsene kızım, dur bakayım bi!"
"Abartılacak bir şey yok ya bant sararım geçer şimdi."
"Çok kanıyor bu!"
O sırada salondan sesimizi duymuş olmalı ki Toprak mutfağa girdi. Bakışları elime düşerken yanıma doğru adımladı. "Noldu nasıl yaptın?"
Sesi endişeliydi. Kanayan parmağımı elleri arasına alıp ne kadar kestiğime baktı fakat o kadar çok kanıyordu ki kesik gözükmüyordu bile. "Hadi hastaneye gidiyoruz."
"Gerek yok durur o."
"Güzelim, kanın yoğunluğundan kesik bile gözükmüyor. Hadi."
Arkasında şaşkın bir ben ve bir anne bırakarak portmantoya doğru ilerledi ve montumu alıp tekrar bana doğru yöneldi. Bu sırada Filiz Teyze de parmağım için birkaç tane bant yapıştırdı. Bir tanesi yetecek gibi değildi. Acı, biraz vardı fakat pek de önemli değildi.
"Oğlum haber verin bak merakta bırakmayın bizi."
Toprak sanki kan kaybından ölecekmişim gibi davranıp hızla beni evden çıkardı. Arabaya binmem için kapımı açtı ve emniyet kemerimin yerine oturduğuna emin olduktan sonra kendi koltuğuna geçti. "Kendimi bebek gibi hissediyorum."
"Öyle hissetmelisin."
Gözlerimiz bir anlığına buluştuktan sonra arabayı çalıştırdı ve evlerinin yakınında bulunan hastaneye doğru ilerledik. Yol boyunca kimseden çıt çıkmamıştı. Sessizliğe alışkındım ama bu denli bir ilgiye değil. Parmağımın kanaması yüzünden yapıştırdığımız bantlar da tamamen kan olmuştu. Acımıyor değildi ama yeterince acı çektirmiyordu hala.
Toprak'tan önce davranıp onun kapımı açmasını beklemeden arabadan indim. Elim hala yerindeydi, sadece parmağım kesilmişti. Toprak birkaç adım önümden yürürken birlikte hasta kaydını yaptırıp bekleme salonuna geçtik ve hiç oturmamıza bile gerek kalmadan doktorun odasına girdik.
"Toprak, hoşgeldin evlat."
"Hoşbulduk desem yalan olur Devran Amca. Kız arkadaşım elini kesti hemen bi baksan olur mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇAMUR #ilmelistan
Teen Fiction"Sence ne yapıyorum?" Sesi boğuklaşmış topraklarının rengi koyulaşmıştı. Kafasını bana daha çok eğdiğinde artık gidecek yerim yoktu ve burunlarımız birbirine değiyordu. "Sevgilimi öpüyorum.." Dudaklarımız arasında santimler kala durup tekrar konuştu...